7 Şubat 2014 Cuma

Türkiye'nin Enerji Sorunu ve Çözüm Önerileri

TÜRKİYENİN ENERJİ SORUNU
VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
            Termik Santrallerdeki Sorunlar Nelerdir?
            Sevgili ANAYURT Okurları, 2 ayı aşkın bir süreden sonra enerji konusuna bu gün kaldığımız yerden tekrar devam ediyoruz.
            Termik santrallerdeki sorunların ne olduğunu ve nasıl çözüleceklerini aşağıda detaylarını vereceğim enerji brifingi başlığı altında anlatmaya çalışacağım
            Enerji konusuyla ilgilenenlerin yada bu konuya ilgi duyanların, enerji konusu ile ilgili olarak daha önceleri yazmış olduğum makaleleri  okumaları halinde, bu günkü anlatacaklarımı daha kolay anlayabileceklerini özellikle hatırlatmak ta fayda görüyorum
3 Aralık 2010 dan itibaren yayınlanmaya başlayan makalelere eğer internetten ANAYURT GAZETESİ Yazarlar bölümüne girerlerse  ulaşabilirler
            Benim yazılarım genelde Cuma günleri çıkıyor. Ben konuları bir bütün olarak ele aldığım, sebep sonuç ilişkileri içinde yazdığım için haliyle biraz uzun oluyor ve devamı var şeklinde yayınlanıyor. Bu yüzden Cuma- cumartesi ya da Pazar günleri üst üste çıkabiliyor
            Günün konusuna girmeden önce, çok daha önemli olan bir hususa özellikle işaret etmek istiyorum
            Bilgi ve tecrübelerimi siz okurlarımızla paylaşmaktan ben şahsen çok mutluyum. Ama birileri çıkıpta ,sana destek olalım da şu işleri bir hallediver dese idi çok daha mutlu olurdum
            Termik santral bölgelerinde insanlar kansere daha sık yakalanıyorlar,bu sorunu çözsem fena mı olurdu?
            Elektrik birim fiatları çok yüksek, ben elektriğin niye pahalı olduğunu , nasıl ucuzlatılabileceğini bütün detayları ile anlattım.Bu itibarla elektriği minimum% 50 ucuzlatsak kimin zararı olur ?
            Eğer 70 TL tutan bir elektrik faturasına 35 TL ödesek fenamı olur, örneğin her ay ortalama  1000 TL elektrik faturası ödeyen bir kasap 500 TL ödese fenamı olur,başta tekstil sanayi olmak üzere yoğun bir şekilde elektrik kullanan sanayi sektörleri girdi maliyetlerinin yüksek olmasından dolayı  Dünya pazarlarında gelişmiş ülkelerle rekabet edemiyorlar ve bu yüzden çoğu fabrika kapanıyor, elektriği ucuzlatıp bu fabrikalar kapanmasa, insanlar işsiz kalmasa fenamı olur ?......vs…vs
            Sadece enerji sorununda değil,tarımda, hayvancılıkta,eğitimde, sağlıkta,sanayide, ödemeler dengesinde, iç politikada, dış politikada….vs de hep sorunlarla boğuşuyor olmamızın nedenlerini anlayabilmek için bundan önce yazmış olduğum ve 7 makaleden oluşan ve NİÇİN OLMAMIZ GEREKEN YERDE DEĞİLİZ  başlığını taşıyan yazı dizisini okumakta fayda var.
            Bu sorunların çözümünün en kestirme  yolu şu:
            12 Haziran 2011 de Milletvekili seçimi var. Eğer planı ,projesi olan ve deneyimli insanları seçerseniz işin önemli bir kısmını halletmiş olursunuz. Daha doğrusu bir Milletvekili adayı seçim kampanyasında şöyle demeli:
            Benim ihtisas alanım şu, planım projem şu. Meclise girdiğimde Türkiye’nin şu sorununu halledeceğim diye söz vermesi lazım. Parti genel başkanlarının ise bütün bunlara ilave olarak daha başka üstün vasıflarının da olması lazım. Zira parti genel başkanları potansiyel başbakan adaylarıdır.
