27 Ocak 2014 Pazartesi

DP'DE KONGRE ÖNCESİ BİLİNMESİ GEREKENLER...

DEMOKRAT PARTİ’DE KONGRE ÖNCESİNDE BİLİNMESİ GEREKEN BAZI ÖNEMLİ HUSUSLAR…
                                                                    Ahmet YALVAÇ
Demokrat Parti Genel Merkez Yönetimi,2 Şubat 2014 Pazar günü kongre yapılmasına karar verdi.
            Kongre yeri; Ahmet Taner Kışlalı Spor Salonu Balgat/Ankara
            Detaylara girmeden önce, çok önemli olduğu için, hemen söylemek istiyorum Genel Başkan Gültekin UYSAL ile partinin yararına ve iyi niyetle yapılan bazı görüşmelerde, Genel Başkan’ın, kendisine yapılan makul tekliflere ve işbirliğine yanaşmak istemediği anlaşılmaktadır. Bu itibarla yapılacak bu kongrenin sadece bir formaliteyi yerine getirmek için yapılmak istendiği sonucunu çıkarabiliriz
            Bu hususu şöyle izah etmek de mümkün
Bazı gazeteler yazdı ve bazı televizyon kanalları da söyledi, bu itibarla çoğu Demokrat Partili de duymuş olmalı; Demokrat Parti Yönetimi, sözde parasal sorunu çözmek ve yerel seçimde olumlu neticeler alabilmek için, Parti’nin Genel Merkez binası ile arsasının satılması için gazetelere ilan vermişti
Bu satış ilanını duyduktan sonra, bir rapor dilekçe hazırlayıp, Genel Başkanlık makamına vermiş, satış işleminin durdurulması, kongre tarihinin hemen belirlenmesi için talepte bulunmuş ve cevap verilmesi konusunda 7 gün süre tanımıştım
Ne var ki bu süre içerisinde dilekçeye bir cevap verilmediği gibi arayan kimse de olmadı
Bunun üzerine İHTARNAME mahiyetinde bir dilekçe daha verdim,7 günlük bir süre daha tanıdım Bu süre içinde de gereği yapılmaz ise, kendisi hakkında suç duyurusunda bulunacağımı ifade ettim.Ve bilgi için,bu ihtarnamenin bir kopyasının Yargıtay-Cumhuriyet Başsavcılığı ile,İçişleri Bakanlığı-Siyasi Partiler Masası’na vereceğimi de ifade etmiştim
Bu itibarla İHTARNEME dilekçesinin bir kopyaları bu gün adı geçen yerlerde bulunmaktadır.
Bu rapor dilekçeler daha sorma, Parlâmento Muhabirleri tarafından haber yapılmış, ayrıca ben de mail, ya da faks ile çoğu partiliyi haberdar etmiştim
Sonrasında Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi ile, Kültür Bakanlığı, söz konusu bina ile arsasının Turgut ÖZAL vakfına ait olduğunu belirterek, satış işleminin durdurulmasına karar veriyor.Ve plan bu şekilde bozulmuş oldu
Bu durumda sadece bir açık kapı kaldığı anlaşılıyor. Bu da şu:
Genel Merkez binası ile Dışişleri Bakanlığı arasında kalan arsa, o zaman Genel Başkan olan Sayın Namık Kemal Zeybek Heyeti tarafından partinin Hazine’ye olan borçlarını ödemek maksadı ile Çaycı Doğuş Holding’e kat karşılığı ihale edilmiş, acil para ihtiyacını karşılamak amacı ile de,% 50 lik hissenin, % 12 si yine Çaycı Doğuş’a satılarak, nakit alınmıştı.
Ne var ki Gültekin UYSAL Yönetimi, yürüyen inşaatı durduruyor ve Doğuş durumu mahkemeye intikal ettiriyor.
Eğer inşaat devam ettirilmiş olsaydı, Mayıs 2013’de tamamlanacağı söyleniyordu
Böyle bir durumda, Demokrat Parti’nin payına düşen katlardan dolayı, parasal bir sıkıntısının da kalmayacağı ifade ediliyordu
Rapor dilekçede bu gibi hususlara da değinmiştim
Böyle bir durumun niye yaratıldığı, partinin bitme noktasına nasıl getirildiği ayrıca araştırılmalıdır.
Neticede tek açık kapı olarak, yarım kalan inşaat arsasının ancak eski müteahhit Çaycı Doğuş’a geri verilebileceği durumu söz konusu olabiliyor.
Neticede, şu anda satış işleminin bir şekilde yapılamadığı anlaşılıyor.
Yeni kongre öncesinde, bu ortama nasıl gelindiği, devam etmekte olan inşaatın hangi gerekçeler ile Çaycı Doğuş’tan geri alındığı, böyle bir iş ile,partinin parasal kaybının ne kadar olduğu  gibi hususlarda,Parti Yönetimi gerekli açıklamaları yapmalı,soruları cevaplandırmalıdır.
Bu husus aydınlığa kavuşmadan Gültekin UYSAL Yönetimi aklanmamalıdır
Diğer bir önemli konu da şu:
Bu güne kadar ki yakınmalardan ve parti mallarının satılması ya da satılmak istenmesinden anlaşılan husus; partinin siyasal faaliyetlerini yürütebilmek için ,paraya ihtiyacı olduğudur.
Ayrıca önümüzdeki milletvekili seçimlerine hazırlanabilmek ve partinin ufkunu açabilmek için, ihtiyaç duyulan paranın temin edilmesi de lazım
Bu itibarla kongrede, partiye gelir temin etmek açısından, yardım kampanyasının başlatılması karar altına alınmalıdır
Para toplanmasına kongre esnasında makbuz karşılığı, ya da kredi kartı üzerinden de başlanabilir
Bu noktada bankalar ile de görüşüp, hazırlık çalışması yapmak lazım
Ancak toplanan paraların doğrudan Genel Merkez Yönetimi’ne teslim edilmesi de düşünülemez
            Harcama yetkisi, kurulacak bir komisyon aracılığı ile yapılmalıdır.
Ödemelere en acil olanlardan başlanılmalı, duruma göre pazarlık da yapılmalıdır
            Yardım kampanyasına sıradan partililerin yanında; Merkez Sağ Hükümetler döneminde milletvekilliği, bakanlık yapmış, başbakanlık yapmış kişiler ile parti sayesinde genel müdürlük, daire başkanlığı gibi önemli görevlerde bulunmuş kişiler de özellikle katılmalıdır.
İhtiyaç duyulan paranın bu şekilde temin edilmesi mümkün; Ancak bu yardımı yapanlar ile yapacak olanlar, yönetim kadrolarında öncelikle bir umut,bir ışık, bir heyecan görmek ister.
Bu itibarla, öncelikle böyle bir kadronun olması, ya da oluşturulması lazım
ÖZET VE SONUÇ
Ben mevcut yönetim hakkında şu kanaatimi burada tekrar belirtmek istiyorum
Buraya kadar çeşitli vesileler ile anlattığım, vurguladığım üzere, Sayın Gültekin UYSAL Yönetimi, gösterdiği performans ve ortaya koyduğu yönetim şekli ile sınıfta kalmıştır
Bu hususu gördüğüm, yaşadığım şu örnekler ile de anlatmak mümkün.
Ben ihtiyaç duyulan paranın bir yardım kampanyası ile de temin edilebileceğini, Genel Merkez Yönetimi’ne yazdığım rapor dilekçede de değinmiştim ve ısrarla sormuştum;peki kaç paraya ihtiyacınız var!?...
Bu rapor dilekçe ve sonrasında verilen diğer yazılar, basında da yer aldıktan ve aradan birazda zaman geçtikten sonra, birkaç defa Genel Merkez’e gittim Bu gibi konularda bana bilgi verebilecek yöneticileri aradım; bana birileri sorunun ne olduğunu anlatsın dedim. Ama ortada cevap verebilecek, muhatap alınabilecek kimse yok
Yılbaşı’ndan bir gün önce idi, Genel Sekreter’i sordum ve kendisi ile, bu gibi konularda konuşmak istediğimi söyledim. Sekreter hanım, şu an burada yok, akşama Ankara dışına çıkacak dedi. Bende aynen şöyle söyledim:
Sayın Genel Sekretere geldiğimi söyleyin, durum acilmiş deyin. Sorunun ne olduğunu, kaç paraya ihtiyaç olunduğunu öğrenmek istediğimi, beni telefonla da arayabileceğini tembih ettim.
Bundan sonrasında da, kaç defa Genel Merkez’e gittim ise de, maalesef yerinde yok
Şimdi soruyorum; böyle bir yönetime kim inanır,kim para verir?...Şimdi çok önemli bir konuya daha işaret etmek istiyorum
Verdiğim bu örnekler ve karşılaştığım manzaradan sonra, Gültekjin UYSAL Yönetimi’nin asıl amacının partiye gelir temin edip, parasal sorunları halletmek olmadığını söyleyebiliriz
Şimdi bu konuda da, sizlere bazı ipuçlarını vermek istiyorum.
Ben Demokrar Parti Ankara Etimesgut İlçe Başkanlığı’nda aynı zamanda, Yönetim Kurulu üyesiyim. 23 Ocak 2014 Perşembe günü İlçe’de, Ankara İl Teşkilatı’ndan da gelenlerin katılımı ile, bir toplantı vardı.Toplantıda mevcut sorunların tartışılması ile beraber,Etimesgut Belediye Başkan Adayı’da tanıtılmıştı.Toplantının asıl amacının,bu olduğu da söylenebilir.
Konuşmalar esnasında Ankara İl Başkanı, yazılı ve görsel basının Demokrat Parti’ye gerekli ilgiyi göstermediğinden hareketle, özellikle bir televizyon kanalı için şöyle bir laf etti.Gerek görmediğim içi, bu büyük kanalın isminin ne olduğunu da,sormadım
İl Başkanı Sayın Bahadır ULUSOY özetle dedi ki,;bu büyük televizyon kanalı önce 10 Bin istedi. Sonrasında bu rakamı 20-30-40…80 Bin TL’ye yükselttiklerini ama her nedense, programın bir türlü gerçekleşmediğini söyledi Nihayetinde bu rakamı 250 Bin TL’ye yükseltmişler. Bu son rakamı da kabul etmişler
Ama söz konusu televizyonun yetkilileri tekrar arayıp, bu defasında da demişler ki;kusura bakmayın sizleri televizyona çıkartamıyoruz!...
Burada televizyona çıkacak olan kişinin Sayın Bahadır ULUSOY değil; Genel Başkan Sayın Gültekin UYSAL olduğunu belirtmiş olalım
Tabi ki bu konuda Sayın Bahadır ULUSOY’a bir suçlama isnat etmek, elbette mümkün değil.Sayın Bahadır ULUSOY,böyle bir gerçeği ortaya koymak açısından,samimi duygular ile,bir itirafta bulunmak istemiştir.Ben böyle düşünüyorum.
Ama Sayın ULUSOY samimi duygularla yaptığı bu itirafla, farkında olmadan biz Demokrat Partililer için de,açıklığa kavuşturulması gereken, çok önemli başka bir hususun,ipuçlarını vermiş oldu.
            Şimdi bu konu hakkında da bir şeyler söylemek istiyorum
Buradan çıkan sonuç şu:
Eğer söz konusu televizyon kanalı, Sayın UYSAL’ı programa çıkarmayı kabul etseymiş, demek ki talep edilen 250 Bin TL’yi ödeyeceklermiş
250 Bin TL büyük bir para Bu para ile çoğu yerde 2 apartman dairesi satın alınabilir
Ve bu kadar büyük bir para, belki 1-1.5 saatlik bir televizyon programı için verilmez.
Eğer para Demokrat Parti’nin değil de; kendisinin olsa değil,250 Bin TL, belki 5000 Bin TL’yi bile vermek istemez.
            Güvendiğim bir kaynaktan çok önemli başka bir duyum aldım
            Deniliyor ki 6 ay kadar önce POSTA Gazetesine tam sayfa bir ilan verilmiş; Sayın Gültekin UYSAL’ın kocaman bir resmi ile Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin UYSAL yazısı yazılı.
Peki kaç para ödenmiş dersiniz: 400 Bin TL
Tabi ki, bu husus bir iddia… Ve bu iddia gerçekten doğru ise, kanıtlarını ortaya koymak lazım
Ama işin en kestirme yolu; Demokrat Parti Yönetimi, televizyon kanallarına ve gazetelere verilen ilanlar için, kaç para ödendiğini liste halinde ortaya koymalıdır.
Ama bu masraflar muhtemelen tam olarak resmi kayıtlara geçirilmemiş de olabilir. Dikkat çekmemesi için, bazıları düşük gösterilebilir, bazıları da başka adlar altında, başka kalemlere kaydırılmış olabilir.
Bu gibi hususlara kitabına uydurma da denilebilir
İşin doğrusunu anlayabilmek için, Demokrat Parti bütçesinin, kongre öncesinde kurulacak bir komisyon tarafından incelenmesi gerekir
Bu gibi harcamalarda asıl yanlış olan husus şu:
Ben arada bir Genel Merkez’e de uğruyorum. 2013’’de bir defasında, çaycı bile,2-3 aydan beri maaş alamıyor diyorlardı. Benzer hususun diğer personel içinde söz konusu olduğu söyleniyordu
Eğer mevcut durum bu ise,eldeki paraları başka alanlarda çarçur etmenin anlamı ne!?...
Böylesine şaibeli konular varken,Yönetim kongrede,kaldır parmak, indir parmakla aklanamaz ve aklanmamalıdır da!...
Yani Yönetim’in bütün faaliyetleri, kongre öncesinde, kurulacak bir komisyon tarafından mutlaka denetlenmelidir.
            Televizyon kanalları ile, gazete ilanı için ödenen paralar konusunda, başka bir yanlışlık da şurada:
        Burada televizyon kanalları ile, gazetelere ödenen muhtemelen büyük paralar konusundaki yanlışlık şurada:
Eğer siz; diğer siyasilerin söylediklerinden farklı ve ilginç şeyler söyleyip, gündem yaratırsanız; o zaman para ödemenize gerek yok Böyle bir durumda, televizyon kanalları ile, gazeteciler, sizin peşinizde koşarlar
Unutmamalı ki, taşıma su ile, değirmen dönmez!
Eğer bilginiz,tecrübeniz ve söylemleriniz ile gündem yaratamıyorsanız,televizyon ve gazetelere büyük paralar ödeseniz bile,arzu ettiğiniz sonucu da,maalesef yine elde edemezsiniz!...
Basın konusunda, doğrudan içinde olduğum bir konudan sizlere örnek vermek istiyorum
Bu hususu, Genel Merkez’e verdiğim söz konusu rapor dilekçede de söyledim. Durum şu:
Ben Anayurt Gazetesi’nde bir köşe yazarıyım ve Türkiye’de en çok okunan yazarlardan biriyim.
Anayurt’da benden başka Merkez Sağ kökenli 5-6 yazar daha var. Üstelik gazetenin sahibi de, Merkez Sağ kökenli
Sayın UYSAL, bizlerden yararlanmasını bile beceremedi. Detay bilgileri rapor dilekçede okuyabilirsiniz.
Soru şu:
Önündeki imkanlardan;partili yazarlardan,para bile söz konusu olmadığı halde,yararlanmasını bilmiyorsa, ya da yararlanamıyorsa,başka gazeteleri basın bizimle ilgilenmiyor diye suçlamanın, ya da yakınmanın anlamı ne!?...hele bu ortamda Hükümet’in baskısı da söz konusu olunca,başka yazarlardan ve gazetelerden nasıl yararlanacak?
Eğer bu şartlar altında,yakındığı yazılı basından yararlanmak isterse,o zaman da,astronomik paralar ödemek zorunda kalır.Durum maalesef bu!...
23 Ocak 2014 günü Demokrat Parti Etimesgut İlçe Başkanlığı’nda toplantı bittikten sonra, bazı konularda bilgi almak umudu ile, Genel Merkez’e gittim
Bilgi alabileceğim muhtemel kişiler yok gibi idi. Genel Sekreter de yoktu. Zaten 2013’ün son gününden beri, not da bırakmama rağmen, maalesef görüşme imkânım olmadı. Ve aradan geçen zamana rağmen, beni telefonla bile aramadı
Nihayetinde belki yerindedir diye, Mali İşler Başkanı’nın kapısını tıklatarak içeri girdim. Zira sekreter de yoktu
Mali İşler Başkanı masada oturuyordu ve bilgisayarla uğraşıyordu. İçeri girdikten sonra, kısa bir giriş yapıp, asıl konuya girdim
Sorduğum konularla ilgili olarak bana Genel Sekreteri işaret etti ama, ben onunla irtibat kuramadığımı söyledim ve işi parasal konulara ve bu arada, bina ve arsa satışı konularına getirdim
Bu gibi konularda da bana Genel Sekreteri adres gösterdi ama ısrarım karşısında kısa da olsa bazı cevaplar alabildim. Şimdi sizlere bu gibi konularda kısaca bilgi vermek istiyorum
Mali İşler Başkanı, parasal konularda da açıklama yapma yetkisinin Genel Sekreterde olduğunu söylüyordu
Ama ben Demokrat Parti’nin ihtiyacı olan paranın, partinin taşınmazlarını satmadan da, temin edilebileceğini vurguladıktan sonra, şu soruyu yönelttim:
Genel Merkez binası ile, arsasını sattınız mı, satmadınız mı, sattı iseniz ne kadara sattınız?
Arsanın satıldığını söyledi ama kime satıldığını, kaça satıldığını söylemedi
Şimdi bu konuda sorulması gereken soru şu:
Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi’nin ve Kültür Bakanlığı’nın, söz konusu taşınmazların Turgut Özal vakfına ait olduğu gerekçesi ile satışının yapılamayacağına hükmetmişti
İşin olabilecek tek yanı, inşaatı durdurulan yan taraftaki arsa üzerinde tasarruf yapılabileceği hususu idi
Ama Çaycı Doğuş  Holding,bu arsa üzerinde inşaat yaparken,iş durdurulup elinden alınmıştı ve mahkemenin henüz sonuçlanmadığı da anlaşılıyor.
Peki mevcut durum bu iken,inşaat firması ile,alacak-verecek konusu henüz kesinleşmemiş iken,arsanın başkasına satılmış olması ne anlama geliyor?...
Peki bu konu da Mali İşler Başkanı, neden kime kaç paraya ve nasıl satış yapıldı gibi konularda, bilgi vermekten neden kaçınıyor?...Gizlilik bunun neresinde?...
Ama bu işi takip eden partili arkadaşlar ve güvenilir kaynaklar, satışın yapılamadığı, Demokrat Parti’nin kasasına bir para girişi olmadığı yönünde bilgi veriyorlar
Hatta şöyle bir söylenti de var:
Satış ilanı öncesinde, satış için birilerine söz verildiği, hatta bir miktar parada alındığ yönünde bilgiler ortada dolaşıyor
Bu itibarla satış işlemi bir şekilde engellenince, Genel Merkez Yönetimi’nin çok zor durumda kaldığı söyleniyor.
Yetkililerin bilgi vermek istememeleri ile, bazı konuları bir sırmış gibi saklıyor olmalarının nedeni bu da, olabilir.
Ama şu hususu özellikle vurgulamak isterim:
Kimsenin ağzı çuval değil ki büzesin!...
Bu gibi söylentileri, ya da tartışmalı konuları sona erdirmenin yegane yolu; Genel Merkez Yönetimi’nin şeffaf olması, Demokrat Partililere tatmin edici bilgiler vermesi dir.
Bu itibarla, oluşturulacak bir komisyona, Sayın Gültekin UYSAL Yönetimi ilgili dosyaları teslim etmeli,ilave soruları da,cevaplandırmalıdır.
Parti’nin başka yerlerdeki gayrimenkul satışları ile de ilgili olarak, aydınlığa kavuşturulması gereken önemli sorular var.
Bu gibi konularda da, Mali İşler Başkanı’na bazı sorular yönelttim, bilgi almaya çalıştım
5-6 Ay kadar önce Ankara Keçiören İlçe Teşkilatı’nın bulunduğu daire ile, Denizli İl Teşkilatı binası da satılmış.Burada özellikle Denizli’deki İl Teşkilatı binasının satışı konusunda,özellikle bir şeyler söylemek istiyorum
Söylenildiğine göre; Denizli İl binası 1,5 Milyon TL’ye satılmış. Bunun gerçek değerinin 9 Milyon TL olduğu söyleniyor. Bu rakamın doğru olabileceğini şu örnekten de anlamak mümkün:
Deniliyor ki adı geçen taşınmaz satıldıktan 2-3 ay kadar sonra, bu taşınmazı alan kişi başkasına 6 Milyon TL’ye satmış!
Peki bu ne anlama geliyor?...
Bu konuda çok önemli bir iddia daha var.
Deniliyor ki Denizli İl Teşkilatı binasını satın alan kişi; Gültekin UYSAL’ın çok yakını imiş ,ya da,tanıdık biri imiş diyelim…
Bu konunun da araştırılması lazım!...
Şimdi asıl sorulması gereken husus şu:
Siz Genel Başkan seçilirken,partinin taşınmazlarını satarak,ihtiyaç duyulan parayı, bu şekilde temin ederek,işleri yürüteceğiniz konusunda,böyle mi bir yetki aldınız ki,elde ne varsa,her şeyi satmak istiyorsunuz?.