            Eğer Allah kısmet ederde bu dönem Milletvekili olarak Meclise girersem, Türkiye’nin enerji sorununu halledeceğime, bu konuda büyük çaba sarf edeceğime burada Sizlerin huzurunda söz veriyorum.Bir enerji uzmanı, bir Yüksek Mühendis olarak yapılamayan işleri bizzat kendim yapacağım.
            ENERJİ BRİFİNGİ VE DEĞERLENDİRMESİ
Konusu: Termik santrallerde Kömür ve Kömüre Dayalı Üretim Kayıplarının Nasıl Önleneceği, Kömür Zenginleştirme ve Yıkama Ünitelerinin Tanıtılması, Termik Santrallerin Bakım, Onarım ve İşletmelerinin Almanya’da Nasıl Yapıldığı
            Tarih:18-19  Temmuz 2000
            Koordinatör: Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı adına Müst.Yard.M.Ali TÜRKOĞLU
            Koordinatör: Mak. Yük. Müh.Ahmet YALVAÇ
TEAŞ Gn.Md.Termik. Sant. İşl. ve Bakım Dai.Başkanlığı
           Konuşmacılar: Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
           Almanya’dan Krup Firması adına Dr. M. SAGHE  İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesinden Kömür ve Cevher Hazırlama Kürsüsünden Prof Dr. Güven ÖNAL,Prof Dr Zeki DOĞAN
            Davetliler: TEAŞ tan Genel Müdür, Daire Başkanı ve Nüdür seviyesinde konu ile ilgili olanlar, Türkiye Kömür İşletmelerinden Genel Müdür, Daire Başkanları ile taşra teşkilatından Bölge Müdürleri seviyesinde konu ile ilgili olanlar ile, termik santrallerden İşletme Müdürleri ile, sorunlarla ilgili mühendisler
            Termik  santrallerin niçin verimli çalışmadıkları, sorunlarının niçin halledilmediği, yada edilemediği ….vs gibi hususlarda kimse topu başkasına atmasın diye, Elektrik Kurumu ve Türkiye Kömür İşletmeleri tarafından sorunlarla doğrudan ilgili olan yetkililer davet edilmiştir
            Rahat bir tartışma ortamının sağlanması içinde davetli sayısı  asgari düzeyde tutulmuştur.
            Toplantıya davet edilen Alman firması ise, kömür taşıma bant sistemi ile, kömürden taş ayırma sistemini ve kömür park makinelerini kuran firma. Bu itibarla  Alman firması da sorunlarla doğrudan ilgili.
            İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi Cevher ve Kömür hazırlama Kürsüsünden davet edilen Hocalar ise Türkiye Elektrik Kurumundaki ve kömür ocaklarındaki sorunları tanıyan işçiler
           Daha bu brifing hazırlanmadan önce değişik zamanlarda, bant ve konveyör sistemleri, lastik bantlar, kömür ve kömür kırma sistemleri,kömür değirmenleri, baca gazı arıtma sistemleri, baca gazı ölçüm sistemleri, kaynak teknolojileri ve santral kaynakçılığı gibi konularda Almanya’dan, Amerika’dan ve üniversitelerden uzman kişiler davet edilerek özel seminer proğramları düzenlenmiş, özel dökümanlar hazırlattırılmıştır. Bu dökümanlar yukarda saydığım konularda imalatta doğrudan kullanılabilecek kıymetli birer eser niteliğinde idi
            Aslında bu bilimsel nitelikli çalışmaları Türkiyede santral sanayisinin kurulmasına bir vesile olsun diye de  düşünerek organize etmiştim.