Size Genel Başkan olun diye kimse yalvarmadı; siz çeşitli vaadlerde bulunarak ve büyük bir çaba sarf ederek, Genel Başkan seçildiniz!...
Size 3 Aralık 2013 tarihinde verdiğim rapor dilekçede; acil olarak kaç paraya ihtiyacınız var diye ısrarla sordum!...
Sorunları bizlere açık yüreklilikle anlatın dedim;Genel Merkez’de acilen bir bilgilendirme toplantısı tertipleyin dedim!...
Acilen kongre tarihini belirleyin;eğer bu işi yürütemeyeceğiniz kanaatinde iseniz,kongrede arkadaşlar, ben bu işi yürütemiyorum deyip,istifa edin dedim!...
Aradan 2 aya yakın bir zaman geçti!...
Geçen bu zaman içerisinde,Genel Merkez binası ile,arsasının satılması konusundaki girişimlerinizi durdurmadınız!...
İyi niyetle yazılmış rapor dilekçeye bir cevap bile vermediniz’…
Partili arkadaşları bilgilendirme gereğini ve nezaketini göstermediniz’!...
Kongre tarihini 2 Şubat 2014 olarak belirlemek suretiyle,yerel seçimler öncesinde;Demokrat Parti’yi zaman açısından çok zora soktunuz!...
Gerçek amacınız ne!...
Bu itibarla, kongrede yeniden aday olmayın ve bu işi bırakın’…
Eğer gelecek adına Meclis’de bir beklentiniz var ise,önünüzde daha zaman var!...
Eğer bir şekilde,Demokrat Parti Meclise girerse,ya da,bir iktidar olma şansı ortaya çıkarsa,sizin içinde bir imkan ortaya çıkabilir!...
Bu itibarla yanlışta ısrar etmeyin,bir kadro içinde de yer alabilirsiniz!...
Demokrat Parti’nin önünü tıkamayın!...
Ama şunu da unutmayın:
Yanlış uygulamalarınızdan dolayı,Demokrat  Partiyi maddi ve manevi zarara uğratmanız dolayısı ile,hesap verme durumunda kalabileceğinizi unutmamanızı öneririm!...
GÜLTEKİN UYSAL YÖNETİMİ’NİN YEREL SEÇİM ÖNCESİNDE YAPTIĞI ÇOK ÖNEMLİ BAZI HATALAR
Ben çok yakında biliyorum. Bazı arkadaşlar,yerel seçimlerde bir rüzgar yaratmak amacı ile,şu anda CHP’den Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Sayın Mansur YAVAŞ ile irtibat halinde idiler.Ve aslında Sayın Mansur YAVAŞ fikir olarak Demokrat Partiye daha yakındı.
Kuvvetle muhtemeldir ki Demokrat Parti’den Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olabilirdi
Gelişmelerin bu yönde olduğu anlaşılıyordu.
Başka büyükşehirler konusunda da, bahse konu arkadaşlar,halkın favorisi başka şahsiyetler ile de, Demokrat Parti’den aday gösterilmek konusunda görüşmeler yapıldığını söylüyorlardı.
Bu gibi konularda da,hayli mesafe alınmış iken,Gültekin UYSAL Yönetimi’nin işi,hafife aldığı,kendi payına düşenleri yapmadığı,ya da yapmak istemediği hususunda,bilgiler mevcut.
Bu itibarla da, Gültekin UYSAL, kongrede yeniden aday olmamalıdır.
Eğer Gültekin UYSAL Yönetiminin bütün beceriksizliklerine rağmen, şu anda, daha önce seçildikleri başka siyasi partilerin kadrolarından belediye başkanı olanlardan bazıları,istifa edip Demokrat Parti’ye geçiyorlarsa,böyle bir husus,UYSAL Yönetimi’ne,bir başarı olarak kaydedilemez
Zira böyle bir hususun; geçmişinden dolayı Demokrat Parti’ye ilgi duyan vatansever bazı vatandaşlarımızın, siyaseten gidecek başka yerleri olmadığını görmüş olmalarından kaynaklandığını söyleyebiliriz.
Halkımızın Demokrat Parti’den  beklentisi büyük.
Eğer kongrede bilgili, tecrübeli ve de inançlı bir yönetim kadrosu iş başına gelirse; Demokrat Parti Halkımız için, yeniden bir umut kaynağı haline gelir.
Bu nokta da, özellikle yegane etkili olabilecek konumda olanların; üst kurul delegeleri olduğunu bilhassa vurgulamak isterim.
Bu itibarla Demokrat Parti’nin üst kurul delegelerine önerim ve tavsiyem şudur:
Mevcut siyasi ortam nedeni ile, Halkımızın ve Türkiye’nin Demokrat Parti’ye ihtiyacı, her zamankinden daha fazladır
Bu itibarla Sayın Üst Kurul Delegeleri, kongrede oy verirken, kendilerini seçtiren Yöneticilerin istekleri doğrultusunda değil de, Demokrat Parti’nin ve Türkiye’nin çıkarlarını ön planda tutarak oylarını kullanmalarını öneririm
Doğrusu ve kendilerinden beklenen de, aslında bu dur.
Ayrıca, mevcut delegelerin kazanması yönünde oy kullanan Demokrat Partililer için de, bir şeyler söylemek istiyorum.
Sizler de, Demokrat Parti’nin sorunlarını çözsünler, Demokrat Parti’yi ayağa kaldırsınlar diye, bu delegelere oy verdiniz.
Şimdi oy verdiğiniz bu delegelerden, Demokrat Parti’nin ve Türkiye’nin menfaatleri doğrultusunda oy kullanmalarını isteyin
Bu gibi konularda baskı oluşturma görevi, İl Başkanlarına düşüyor.
İl Başkanlarını da, partililer sıkıştırmalı, onlara hesap sormalıdır,
Delege yazma işinde, parti yöneticilerinin, kendi dişlerine ve maksatlarına uygun kişileri,yazdıkları ve çoğu sorunların,buradan kaynaklandığı da, bilinen bir husus
Böyle bir husus aslında sadece Demokrat Parti için değil, bütün siyasi partiler için, geçerli olan bir durum.
Ama böyle olmaması lazım
YENİ YÖNETİM, KONGREDEN SONRA YEREL SEÇİMLERDE NASIL BİR YOL İZLEMELİ!?...
Gültekin UYSAL Yönetimi’nin beceriksizliği nedeni ile, yerel seçimlerde Ankara, İstanbul, İzmir gibi Büyükşehirlerde zaman darlığı nedeni ile belediye başkanlıklarında başarılı olmak imkansız gibi
Ama diğer Büyükşehir belediye başkanlıklarında, zaman darlığına rağmen, yine de bir şeyler yapmak mümkün.
Kongre sonrasında yeni yönetimin bu konuda hızlı çalışması lazım
Normal şehirler ile, diğer yerleşim birimlerinde, belediye başkanlıkları, ya da encümen azalığı gibi konularda da, bazı kazanımlar,elde edilebilir.
Ankara,İstanbul ve İzmir gibi Büyükşehirlerde,bazı kazanımlar elde etmek için,şöyle bir yol izlenebilir.:
Her ne kadar CHP kadrosundan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı için, aday olmak zorunda kaldı ise de; Demokrat Parti yeni yönetimi, Sayın Mansur YAVAŞ hesabına,CHP’yi destekleme kararı alabilir.Böyle bir yaklaşım,en doğru olanıdır.
Yalnız yeni Demokrat Parti Yönetimi’ne, Ankara’da İl ya da ilçeler bazında, encümen azalıkları konusunda, CHP bazı imkanlar sağlamalıdır
Büyükşehir statüsündeki İstanbul ve İzmir gibi iller için de, Ankara’dakine benzer ittifaklar yapılabilir.
Yerel seçimler öncesinde AKP dışındaki diğer siyasi partiler ile,duruma göre yapılacak ittifaklar da,,Demokrat Parti’ye ilerisi için,hem parasal bakımdan,hem de başka yönlerden, büyük imkanlar sağlar.
En azından Demokrat Parti’ye Milletvekili seçimleri öncesinde, büyük bir moral ve umut kaynağı olur. Gerisi kolay!..
Ben DP Etimesgut İlçe Başkanlığı.Yönetim Kurulu’nun ilk toplantısında şunları söyledim:
Genel Merkez’in durumu malum,Ankara İl Teşkilatı’nın durumu malum.Genel Merkez’den ve İl Başkanlığı’ndan bir şey beklemeden,önümüze yerel seçimler için bir hedef koyacağız
Toplam 47 Belediye Encümen azalığından,10-15 tanesini kendimize hedef olarak ortaya koyacağız ve bunun için gerekli çalışmaları yapacağız
Bu konunun önemini şu şekilde özetlemek mümkün
Belediyelerde yapılan yolsuzluk, ya da yanlış işlerin asıl kaynağı, encümen azalarının,genelde yüksek eğitimli olmamaları,bir konuda uzman olmamalarından kaynaklanmaktadır.
Türkiye’de siyasi partilerde, genel başkanlar eğer bir rüzgar yaratabiliyorsa, ya dair siyasi parti, iktidarda ise,tüm kadrolar yukardan aşağıya doğru,tepedeki yöneticiler tarafından şekilleniyor
Eğer bir siyasi parti genel başkanı rüzgar yaratabiliyorsa, ya da bir siyasi parti iktidarda ise, sıralamayı yapan tepedeki yönetici, bir odunu belediye başkanlığına, ya da belediye encümen azalığına aday gösterse, halkımız genelde oy verdiği için kazanıyor
Eğer mevcut durum bu ise, bizler yüksek eğitimli ve bir konuda uzman kişileri aday gösterip, gerekçelerini de halkımıza anlattığımızda, mutlaka olumlu neticeler alabiliriz.
Eğer bu itibarla, encümen azalığı için,mesleği mühendis,doktor,hesap uzmanı,şehir plâncısı…vs gibi konularda;belediyenin hizmet alanına giren hususlarda,, katkı koyabilecek insanları aday gösterir isek ve bunun gerekçelerini de Halkımıza anlatırsak,mutlaka olumlu sonuçlar elde edebiliriz.dedim
Aynı zamanda siyasi ortam nedeni ile, avantajlı olan tarafın, İktidar partisinin adayları değil, muhalefetteki partilerin gösterecekleri adaylarda olduğuna, vurgu yaptım
Bu gibi konularda bilimsel nitelikte araştırmalarda da bulundum. Sayın okurlar ve özellikle de, Demokrat Partililer, sitede ki yazılarımı takip etsinler.
            YENİ İDARE HEYETİ KİMLERDEN OLUŞMALI.
Çekirdek kadro mutlaka partililerden olmalı, belli bir eğitimde, belli bir yaşta olmalı. En önemlisi de, geçmişteki hal ve hareketleri ile, genel anlamda partiye ters düşen davranışlar sergilememiş olmalı, yüz kızartıcı suçlar işlememiş olmalı.