            Almanya’dan ve Amerika’dan davet ettiğimiz firmalar ,Elektrik Kurumuna termik santraller için baca gazı arıtma sistemleri inşa eden bir biri ile rakip firmalar idi. Bunları çağırdığımızda çok iyi oldu. Biri diğerinin nerelerde hata yaptığını söyledi, bizler ise sorunların nereden kaynaklandığını birinci elden öğrenme imkanını yakalamış olduk
            Davet ettiğimiz  yerli firmalar ise, lastik bant..vs gibi bunlarda Elektrik Kurumuna iş yapan firmalar idi. Sıkı bir çalışma ve yönlendirme ile Türkiye de bazı konularda kalitenin yükselmesine katkıda bulunduğumu düşünüyorum
            Ayrıca brifing öncesinde, değişik zamanlarda tertiplemiş olduğumuz bilimsel nitelikli ve uygulamaya yönelik bu seminerlere ilave olarak, birde santrallerde ve kömür ocaklarında yapmış olduğumuz araştırmalar da vardı
            Eğer bu enerji brifinginde ortaya konulan araştırma sonuçları ve tespitlerin gereği yapılmış olsaydı bugün enerji sorunu diye bir şey kalmazdı
            Aşağılarda termik santrallerdeki sorunların ne olduğunu, nasıl çözüleceklerini özet halinde ortaya koymaya çalışacağım
            Bu enerji brifingi ve değerlendirmesi raporu aslında 36 sayfadır Bu itibarla bunun tamamını burada anlatmama imkan yok Eğer televizyon kanalları, yada sivil toplum örgütleri ve bilhassa da sanayi örgütleri bir söyleşi yada bir proğram için beni davet ederlerse, seve seve hazır olduğumu bildirmek istiyorum
            Bazılarınız diyebilir ki 10 yıl önce verilen bir enerji brifinginin şimdi ile ne ilişkisi var ? Pozitif bilimlerde genel kurallar değişmez. Olsa olsa yeni ilaveler olabilir, yada yeni teknolojiler olabilir. Bu gün elektrik üretiminde eskiye nazaran biraz artış olsa bile, sorunların çözümü hususunda ve kaliteli teknik personel yönünden 10 yıl öncesinin çok daha gerisindeyiz
            Aslında enerji üretimi konusunda özel kesimin de  işi bildiğini maalesef söyleyemeyeceğim.
            Bu itibarla burada sunacağım özet bilginin , sorunun ve çözümünün  anlaşılması hususunda katkı sağlayacağı kanaatindeyim
            Bu makaleyi şimdi yazmamın özel bir nedeni daha var.Nükleer santral kurma konusu yeniden Türkiye’nin  gündemine oturdu.
            Biz daha termik santrallerin sorunlarını çözemiyor, doğru dürüst çalıştıramıyoruz da , nükleer santrali nasıl çalıştıracağız ?
           Aslında iyi çalıştırabiliriz de, siyasi otoritelerin bunu istemesi ve işi bilenlere vermesi, onlara destek olması lazım
            ABD’nin Avrupa Birliği’nin, İMF’nin ağzından çıkacak söze bakmakla bu işler olmaz
            En önemlisi de makalenin başında da işaret ettiğim üzere,planı- projesi olan uzman kişilerin  Milletvekili olarak Meclise girmeleri halinde sorunların çözülebileceğini vurguladım. Detay özetlerine girmeden önce şu hususu tekrar vurgulamak istiyorum:
            Türkiye’deki enerji açığı şu anda santrallerin iyi çalıştırılmadığı, bakımlarının iyi yapılmadığı, yada yapılamadığından kaynaklanıyor. Ve tekrar burada da söylüyorum;eğer istenirse ve destek olunursa, termik santrallerdeki sorunları 6 ay gibi kısa bir sürede önemli ölçüde halledebilir, ve Türkiye’yi bu sorundan kurtarabilirim
            ÖZET. Kamu daki termik santrallerin kurulu gücü yaklaşık 12500 MWh tir. Eğer bu santraller iyi çalıştırılsa, bakımları iyi yapılırsa , böyle bir kapasiteden 80 milyar KWh elektrik elde edilmesi lazım. Ama bu güne kadar nadiren 50 milyar KWhin üstüne çıkabildi.Demek ki üretilmesi gerekirken üretilemeyen enerji 30 milyar KWh imş. Bu, şu demek:
            1000 MWh gücünde 6 adet nükleer santralin 1 yılda ürettiği enerjiye eş değer bir enerji üretilemiyor demektir
            TERMİK SANTRALLERDEKİ SORUNLAR NELER DİR:
            1-Proje Değerinde Kömür Verilememesi
            Bir kömür sahasındaki kömürlerin laboratuar analizleri her noktada aynı değildir. Termik santraller projelendirilirken kullanılacak sahadaki kömürün laboratuar analizleri göz önünde bulundurulur; farklı analiz değerlerindeki kömürler belli oranlarda harmanlanarak, proje değerinde öngörülen kömür elde edilebilir.