Bu konuda şu hususa da açıklık getirmek istiyorum:
Siyasi çekişmeler nedeni ile, bir şekilde partiden kopmuş olanlar ile, AKP’ de yer almış bazı Merkez Sağ kökenli siyasilerden de, yararlanılabilir.
Bu gibi tercihlerde, parti yöneticilerinin karar vermesi lazım
Tabi ki bu gibi konularda normal partililerin de, itiraz etmiyeceği kişiler olmalıdır.
Örneğin Köksal TOPTAN, Saffet KAYA gibi isimler olabilir. Ama Süleyman SOYLU gibi soyadının tersi bir davranış içinde olanlar, yeni kadro içinde asla yer almamalı.
Bu gün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde; AKP kadrolarından aday olup Milletvekili seçilen, ama özünde Merkez Sağ kökenli olan,57 Milletvekili bulunmaktadır
Bu arkadaşları niye AKP’den Milletvekili seçildiniz diye suçlayamayız
Zira her birinin kendine göre mutlaka bir gerekçesi vardır.
Ama şu hususu da vurgulamak isterim: İnsanlar sevilip,sayıldığı ve hizmet verebileceği yerlerde kalmak ister
İşte bu nedenledir ki, genel başkanlık makamı çok önemlidir diyorum
Ben şahsen bu arkadaşların çoğunun, AKP’nin uyguladığı politikadan ve Türkiye’nin siyaseten geldiği noktadan rahatsızlık duyduklarına inanıyorum
Eğer Demokrat Parti’ye bilgili,tecrübeli ve birleştirici yönü kuvvetli olan birisi,genel başkan seçilirse; AKP kadrolarında görev yapan eski Merkez Sağ kökenli arkadaşları, yeniden Demokrat Partiye kazandırmak yönünde,önemli bir adım atılmış olur.
Ama bu iş; Sayın Gültekin UYSAL ile, asla olmaz.
Zira iyi bir genel başkan olabilmek için genç ve pırıl pırıl olmak; tek başına yeterli ve gerekli bir husus değildir
Bazılarının deyimi ile genç ,yakışıklı ve pırıl pırıl olmak;sadece boks yapmak,ya da film artisti olmak gibi konularda,aranan,ilk özelliktir. Ama Demokrat Parti’ye genel başkan olmakta deği
Aslında AKP’yi iktidara taşıyan da, Merkez Sağ’dan AKP’ye giden oylardır
Bu itibarla, AKP’ye giden Merkez Sağ kökenli oyları da geri çekebilmek açısından,kimin genel başkan olacağı çok önemli dir diyorum
Ve yeni kadrolar,bu gibi hususları da göz önünde bulundurularak,oluşturulmalı diyorum
En tepeden, en alt birimdeki yöneticilere kadar, makamların önemine ve ağırlığına göre, yönetici insanlarda yeterli bilgi,eğitim,liyakat ve birleştirici özellik mutlaka aranmalıdır
Eğer kadroyu sadece ağzı laf yapan, eğitimi düşük insanlardan oluşturur isek, daha başlangıçta hata yapmış oluruz.
Hayatı boyunca yöneticilik yapmamış, hep emir almış kişileri yönetici yaparsak, hiçbir olumlu sonuç elde edilemez
Zaten sorunların büyük bir kısmı, bu nokta etrafında kilitleniyor.
Çok önemli bir konuya daha işaret etmek istiyorum
Önümüzdeki genel seçimlerde mutlaka Meclis’e girmeyi önümüze hedef olarak koyduğumuzda, bakanlık yapabilecek bilgi, tecrübe,eğitim ile,milli menfaatlerimiz karşısında dik duruş sergileyen ve toplum tarafından tanınıp,kabul gören insanları da,Demokrat Parti’ye bir şekilde kazandırıp,şimdiden onlardan istifade etmenin yollarını aramamız lazım
Bu özelliklere sahip olan ve bakanlık yapabilecek kapasitedeki insanlar, geçmişte tanıdığımız Merkez Sağ kökenli insanlar olabildikleri gibi, Merkez Sağ kadrolarda yer almamış kişilerde olabilir
Ama görüş olarak ılımlı ve bizlere yakın davranış sergileyenler ve sıraladığım özelliklere sahip olanlar da, Demokrat Parti saflarında mutlaka yer almalıdırlar
Bu vesile ile gözlemlediğim çok önemli bir konuya daha değinmek istiyorum:
Son zamanlarda, Genel Merkez Yönetimi’nde görev almış Dr Nuran TALU, Niyazi AKTAŞ gibi,bence çok değerli bazı insanlar,görevlerini bırakmışlar
Dr. Nuran TALU’yu ben şahsen tanıyorum. Araştırmaları ve konuşma üslubu ile,etkili bir sosyal bilimci
Sayın TALU’yu CHP kapmış.Bu konu da Sayın TALU’yu da suçlayamayız. Zira Sayın UYSAL,yanında işi bilen ve dik duruş sergileyen insanları istemiyor.
Niyazi AKTAŞı şahsen tanımam. Ama Türkiye’deki en büyük olan döküm sanayicisi olduğunu biliyorum
Deniliyor ki,partili de olduğu için,zor zamanlarda parasal destek ile,hep Demokrat Parti’nin yanında olmuş
600 Bin TL gibi meblağ ile,Demokrat Parti’ye katkı sağlamış
Deniliyor ki,bazı personel maaşları da,bu para ile karşılanmış
Sayın AKTAŞ’da görevi bıraktığına göre,demek ki,Sayın UYSAL’dan kaynaklanan önemli bir sorun var.
Birkaç yöneticinin de,bu gibi sebeplerden dolayı,görevlerini bıraktıkları söyleniyor
Genel Merkez’de muhatap alınacak birilerinin olmadığını, bu gibi benzer sebeplerden, yaşanan istifalara da,bağlayabiliriz.
Osman ÇİLSAL gibi Demokrat Parti’nin üst yönetiminde bulunmuş bazı kişilerin de, CHP kadrolarından Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday olduklarını biliyoruz
Bu gibi hususları da onaylamak mümkün değil ama, Genel Başkan Sayın Gültekin  UYSAL’ın da,görevini yaptığı,ya da gerekli performansı ortaya koyduğu da,söylenemez!...
Bu itibarla Demokrat Parti’ye genel başkan olanın,olmak isteyenin,birleştirici,bütünleştirici yönünün,her zaman ön planda olması gerektiğini,vurguluyorum
Ve bu gibi sebeplerden dolayı,Gültekin UYSAL ile,Demokrat Parti bir yere varamaz diyorum!...
             GENEL İDARE KURULU KİMLERDEN OLUŞMALI
Genel İdare Kurulu’nda genelde, bilgisi tecrübesi ve eğitimi ile, Türkiye’de bir sorunu çözebilecek uzman kişilerden oluşmuş bir ekip olmalı. Tabi ki bilgi ve tecrübenin yanında, idarecilik vasfı da olmalı
Türkiye’de enerji, tarım, sanayi, hayvancılık,eğitim..vs gibi her konuda uzman kişilere yer verilmeli
Bankacılık gibi, sosyal güvenlik gibi, dış politika gibi konularda da, konusunda uzman kişiler olmalı.
Ayrıca Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu Başkanlığı ile, Müzik ve Tiyatro uzmanı gibi konularda uzman olan ve toplumu temsil eden, diğer branşlardan da,kanaat önderleri bu gibi kurullarda mutlaka yer almalıdır.
TABİİKİ MKYK ÜYELERİ DE, BÜYÜK BİR TİTİZLİK İLE SEÇİLMELİDİR.
Meselelere yaklaşım tarzında ve verilen kararlarda, her zaman araştırma, geliştirme ve şeffaflık, her alanda hâkim olmalıdır
Parti içi personel ve kadro eğitimi de, her zaman olacak
Bir çaycı, bir sekreter bile, dünya standartlarında eğitilecek
Bir çaycı, ya da bir danışma memuru bile, gelen kimseye buyur dayı, buyur amca, demeyecek, diyemeyecek
İl başkanı, İlçe başkanı gibi kişiler de, görevleri sırasında yine eğitimden geçirilecek. Davranış biçimleri ve idarecilik gibi temel konularda, uzman kişiler tarafından eğitimler verilecek
Sonuç olarak Demokrat Parti’de her kademede yer alan yöneticiler ve çalışanlar, bilgileri, tecrübeleri, meselelere yaklaşım tarzı ile, Halkımıza güven vermeli,hayranlık duygusu oluşturmalı
Ana düşünce bu olmalı
Böyle bir Yönetim Kadrosunu ve anlayışını kim istemez!?...
Bu yazılanları herkes okumalı, faks,ya da mail ile,demokrat Parti’nin tüm birimlerine ulaştırılmalı
GÜN; BU GÜNDÜR; BU GÜN; DEMOKRAT PARTİ İÇİN, TÜRKİYE İÇİN BİR ŞEYLER YAPMA ZAMANI DIR
Başarısız olunduğunda, ya da bir hata yaptığında, sivil toplum kuruluşlarının başında bulunanlar, maalesef kendiliğinden istifa edip, koltuğunu bırakmak istemiyorlar. Bu kültür bizde henüz gelişmemiş.Ve sorunların temel kaynaklarından biri de bu!...
Genel Başkan’a hitaben yazdığım rapor dilekçede şu sözleri de söyledim;
Siyası parti genel başkanları potansiyel başbakan adaylarıdır
Eğer bu siyasi parti Demokrat Parti ise; onun genel başkanı,başbakan olmaya daha yakındır.
Bu itibarla Demokrat Partililerin, genel başkanlık konusunda,duygusal yaklaşımlardan uzak,mantık çerçevesinde düşünmeleri,daha doğru bir yaklaşım olur.
Siyasi parti genel başkanları için, zor şartlarla karşı karşıya bulunuyor olmak;aslında bir imtihan vesilesidir.Ve bu itibarla böyle bir husus,Sayın UYSAL için bir fırsattır
Bu işin altından kalkamadığı da, ortada iken,yeniden genel başkanlığa aday olmamalıdır.
Sayın UYSAL,yeniden aday olmak ister ama,Demokrat Partililer ve üst kurul üyeleri tavır koymalıdır,destek vermemelidir
Bazıları Gültekin UYSAL için, genç ve pırıl,pırıl diyorlar ve bu yüzden desteklenmesini istiyorlar ama,bu iş genç olmakla bitmiyor ki!...
Demokrat Partililerin ve üst kurul delegelerinin şu hususun farkında olmaları gerekiyor:
Tecrübe kazanmak, maalesef genelde genç yaşta olmuyor. Bir genel başkanın genç ve yakışıklı olması da gerekmez.
Eğer kendisine söylenenlere biraz kulak verip,doğru olanları yapma eğilim ve kararlılığında olan birisi olsa,gençliği ve tecrübesizliği,işi bilenlerin de yardım ve destekleri ile de,halledilebilir ama,kimseyi dinleyen biri değil ki!..
Şöyle düşünün:
Buraya kadar bir vesile, sorunları çözemediğini, laf dinlemediğini,üstelik hal ve hareketleri ile de,partiye zarar verdiğini , örneklerle ortaya koymaya çalıştık
Kabul edin ki, Gültekin UYSAL,başbakan oldu.,Ortaya koyacağı yönetim şekli,AKP’den farklı mı olacak!?..Böyle düşünün!...
Bu gibi konuları da, rapor dilekçede yazdım.Detayları benim siteden okuyabilirsiniz.
            Kongre kararının geç bile olsa alınmış olmasını, Demokrat Parti’nin sorunlarının çözülmesinde bir başlangıç, bir fırsat olarak görüyorum
Tüm grupların bir liste altında birleşmelerini ve bu kongrenin, Demokrat Parti’ye ve Türkiye’ye hayırlı olmasını diliyorum
Demokrat Parti Genel Başkanlığı’na hitaben yazmış olduğum dilekçeler ile, basında çıkan haberleri de benim siteye girerek de bulabilir ve okuyabilirsiniz
Eğer google’den,ahmetyalvac1946. blogspot.com yazarsanız,siteye ulaşırsınız.Ya da google’den doğrudan Ahmet Yalvaç yazabilirsiniz.Bu durumda da siteye ulaşabilirsiniz,ama dikkat edilecek bir husus var:
İsim benzerliği dolayısı ile, birden fazla Ahmet Yalvaç var.Orada benim resmin de var ama,beni şahsen tanımayanlar;blokspot.com yazan yere tıklayabilirler.
Karşınıza çıkan Ahmet YALVAÇ’lar arasında birde, ANAYURT notu olan var. Eğer buraya tıklarsanız,o zaman da,Anayurt Gazetesinde yazmış olduğum makalelere ulaşırsınız
            İşin özü şu:…
Tabi ki ben bazı arkadaşların Genel Başkanlık için çalıştıklarını biliyorum. Ama bu gibi girişimler fazla etkili olamayacağı gibi, partiye de bir katkı sağlamaz.
Bu itibarla, bu gibi grupların yöneticileri çok kısa zamanda bir araya gelmeli, güçlü ve müşterek bir kadro oluşturulmalı, Sayın UYSAL’ın karşısına tek bir blok halinde çıkılmalıdır.
Eğer ESKİ Demokrat Partililerinde içinde bulunduğu bir heyet, Kongre öncesinde Genel Merkez Yönetimi ile görüşüp bir baskı oluşturur ise, çok yararlı olur
Ben şahsen Sayın UYSAL’ın söylenenlere kulak vereceğini, dinleyeceğini pek sanmıyorum Ama bunun şöyle bir faydası olur:
İl ve ilçe başkanları ile,üst kurul delegeleri,Sayın UYSAL’ın iş yapmaya ve partiyi güçlendirmeye niyetli olmadığını bizzat görmüş olacağından,yeni ve müşterek kadroya oy verme kararı alır.
Ve böylece kötü gidişatta sona erdirilmiş olur
Ben şahsen bu konuda herkesten bir şeyler yapmasını bekliyorum
Herkes Genel Merkeze faks çekmeli ve bu yazıyı, mail,ya da faks ile,tanıdığı partili arkadaşlara göndermeli. 27 Ocak 2014
Saygılarımla,
                                               Makine Yüksek Mühendisi Ahmet YALVAÇ
                                                      Anayurt Gazetesi Köşe Yazarı
                                                Demokrat Parti Etimesgut İlçe Başkanlığı
                                                         Yönetim Kurulu Üyesi
                                                 Mail adresi:
                                                            a_yalvac@hotmail.com

24 Ocak 2014 Cuma

AKP İKTİDARINI ZOR GÜNLER BEKLİYOR…!

AKP İKTİDARINI ZOR GÜNLER BEKLİYOR…!
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
            Sevgili Anayurt Okurları, konunun başlığından Sayın Başbakan Tayyib ERDOĞAN’ı zor günlerin beklediği sonucunu çıkarmak, daha doğru bir yaklaşım olur. Zira AKP demek, Tayyib ERDOĞAN demektir. Eğer Sayın Başbakan çok zorda kalır ve yara alırsa, AKP de dağılma sürecine girer.
            Günden güne ısınan iç siyaset ile, çevremizde beliren bir savaş tehlikesi, ve en önemlisi de Hükümetin iç ve dış politikada Amerika Birleşik Devletleri’nin güdümünde olması, böyle bir politikanın muhtemel olumsuz sonuçları, bizlere yakın bir gelecekte Türkiye de önemli olayların yaşanacağının sinyallerini vermektedir. Böylesi bir durum AKP’nin de sonunu hazırlayacaktır.
            Ben, 4-5 ay içerisinde siyasal yaşamımız da, meydana gelecek önemli gelişmeler konusunda ki ön görülerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
            Öyle anlaşılıyor ki, yaşananlar ve yaşanacak olanlar göz önünde bulundurulduğunda, Devletin, ve Hükümetin başında bulunanların siyasal hesaplarını da, altüst edecektir. Buna göre ne Sayın Recep Tayyib EDOĞAN, Cumhurbaşkanı, ne da Sayın Abdullah GÜL  Başbakan olamayacaklardır. Tabi bu arada, Sayın Bülent ARINÇ ın başbakanlık hayalinin başlamadan bittiğini de söylemek lazım
MUHTEMEL SİYASİ OLUŞUMLAR
            Adalet ve Kalkınma Partisi AKP ile, Cumhuriyet Halk Partisi CHP nin içindeki kaynamalar göz önünde bulundurulursa, yakın bir gelecekte bu 2 Partiden bazı milletvekillerinin ayrılarak, yeni bir siyasi oluşum, ya da oluşumlar  ortaya çıkacağını düşünüyorum
            AKP nin içinde Doğruyol ya da,Demokrat Parti kökenli epeyce milletvekilinin olduğunu biliyorum. Bu milletvekilleri ile, CHP den ayrılanlar, Mecliste bir grup oluşturabilir
            Partilerinden ayrılacak milletvekillerinin kimler olduğunu ve sayılarını şimdiden kestirmek zor. Ama ,AKP içinde yöneticilerden memnun olmayanlarla, gidişattan Ülkemiz adına kaygı duyan milletvekilleri ile,yeni oluşuma destek veren, ya da doğrudan katılacak olanlarla, muhtemel oluşumun sanılandan daha büyük olacağını sanıyorum. Aslında toplumda da bu yönde bir beklenti var.
            Muhtemel oluşumun; Mecliste Demokrat Parti adına grup kurmakla başlayacağını söyleyenler de var.
            Eğer bu husus doğru çıkar sa, gelecekteki İktidar adayının Demokrat Parti olduğunu söyleyebiliriz.
            Bu husus doğru olsa bile, Demokrat Parti yönetiminin ,Halkımıza yeni plan ve projelerle bir umut olduğunu  ortaya koyması lazım
            Büyük çoğunluk, Partilerin iş üretmek yerine, birbirlerine laf yetiştirmelerinden, ve ortamı germelerinden son derece rahatsız.!
MUHTEMEL BİR ERKEN GENEL SEÇİM.
            12 Haziran 2011 Milletvekili Seçimlerinden hemen sonra yazdığım yazıda, ortaya çıkan tabloya bakarak, bilhassa da dış güçlerin; başta Amerika Birleşik Devletleri, ve Avrupa Birliği Devletlerinin taleplerini, bu siyasi tablo ile karşılamanın mümkün olamayacağından, üçüncü AKP Hükümetinin normal süresini tamamlayamadan erken bir genel seçime gidileceğini yazmıştım. Zaman olarak ta, 2013, ya da 2014 Yılını işaret etmiştim.
Benden sonra, özellikle de şimdilerde bazı köşe yazarları da,erken bir genel seçimi dillendirmeye başladılar
AKP NİN NİYE ÇÖKÜŞTE OLDUĞUNUN  İŞARETLERİ
        1-Bazı milletvekillerinin AKP den  ayrılmak istemelerinin nedeni, partilerinin inişte olduğunu görmelerindendir
         Eğer Sayın Başbakan, Cumhurbaşkanı olmakta ısrar ederse, ,AKP den kopmalar hızlanır, ve parti dağılır. Sayın  Turgut ÖZAL ın, ve Sayın Süleyman DEMİREL in Cumhurbaşkanı olmaları ile,Anavatan Partisi ile, Doğruyol Partisinin dağılmaları bu hususta canlı örneklerdir.
         2-Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah GÜL ile, Başbakan Sayın Recep Tayyib ERDOĞAN arasındaki rekabet
        Tepedeki bu iki insan arasında bir rekabet olduğu, önceden de biliniyordu. Ama, futbolda şike cezalarının indirimini öngören yasanın Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah GÜL tarafından veto edilmesi ,bu rekabetin varlığını, ve boyutunu ortaya koydu.
         Veto edilen kanunun, Mecliste yeniden oylanması sırasında AKP den 74 fire verilmesi, başka bir güç odağının varlığını da ortaya koydu. Bu güç kaynağının, GÜLEN Cemaatinin Başkanı Fethullah GÜLEN olduğu ortaya çıktı
          Tepedeki iki kişi arasındaki rekabete, şimdi birde  üçüncü kişi eklendi, ve işler daha da karışık hale geldi. Anlaşılan odur ki, Fethullah GÜLEN ile ters düşüldüğünde, AKP de her an deprem yaşanabilecek
          Fethullah GÜLEN in, Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah GÜL ü desteklediği anlaşıldı .İngiltere Kraliçesi Elizabeth in de, Sayın GÜL ü desteklediğini biliyoruz. Buradan, dış destek açısından Sayın Abdullah GÜL ün, Sayın Tayyib ERDOĞAN a nazaran daha avantajlı olduğunu anlıyoruz.
         Fethullah GÜLEN, futbolda şike yasasında ceza indirimini ön gören yasanın Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah GÜL  tarafından veto edilmesi üzerine  çok sinirlenen Başbakan Sayın Recep Tayyib ERDOĞAN a cevaben şöyle dedi.: Başbakan ın rehabilitasyona ihtiyacı var
         Rehabilitasyonun tedavi anlamına geldiğini söyleyebiliriz. Fakat, Sayın GÜLEN in rehabilitasyondan kastı, Sayın Başbakan ın geçirdiği ameliyatla ilgili  değil. Bu, başka bir anlamda….
         Sayın GÜLEN in Başbakana çıkışını; Hoca sadece kendi görüşünü aktarıyor  diye de anlamamak lazım. Aslında Amerika Birleşik Devletleri Yönetimi, Hoca aracılığı ile, Sayın Başbakana bu vesile ile ihtarda bulunuyor da olabilir.