            Ama maalesef bu harmanlama işi iyi yapılmıyor, üstelik santrallere gelen kömürler hep taş –toprak.Durum bu olunca yanma parametreleri için ön görülen değerler değişiyor. Sonuçta ya üretilmesi gereken enerji üretilemiyor, yada kazan sönüyor. Kazan sönünce brülörleri ateşleyince de, közün üstüne gaz dökmüş gibi kazan patlayabiliyor. Buda kazalara ve hasara neden oluyor.
            Hava Kirliliği Neden Kaynaklanıyor?
           Kömürün yanması için yeterli miktar havaya ihtiyaç vardır. Gerekli hava proje değerinde öngörülen kömürün ortalama laboratuar değerleri göz önünde bulundurularak hesaplanmıştır
           Dışarıdan alınan hava doğrudan kazana verilemez. Dışarıdan alınan havayı ısıtmak için gerekli ısı kazandan çekilir.Bu itibarla havayı artırdıkça kazan verimi artmaya devam eder ama, ihtiyaçtan fazla hava verdiğinizde, bu fazladan verilen havayı ısıtmak için gerekli ısıyı da kazandan çekeceğimizden, kazanın ısısı düşer
            Isı düşüncede karbonmonoksit CO oksitlenip, karbondioksitCO2 haline dönüşemez, öylece atmosfere atılır.
            Kaldı ki CO gazı hem ısıl değeri çok yüksek, hem de çok zehirli bir gaz. Durumu şöyle özetleyebiliriz:
            Eğer yanmayı iyi yapamazsak, hem havayı zehirlemiş oluruz, hem de üretmemiz gereken miktardan daha az enerji üretmiş oluruz.
            Tabiî ki havayı sadece karbonmonoksit kirletmiyor, karbondioksit, kükürtdioksit,ve kül partikülleri de havayı kirletiyor. Eğer sistem iyi çalışırsa,yanma iyi yapılırsa, daha az yakıtla aynı enerjiyi elde ederiz,havaya da daha az emisyon göndereceğimizden hava kirliliği de olmaz. İyi çalışan bir kömür santralının bacasından çıkan duman zor görülür.
Kazan Boruları Neden Sık Sık Patlıyor?
            Kazan boruları  düşük ve yüksek alaşımlı çeliklerden imal edilmişlerdir. Eğer bir boruda kaynaklı yerde bir patlama meydana gelmiş ise,ikinci üçüncü patlamada aynı yerden kaynak yapamazsınız. Zira o bölgede malzemenin iç yapısı metalurjik olarak deforme olmuştur. Böyle bir durumda  boruların birleştirilecek olan uçlarından , boru çapının 2 misli uzunluğunda kesip atmak, ve araya aynı uzunlukta yeni boru koymak lazım. Daha bir çok ince iş var. Termik santrallerde kaynak işlerinin usulüne uygun yapılmadığını, bu yüzden boru patlamaları neticesinde santrallerin sık sık devre dışı kaldığını söyleyebilirim.