BAŞBAKANIN  SAĞLIK  DURUMU
          Başbakan Sayın Tayip ERDOĞAN  ın beklenmeyen bir şekilde barsak ameliyatı geçirmesi, sağlık durumunun daha önceden iyi olmadığı ihtimalini ortaya çıkarıyor Resmen açıklanmıyor ama, hastalığın kolon kanseri olduğu söyleniyor
         Sıkı bir tedavi ile hastalığın kontrol altında tutulabileceğini kabul etsek bile, bundan sonrasında Sayın Başbakanın çalışma temposunda mutlaka bir yavaşlama, bir düşüş yaşanacaktır
         Türkiye gibi stratejik bir ülkede Başbakanın sağlık durumu, özellikle de yabancılar açısından çok önemlidir Amerika Birleşik Devletleri Başkan Yardımcısı Joe BİDEN in, Sayın Recep Tayip EEDOĞAN ı evinde;hasta yatağında ziyaret etmesini bu açıdan değerlendirmek daha doğru bir yaklaşım olur.
         Sayın Joe BİDEN in korumaları Amerikalı ajanlar, Başbakanın ameliyat olduğu hastanede, hastalıkla ilgili araştırmalar yapmışlar.Bu itibarla, Sayın Joe BİDEN in ziyareıinin asıl nedeni de ortaya çıkmış oluyor
         Amerikalılar ,muhtemelen şimdiden Sayın Recep Tayyib ERDOĞAN sonrasının senaryolarını, ya da yedek birisini düşünmeye başlamışlardır bile
            Başbakanın sağlık sorunları nedeni ile bir süre işinden uzak kalması, çok yakınında olanların ilerisi için fırsat kolladıklarını da ortaya koydu. Bunlardan bir tanesi Bülent ARINÇ… Sayın ARINÇ, ben Başbakana biat etmedim diyerek,başbakanlık yarışında ben de varım demek istedi. Ama, Başbakan işinin başına döndüğünde, bu çıkışından dolayı Başbakandan özür dileyip, çarketti.
            Bundan sonrasında Sayın ARINÇ, ve yokluğunda Şike Yasasının ret edilmesine parmak kaldıran 74 AKP li milletvekili  muhtemelen aday bile gösterilmeyecektir
            Parti içindeki bu gelişmelerden, yakın bir gelecekte AKP  içinde bir hesaplaşma döneminin başlayacağını söyleyebiliriz. Ama sonuç ne olursa olsun, Adalet ve Kalkınma Partisi AKP bu gelişmelerden büyük yara alacaktır
ALMANYA DENİZ FENERİ  DAVASINDA BASTIRIYOR….!
            Basında çıkan haberlerden, Alman Hükümetinin Sayın Tayyib ERDOĞAN için Kırmızı Bülten çıkarmaya hazırlandığını öğreniyoruz.Zira Almanya da yaşanmış olan yardım paraları yolsuzluğunun Türkiye ayağında Hükümet, özellikle de Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN ın Birilerini ısrarla koruduğunu biliyoruz.Almanya da Frankfurt Savcığı, esas sorumluların Türkiye de olduğunu ısrarla vurguluyor. Hatta işin ucunun AKP ye, Sayın Başbakan a dayandığı söyleniyor. Bu itibarla Alman Hükümetinin Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN  için Kırmızı Bülten çıkarma hazırlığı içinde olması, muhtemel sonuçları açısından çok vahim bir durum. Şimdi bu hususu biraz açmaya çalışalım.
            Eğer Başbakan, Deniz Feneri e.V  davasında, Alman Savcığının taleplerine duyarsız kalmaya devam ederse, yakalama emri çıkarılacak demektir. Kırmızı bülten kısaca budur
            Böyle bir durumda Sayın ERDOĞAN, ne Almanya ya, ne de diğer Avrupa Birliği ülkelerine gidebilir.
            Böyle bir karar, Sayın ERDOĞAN ın da sonu olur ama,böyle bir utançı Ulus olarak nasıl taşıyabiliriz…!?
            Saygılarımla,
(Anayurt Gazetesi 19 Aralık 2011 Pazartesi)

17 Ocak 2014 Cuma

TÜRKİYE'NİN ETNİK KÖKENİ

TÜRKİYE'NİN ETNİK KÖKENİ (1-2-3-4-5)
                                                              Ahmet YALVAÇ, Mak. Yük. Müh.
            Sevgili Anayurt Okurları, Türkiye'de Siyasi Denge Nasıl Sağlanır başlığı altında ele aldığım konulara bir süre ara verip, sonrasında kaldığımız yerden tekrar devam etmek istiyorum.
            Aslında bu yeni başlık altında ele alacağım konular da, Türkiye'de siyasi dengenin nasıl sağlanacağının başka bir boyutudur. Ama konu bu defasında biraz farklı Bu noktada, özellikle Kürtlerin etnik kökeni konusunda bilimsel araştırmalara dayalı önemli bilgiler vermek istiyorum
            Zira Türkiye’de Kürtlerden başka etnik gruplar da olmasına rağmen, Çerkez, Laz, Boşnak, Arnavut Arap gibi, bunların Türk kimliği ile bir sorunları yok. Özerlik falan gibi istekleri de yok. Bunların tamamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin yasalarına saygılı vatandaşlarımız
            Aslında Türkiye’de kimseye etnik kökeninden dolayı ayrımcılık yapılmıyor. Terör yanlısı Kürt grupların Ana dilde eğitim talepleri ile sözde kültürel taklar bağlamında ileri sürülen talepler ile, özerklik gibi talepler, aslında Türkiye Cumhuriyeti’ni bölüp, parçalamaya yönelik girişimlerdir. Bunların arkasında da, emperyalist güçler vardır.
            1800 lü yıllar ile,1900 lü yılların başlarında en büyük  emperyalist devlet, Büyük Britanya İmparatorluğu idi,yani İngilizler idi.Günümüzde ise, en büyük emperyalist devlet, Amerika Birleşik Devletleri, yani Amerikalılardır.
            Osmanlı döneminde ve Cumhuriyet döneminde çıkan Kürt isyanları ile, Ermeni isyanlarının arkasında da, hep emperyalist devletler vardır. Bir de Çerkez Ethem ayaklanması gibi, başka ayaklanmalar, ya da ayaklanma girişimleri de olmuştur tabi ki. Bunların hepsi etnik temele de dayalı değil. Bütün bu grişimleri, tarihten gelen husumetlerinden dolayı, Batı’nın Türkleri engelleme, ya da yıkmaya çalışma faaliyetleri olarak değerlendirebiliriz.
            Eğer bu gün bile bazı vatandaşlarımız, ayrılık yanlısı Kürtlerin yukarda saydığım ana dilde eğitim, Kürtçe televizyon, ana dilde savunma gibi taleplerini, masumane talepler olarak değerlendirebiliyorsa, emperyalist devletlerin talepleri doğrultusunda hareket eden Adalet ve Kalkınma Partisi AKP’ye Dindardır, dürüsttür gibi gerekçelerle oy verebiliyorsa, özellikle de Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’a  açılım-saçılım söylemleri ile Türkiye’yi getirdiği nokta  orta da iken, hala alkış tutabiliyorsa, durumumuz gerçekten vahim demektir.Bu gibi hususlarda çok yazdım, çok şeyler söyledim. Merak edenler, Gazetenin web sayfasına girip, önceki yazılarıma ulaşabilirler
            Emperyalist devletlerin, başta Amerika Birleşik Devletleri’nin bizleri bölüp parçalamasını artık çoğu kişi gördü, anladı ama, yukarda vurgulamaya çalıştığım üzere, biz Türklerin de bazı zayıf yanları, zaafları var. Sonuçta uyanık olmak zorundayız ve , duygularımızın esiri de olmamalıyız
            En büyük sorunlarımızdan biri; okumayı, araştırmayı fazla sevmiyoruz. Bu husus, herkes için geçerli. Şimdi tekrar etnik konulara dönüyorum
            Yaşadığımız iç ve dış sorunlarımızın nedenini etnik anlamda incelemeye almamızın asıl nedeni, bir etnik grubu yüceltirken, diğerini aşağılamak, ya da küçümsemek te değildir.
            Bazı yanlış anlama, ya da bilgi noksanlığından kaynaklanan hususları, bilimsel araştırmalardan da yararlanarak ortaya koymak, sonuçta Halkımızın emperyalist devletlerin oyununa gelmesini önlemek. Ve bu gibi bilgilerle, Türkiye’nin birlik ve beraberliğini korumaya yardımcı olmak  Bu hususu, tekrar vurgulamak istiyorum
            Bu bağlamda Kürtlerin ayrı bir Halk olmadığını, bilakis; Türklerin bir kolu olduğunu ortaya koymaya çalışacağım. Yerleşim yeri bazında, bir Türk boyu olarak eski adlarını açıklayacağım Bu bilgiler, gerçeği öğrenen, ama kendini ayrı bir halk sanıp, emperyalist devletlerin oyununa gelip ,Türkiye’nin altını oymaya çalışan ayrılıkçı bazı Kürt vatandaşlarımızın, bu gibi eylemlerinden vazgeçmelerine, muhtemelen bir vesile olacaktır.
            Kürtlerin bir Türk boyu olduğu yönündeki bilimsel araştırmaları muhtemelen 4-5 yıl önce bir televizyon programında bir Profesörden dinlemiştim. Bu bilgilerden yakın bir zamanda Köşem de de bahsetmiştim. Bir okur, merak etmiş olmalı ki, Anayurt Gazetesini telefönla aramış. O okur bana kitabın yazarını sordu. O an için bilmiyordum. Ama sonunda kitabı buldum. Yazarın ismi  Prof Dr Ali Tayyar Önder. 53 üncü baskı. Her halde bu bilgiden sonra fazladan birkaç baskı daha yapar. Bu kitaptan alıntılarla Türkiye’nin etnik kökenini özetlemek istiyorum.
            u kitapta yer alan Türkler, Kürtler ve Türkiye’deki diğer etnik gruplarla ilgili bilgiler, sadece bu kitabın  Yazarının tespitleri ile sınırlı değil, başka Türk Bilim Adamları ile, Çin kaynakları, Rus, Macar, Ermeni, Çekoslovak, İtalyan, İngiliz Bilim Adamlarının referans bilgileri de var.
            Aslında bu bilgileri Devleti Yönetenlerin, elindeki mevcut imkanları kullanarak, Halkımızın istifadesine sunmuş olsalardı, bu gün Türkiye bölünme noktasına gelmezdi.
            Türkiye’yi şu anda yönetenlerin, vatanın ve milletin birlik ve bütünlüğünü sağlama husunda,bir kaygıları, bir tasaları yok.Bu itibarla bu gibi görevler de, maalesef bizim gibilere düşüyor.