            Bu arada benim aynı zamanda bir kaynak uzmanı olduğumu söylemeliyim
            Almanya’da Revizyon Hizmetleri Nasıl Yürütülüyor?
            Bu konuyu Almanya’da araştırdım. Santral özel kesimin olsa bile, yıllık bakım işlerini kendileri yapmıyorlar. Orada uzmanlaşmış revizyon firmaları var Santral revizyona girdiğinde, kazan firması gelip kazanı, türbin firması gelip türbini,değirmen firması gelip değirmeni bakımdan geçiriyor  vs. Ekipler bir santralde işi bitirince , başka bir santrale gidiyorlar
            Enerji üretim firmaları, revizyonu yapan  firmalarla öylesine bir anlaşma yapmışlar ki,eğer santral revizyondan çıktıktan sonra,yeni revizyon tarihine kadar, her hangi bir zamanda , her hangi bir nedenle santral devre dışı kalırsa, revizyonu yapan firma çok büyük tazminatlar ödemek durumunda
            Bir yıl 8760 saattir, Revizyon süresini 1.5 ay kabul eder, bunu da saate çevirir,sonra 8760 saatten çıkartırsak 6500 saat kalır. Yani Almanya’da bir termik santral, revizyondan çıktıktan sonra 6500 saat,yada 10..5 ay tık demeden çalışır. Bizde ise bir santral revizyondan çıktıktan sonra, 3-5 günde boru patlaması, yada başka sebeplerden dolayı devre dışı kalabilir, kimse bir ceza meza da almaz
            1986 da Almanya seyahatinden döndükten sonra bu konuda TEK Genel Müdürlüğüne bir rapor hazırladım ve Almanya’da ki bu sistemi anlattıktan sonra şöyle bir teklifte bulundum:
            Dedim ki Türkiye Elektrik Kurumu, kendisinin de ortak olduğu revizyon firmaları kurmalı, işe yarar mühendis.,teknisyen..vs gibi elemanları da bu firmalara transfer ederek, santrallerin revizyon işlerini bu firmalar yapmalı
            Böyle bir yapılanmanın Türkiye’ye  şöyle bir faydası olurdu.İşe santral revizyonu ile başlayan , değirmen,kazan, türbin…vs gibi firmalar örneğin 3-5 yıl içerisinde tecrübe kazandıktan sonra, yaptıkları işin imalatına geçebilirlerdi. Böylece belli bir zaman sonra Türkiye’de kendi imkanlarımızla termik santral, türbin,değirmen..vs yapabilirdik
Santralcılık Okulu
            Almanya da santral firmalarından kesilen fonlarla çalışan bir santralcilik okulu var.Bu Santralcilik Okulunun  uzman kişilerden oluşan 137 yönetim kurulu üyesi var.Başlarında da bir Profesör
            Santrallerde görev yapacak mühendis,teknisyen….. vs gibi elemanlar, bu santrallerde yaptıkları, ya da yapacakları işle ilgili olarak eğitim görmeleri şart.Bu eğitim emekli oluncaya kadar devam ediyor.Bir örnek vermek gerekirse Çahırhan Termik Santrali’nde müdürlük yapan birisi,doğrudan Afşin-Elbistan Termik Santraline  müdür olamıyor.Onun için önce Afşin’le ilgili  nazari ve pratik eğitimden  geçtikten sonra imtihan olması gerekiyor.Örneğin eğitim sonucunda kumanda masasının başına oturuyor,santralı devreye almaya,yada devreden çıkarmaya çalışıyor.Eğer uygulama sırasında herhangi bir hata yaparsa sistem uyarıyor.Eğitim doğru işlem yapıncaya kadar devam ediyor.Ve sonunda deniliyor ki filan kişi Afşin-Elbistan Termik Santralinde müdürlük yapabilir vs deniliyor.