            Burada şu hususu da belirtmek istiyorum:
            İşinde gücünde olan Kürt vatandaşlarımızın aslında, ayrılık – gayrılıkla bir ilişkileri yok
            Bu itibarla terör yanlısı, ayrılık- gayrılık yanlısı olan ve Kürtler adına hareket ettiğini iddia eden grup, aslında azınlıktadır. Ve Kürtleri temsil ettikleri de söylenemez
            Aslında bu grup ile, bu grubun yöneticilerinin tamamının Kürt olduğu da maalesef söylenemez. Örneğin PKK terör örgütünün başı Abdullah Öcalan ile BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın  Kürtçe bilmedikleri söyleniyor . Ve PKK’’nın iç yazışmalarında Türkçe kullanıldığı söyleniyor.Ben Sayın Başbakan’ın Selahattin Demirtaş için televizyonda önce Kürt olsun dediğini biliyorum. Peki bu sözü ile Sayın Başbakan acaba neyi kastetmek istedi?...
            Burada bir şey daha söylemek istiyorum: PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Ermeni olduğu söyleniyor. Asıl adı Artin  Agopyan imiş.
            Aslında bir insanın etnik kökeninin, Ermeni, Rum, Yahudi,,,vs olması asla bir suç unsuru, ya da bir aşağılama, ya da küçümseme vesilesi olamaz. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmanın bilincinde oldukları, bunun gereğini yaptıkları sürece, hiçbir sorun, hiçbir sıkıntı olmaz.Ama bazı insanların etnik kökeninden dolayı, Türkiye Cumhuriyeti’nin altını oymaya çalıştıklarını görüyoruz, duyuyoruz. Bu konuda  önemli bir bir başka hususa daha değinmek istiyorum
            Amerika Birleşik Devletleri’nde her yıl Nisan ayında, 1915 yılında Türkler Ermenilere soy kırım uyguladılar gerekçesi ile, Türkiye aleyhine kampanya başlatırlar. Ve bu hususu her zaman Türkiye’ye karşı bir koz olarak kullanmaya çalışırlar. Bu gün başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, dünyada bir  çok devlet, Türkler Ermenilere soykırım uyguladı tasarısını kendi parlamentolarından geçirdiler. Bakınız öldürülen Ermeni Agos Gazetesi Yazarı Hrant Dink bu konuda, ne söylüyor:
            Türkler’in1915 de 500 bin Ermeni’yi öldürdüğü iddiaları doğru değil. Kayıp, ya da öldurüldüğü iddia edilen kişiler, tehcire, yani sürgüne uğramamak için, Din değiştirip ya Müslüman olduğu, ya da Kürt Alevi kılığına girip asıl kimliklerini gizlediklerine işaret etmektedir.
            Şu anda MHP Milletvekili olan Prof Dr. Sayın Yusuf Halaçoğlu’da  Hrant Dink’in tespitlerini destekler mahiyette bilgiler vermiştir. Sayın Halaçoğlu Alevi kılığında ki sözde Kürtlerin aslında gizlenmiş Ermeniler olduğunu söylemektedir. Böyle bir beyanatından dolayı, Sayın Halaçoğlu’nu Türk Tarih Kurunu Başkanlığı’ndan almışlardı.
            Hrant  Dink, ayrıca şu bilgilere de yer vermektedir
            Asıl kimliklerini gizleyen bu gibi Ermeniler, Türkiye Cumhuriyeti’nin önemli kurumlarında üst makamlarda görev yapmaktadırlar .Bu konudaki bilgi ve belgelerden, çıkan sonuçlardan, Ermenistan Makamlarının da rahatsız olduğu, işlerine gelmediği anlaşılmaktadır.Tam bu noktada, önemli makamlardaki gizli Ermenilerin kimliğini açıklayacağı sırada, Hrant  Dink’in öldürülmüş olması düşündürücüdür.
            Hrant Dink’i bu gizli Ermenilerin öldürttüğü görüşüne yer verenler de var .Basın-yayında bu yönde bilgiler de yer aldı.
            Şimdi bazı devletlerde, devlet, ya da hükümet başkanlarını seçerken, etnik kimlik te dahil, adayları nekadar sıkı bir incelemeye tabi tutuldukları husunda bazı örnekler vermek istiyorum
            Başta Amerika Birleşik Devletleri ve Fransa olmak üzere, bazı devletlerde özellikle Başbakan, ya da Cumhurbaşkanı konumundaki kişler, bu makamlara gelmeden önce, o makamla ilgili bilgi, tecrübe ,liyakat gibi hususları tespit edilmeye çalışılırken, etnik köken de dahil, bütün bilgiler ortaya dökülüyor. Örneğin ABD Başkanı Obama’nın Müslüman olup, olmadığı çok tartışıldı. Ama o Hıristiyan olduğunu söyledi. Fransa eski Cumhurbaşkanı Nikolai Sarkozy’nin de, Macar asıllı Yahudi olduğu biliniyor.Bu gibi araştırmalardan kimse de alınıp, gocunmuyor.Bu noktada ben şu hususa özellikle vurgu yapmak istiyorum:
            Eğer özellikle Devleti Yönetenlerin, etnik kimlikleri bilinirse, mahzurdan ziyade, fayda sağlayacağı kanaatindeyim. Bu yöntem, Türkiye’de de uygulansa iyi olur
            Eğer böyle bir yöntem uygulanmış olsa, hiçbir yönetici, Türkiye’nin aleyhine, ama kendi etnik kökenindeki bir devletin, ya da bir Topluluğun lehine davranışta bulunmaya cesaret edemez.
            İmralı Adası’nda terörist başı Abdullah Öcalan ile ve BDP lilerle yapılan pazarlıklar, ve bu gibi faaliyetlerin son zamanlarda hızlandırılmış olması, Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlı, yasalara saygilı, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı ile bir sorunu olmayan insanlarımızı yürekten yaralamaktadır.
            Türkiye’nin vatanı ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü korumak ve kollamakla yükümlü olan ve bu konuda namus ve şerefleri üzerine yemin etmiş olan Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Başbakan’nın bu konuda görevlerini yaptıklarını maalesef söyleyemeyeceğim
            Aynı şekilde Türkiye Cumhuriyeti’nin vatanı ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü korumak ve kollamakla sorumlu olan ve bu konuda namus ve şerefleri üzerine yemin etmiş olan bazı AKP yöneticilerinin, bazı Milletvekillerinin ve özellikle de BDP Yöneticileri ile, Milletvekillerinin meselelere yaklaşım tarzını,yasalarımıza aykırı beyanatları ile, eylemlerini anlamak, tasvip etmek  te mümkün değil.
            Ve bizler Ülkemizin selameti açısından, geleceğimiz açısından, yasalarımızca suç sayılan fillerin nasıl ve niçin işlendiğini ve perde arkasını tahlil etmek ve tedbir almak zorundayız.
DEVAMI VE TAMAMINI GÖRMEK İÇİN (AŞAĞIDA LİNK) TIKLA>>> 
http://ahmet-yalvac4.blogspot.com/2014/01/turkiyenin-etnik-kokeni.html

TÜRKİYE'DE SİYASİ DENGE NASIL SAĞLANIR? (B)

TÜRKİYE'DE SİYASİ DENGE NASIL SAĞLANIR?
(B) (1-2-3-4-5-6)
                                   Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
SAYIN BAŞBAKANIN YAPTIĞI, YAPMAK İSTEDİĞİ HUSUS; ANAYASAL BİR SUÇTUR...
            Sevgili Anayurt Okurları, neyden bahsettiğimi anlamış olmalısınız;geçtiğimiz son hafta içerisinde, İmralı Adası'ında terörist başı Abdullah Öcalan ile, Hükümet Yetkilileri arasında yürütülen pazarlık görüşmelerinin bazı detaylarının Milliyet Gazetesi'nde yayınlanması ile başlayan toplumdaki gerilim ile, Başbakan Sayın Tayyip Erdğan'ın yapılanları savunmaya yönelik söz düellesu ve bazı kesimlere tehditler savurması hakkında bir şeyler söylemek istiyorum
            Milliyet gazesi'nde  yayınlanan bu haberi diğer gazetelerde manşetlerine taşıyarak, Toplumun değişik kesimlerine haberin ulaşmasını sağlamışlardır. Bu haberin ortaya çıkmasından bu yana, Televizyon kanallarında da, kendi siyasi eğilimlerine bağlı olarak lehte, ya da aleyhte yayınlar; yorumlar, yönlendirmeler yapılmaya başlanmıştır.
            Bu görüşmelerin bir şekilde yazılı ve görsel basında yer almasından ve Toplumun tamamının bilgilenmiş olmasından en fazla telaşlanan, en fazla rahatsız olan kişi ise, Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır. Durumu Takke Düştü Kel Göründü diye de özetleyebiliriz
            Terörist başı Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmeleri; İleri demokrasi kılıfı ile, sözde akan kanı durdurmak bahanesi ile,Türkiye Cumhuriyeti’nin yıkılması, vatan topraklarının bölünüp parçalanması ile sonuçlanacak  tavizlerin verilmesi, pazarlıkların yapılması diye de adlandırabiliriz.
            Anayasanın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez 4 ana maddesinin değiştirilmesine yönelik çalışmaların, ya da bu maddelerin etrafında dolaşılarak, Türkiye’nin üniter yapısını bozacak nitelikte değişikliklerin yapılması talebinin de, terörist başı Abdullah Öcalan’dan geldiği ve ısrar edildiği anlaşılmaktadır.
            Bu itibarla bu şartlar altında, yeni bir Anayasa hazırlamak ve bunu oylamaya sunmak, ya da refaranduma sunmak, asla doğru bir şey değildir. Bu nedenle Türkiye’de yeni bir siyasi denge oluşuncaya kadar, bu gibi çalışmalar derhal durdurulmalıdır.
            Bu noktada nihai hedefi belli olan ve Türkiye’nin bölünüp parçalanmasına neden olacak bu gibi görüşmeleri yapan ona destek olanlar; başta Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan, MİT Görevlileri, BDP Milletvekilleri bir Anayasa suçu işlemişlerdir ve işlemeye devam etmektedirler Bu gibi girişimlerin şimdi olmasa da, ilerde hukuki gereği mutlaka yapılacak, ve siyasi sonuçları da mutlaka olacaktır.
            Sayın Başbakan bu görüşmelerin içeriğine değil de, nasıl sızdırıldığına çok sinirleniyor ve köstebeği bulmaya çalışıyor!...
            Herkese şu hususu hatırlatmak isterim Günümüzde yanlış iş, yanlış hesap maalesef gizlenemiyor mızrak çuvalda gizlenemez hale gelince, yanlış işler, yanlış hesaplar bir şekilde ortaya çıkıyor.Bu konu da ustalık dönemine geçmiş olmak ta işe yaramıyor.
            Sayın Başbakan suç üstü yakalanmıştır. Yapılmak istenen işin savunulacak bir yönü yoktur. Sayın Başbakan’ın bu işin üzerinde duran basın mensuplarına, sivil toplum örgütlerine ve bazı vatandaşlarımıza duyduğu öfkeyi ise, suçluluk psikolojisi le, yapılanların örtbas edilmesine yönelik savunma ihtiyacı ve oy kaybını önlemeye yönelik girişimler olduğunu da söyleyebiliriz.
            Şimdi konunun daha iyi anlaşılması için, Sayın Başbakan’nın konuşması ile, terörist başı Abdullah Öcalan’nın taleplerinden bazı örnekler vermek istiyorum
            4 Mart 2013 Pazartesi. Bazı gazetelerde yer alan haber. Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan Balıkesir’de Sivil Toplum Örgütleri ile yaptığı kahvaltılı toplantıda, bir gazinin terörist başı ile müzakereler yapılmasından çok rahatsızız demesi üzerine ,çok sinirlenmiş ve şöyle demiş:her önüne gelen gazi derneği, şehit derneği kuruyor diye fırça atmış. Şimdi soruyorum bu, doğru bir iş mi?
            Çocuklarına askerlik yaptırmayan, daha doğrusu bedel ödeyerek çocuklarına vatan hizmeti yaptırmayan bir Başbakan; bir gazinin, bir şehit ailesinin duygularını nasıl anlayabilir?
            Vatan hizmeti kutsal bir görevdir. Gazilerimize ve vatan için evlatlarını kaybeden şehit ailelerine, kırıcı, rencide edici sözler yerine, daha yumuşak, daha teskin edici sözler kullanamaz mıydı? Aslında Sayın Başbakan bu gibi hoş olmayan hareketleri hep yapıyor.
            Sayın Başbakan aynı toplantıda bu defasında da, yine basın mensuplarına hakaret edercesine çatıyor, onları barış sürecine müdahale etmekle suçluyor. Şimdi soruyorum;Türkiye’yi bölüp parçalamaya yönelik faaliyetlere destek olmak;barış süreci mi ki, bu konu da kapalı kapılar arkasında yapılan pazarlıkları Halkımıza duyuran gazeteciler, suç işlemiş olsun?...
            Eğer Balıkesir’de kahvaltılı nalum toplantıda fırçayı yiyenler, anında toplantıyı terk etselerdi, daha doğru bir hareket yapmış olurlardı
            Abdullah Öcalan’ın basına yansıyan sözlerinde bazıları:
            Biz İltidarı AKP’ye altın tepsi içinde sunduk. Ne affı?... Türkiye’de rejim değişecek, Kürtler bağımsızlığa kavuşacak, hapistekiler de serbest kalacak Abdullah Öcalan, yandaşlarına şu mesajı da vermeyi unutmuyor:Şimdilik özerklik işimizi görür, kimseyi kuşkulandırmayın Sonrasında bağımsız bir Kürt devleti…
            Şimdi soru şu: bu gibi insanlarla barış nasıl sağlanacak?...
            SAYIN BAŞBAKAN’IN KENDİNDEN İSTENENİ YAPMAKTAN BAŞKA BİR ÇARESİ MAALESEF YOK
            Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan, ne kadar bariş ve demokrasiden, insan haklarından bahsederse etsin;yapılmak istenenin bir Truva Atı olduğu anlaşılmıştır.Ve tüm bu işler Türkiye’yi bölüp parçalamaya yönelik hareketlerdir ve perde arkasında Amerika Birleşik Devletleri vardır. İmralı Adası’ında terörist başı Abdullah Öcalan ile yapılan pazarlıkların arkasında Amerika Birleşik Devletleri’nin olduğu da anlaşılmıştır.
            Nihai hedefi Türkiye’yi bölüp parçalamak olan bu tğr faaliyetlerin BOP kapsamında yürütüldüğü de artık örneklerle görülmüş ve anlaşılmıştır. Ve Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’da bu projenin Eş Başkanıdır. BOP’ta Eş Başkan olduğu, Sayın Başbakan’ın klendi ifadesidir. AKP’nin BOP kapsamında Amerika tarafından kurdurulup, Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın da desteklenip, Başbakan yapılması da, BOP kapsamında olmuştur. Bu hususun doğruluğu da, zaman içerisinde yaşanan ve gelişen olaylardan anlaşılmıştır.
            Bu itibarla Sayın Başbakab’ın Amerika Birleşik Devletleri’nin talebini yerine getirmekten başka bir çaresi yoktur. Ama Halkımız sadece Sayın Başbakan’ı kurtarmak adına, Türkiye’nin bölünüp parçalanmasına göz yummak zorunda değildir.
            Sayın Başbakan bundan sonrasında BOP Eş Başkanlığından ayrılmak istese bile, böyle bir şey maalesef mümkün değildir. Aksi bir durumda Sayın Başbakan Amerika Birleşik Devletleri tarafından anın da alaşağı edilir.BOP Eş Başkanlığı, Sayın Başbakan’ın kendi tercihidir.
            Eğer Sayın Başbakan bir yolunu  bulup, Başbakanlıktan ayrılmanın yollarını düşünmeye başlarsa, başka bir siyasi oluşum olursa belki az bir hasarla kurtulabilir.
AKP MİLLETVEKİLLERİNE DÜŞEN GÖREV
            Ben Şahsen AKP’nin içinde de, vatansever Milletvekillerinin olduğunu biliyorum. Millet vekili seçilmek, akabinde Bakan olup hizmet vermek umudu ile, AKP saflarında yer almış insnlar olabilir. Ama ben AKP’nin içinde de, Sayın Başbakan’nın tutumundan ve nihayetinde basına yansıyan PKK-Hükümet görüşmesi ve pazarlıklarından rahatsızlık duyan çok sayıda Milletvekilinin olduğu söyleniyor. Bu sayının 40 kadar olduğu basında yer aldı. Ama gerçek sayının 68 olduğunu söyleyenler de var. Bu son rakam bana daha doğru gibi geliyor. Zira şu anda AKP’nin içinde57 Merkez Sağ kökenli Milletvekilinin olduğu söyleniyor. Durum böyle olunca 68 sayısı daha mantıklı geliyor. Demek istediğim husus şudur
            Eğer beklendiği üzere, bir gurup Milletvekili AKP’den kopar, bağımsız olurlarsa, Anayasa oylamasında, toplam 330 sayısına da, ulaşılamaz Böylece yapılmak istenen yasal değişiklik te yapılamaz;Türkiye’de bu vesile büyük bir beladan kurtulmuş olur.
            Böyle bir durumda Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’da büyük bir yükten, büyük bir sorumluluktan kurtulmuş olur.
            Zira böyle bir durumda, Amerika Birleşik Deletleri’ne çok zorladım ama, başaramadım der, ve böylece sorumluluktan da, bir şekilde sıyrılmış olur. Böylesi bir durum, Sayın Başbakan için daha hayırlıdır.
            SAYIN BAŞBAKAN TOPLUMDAKİ UYANMAYI GÖRMELİ VE İNADINDAN VAZ GEÇMELİ
            Sayın Başbakan yaşananlardan, bazı yazılı ve görsel basını ve mensuplarını sorumlu tutsa bile, bu doğru değil. Zira çoğu kesim Sayın Başbakan’ın herkesi azarlamasının doğru olmadığını yazıyor ve söylüyor ama, Sayın Başbakan bu söylenenleri hiç dinliyor mu? Sonun da bazı insanlar düşük eğimli olsalar bile, olup bitenleri anlıyor ve bu yüzden desteklerini çekiyorlar.
            Sayın Başbakan her zaman kömürle, çeşitli gıda ve para yardımı ile yoksul, Dindar ve düşük eğitimli bazı vatandaşlarımızın oylarını almaya devam edeceğini sanıyorsa, bu konuda da, yanıldığını söylemek zorundayım Bu yöntemin  bu güne kadar etkili olduğunu söyleyebilirim ama bundan sonrası için bir şey söyleyemem. Buna sebeb te, Sayın Başbakan’ın kendisi.
            Herkesi aptal yerine koyar, bildiğini okumaya devam edersen sonuçlarına da katlanmalısın
            Habur’da teröristleri bayram havası içinde kim karşıladı?
            Oslo’da, İmralı Adasında teröristlerle pazarlıkları kim yaptı?
            Tğrk Milliyetçiliğini, Kürt Milliyetçiliğini, Arap Milliyetçiliğini kim ayaklarımın altına alıyorum dedi?
Siz bir Başbakan olarak buna bir kılıf uydurmaya çalışabilirsiniz, Türkiye’nin menfaati için bunu söylemek zorunda olduğunuza vurgu yapmak istemiş olabilirsiniz. Ama ya sade vatandaş bunun doğru olmadığının farkına varır, ya da, seni ayağımın altına alır ezerim şeklinde anlarsa, o zaman ne yapabilirsiniz.Sizin aptal yerine koyduğunuz sade Halk bir ayaklanırsa,bunun önünde hiçbir kuvvet duramaz!.
Türkiye’yi Suriye bataklığına kim soktu?
Gaziantep, Şanlı Urfa, Akçakale ve Güney sınırımızdaki diğer yerleşim yerlerinde yaşanan Suriyeli krizi,güvenlik sorunu, ticaretin durmasının ne anlama geldiğini, diğer yerlerdeki insanlar uzakta oldukları ve yandaş basında üzerinde durmadığı için, fazla etkilenmemiş olabilirler ama, sınırımızda yaşayan bu insanlarımızın sade, ya da değil, olup bitenleri görüp anlamadığını mı sanıyorsunuz?
            Ama vurgulamaya çalıştığım üzere, bütün vatandaşlarımızı rahatsiz edecek çok hatalar yapıyorsunuz
Millet işsiz, aç perişan iken, Suriyelilere onca masrafı, kim yaptı?
            Türkiye’yi Suriye!ye  mudahale etmek için sürekli kışkırtan, siyasilerin sürekli sırtını sıvazlayan;aslansın, kaplansın diye yağlayıp ballayan Amerika Birleşik Devletleri mi, yoksa diğer Batılı devletler mi karşıladı, 100 Milyonlarca masrafı? Hayır, yoksul Türk Halkı karşıladı…
Seyahatlerinizde kullanmak için Milyar Dolarlarla ifade edilen lüks uçak filosunu siz kurdunuz
Bütün bunları da mı basın mensupları, ya da başka birileri yaptı?
Eğer birileri bu Milleti aptal yerine koyarsa, aptal yerine konanlar, bir gün beklenmedik bir zamanda bir tokat atarlarsa, hiç kimse şaşırmasın!
DEVAMI VE TAMAMI İÇİN