            Türkiye’de de böyle bir Santralcilik Okulu Enerji ve Tabii  Kaynaklar Bakanlığı’nın bünyesinde kurulmalıdır. Böyle bir okul özel kesim elemanlarının da yetişmesi açısından çok yararlı olur.
            Çağ atlama sistem getirmekle, çalışmakla olur.
            Saygılarımla, (ANAYURT GAZETESİ, 18 Ocak 2011)
             ***                                       
DEMOKRASİYİ GELİŞTİRİP YAŞATMAK İÇİN NE YAPMAMIZ LAZIM?
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
            Sevgili ANAYURT Okurlarıı,başlığı okudunuz ; ama benim değinmek istediğim husus, sayın Başbakanımızın ısrarla Türkiye nin gündemine sokmaya çalıştığı , içeriğini tam olarak kendisinin bildiği DEMOKRATİK AÇILIM konusu ile, yine sınırlarını kendisinin çizdiği insan Hak ve Hürriyetleri , yada seçimden sonra Anayasamızda yapacağını söylediği büyük değişiklikler değil.. Ben başka hususlardan bahsetmek istiyorum
            Bizim işinde gücünde olan normal vatandaşımızın Anayasa, Babayasa ile yada temel insan hak ve hürriyetleri ile bir sorunu yok. Sorun olduğu söylenen çoğu problem de zaten belli İktidarlar tarafından suni olarak ve kendi ihtiyaçları doğrultusunda yaratılmıştır. Bizim işinde gücünde olan normal vatandaşımızın asıl problemi,işşizlik ,geçim derdi…vs
           Demokratik Açılım adı altında Anayasda ve yasalarda zorlamalarla yapılan değişiklikler ise, aslında bizim Halkımızın talepleri, istekleri değil;bunlar başta Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği Devletlerinin ısrarlı talep ve istekleridir. Eğer AKP Seçimde tek başına iktidar olabilecek çoğunluğu tekrar yakalayabilirse, Demokratik Açılımdan neyin kastedildiğini Anayasada yapılacak değişikliklerden anlayacağız.Oy kaybına uğrar endişesi ile asıl yapmak istediğini şimdilik gizli tutuyor.
            Önce Tunus ta başlayıp, sonrasında Mısır,Libya, Yemen ve Suriye de meydana gelen halk ayaklanmalarını da , halkın bazı haklı talepleri olmasına rağmen arka planda başta ABD ve diğer Batılı Devletler vardır. Müslüman ülkelerinde başa geçen Kişiler 30 -40 yıl ya da mümkün olsa ölünceye kadar iktidarda kalmak istediklerinden demokrasi kültürü maalesef gelişemiyor. Ve sonuçta, Yabancıların kışkırtması ile de olsa halk hareketleri olabiliyor.Ama bu şekilde yaşanan değişiklikler maalesef halkın yararına olmuyor.
           İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisinin reklam panolarındaki bir cümlesinin burada ne anlama geldiğinin tahlilini sizlere sunmak istiyorum
            Türkiye Hazır, Hedef 2023
            AKP  9 Yıla yakın bir zamandır iktidarda. Eğer, bu dönemde kazanırsa toplam 13 yıl eder.Sonra, sayın Başbakanımızın Cumhurbaşkanı olmak istediğini de biliyoruz. 5 Yıl daha ilave edersek,AKP için toplam süre 18 yıl eder.Eğer sayın Başbakanımız 2 dönem Cumhurbaşkanı olmayı düşünüyorsa o zaman 2023 yılına kadar AKP iktidarda demek. Anlaşılan odur ki, hedef 2023 ten kastedilen de bu olmalı.
            Eğer işler böyle devam ederse gidilen istikamet Demokrasi değil, Tek Partili dönemdir. Sonuçta Demokrasinin ve Rejimin korunabileceğini de şimdiden kimse garanti edemez.
           Amerika Birleşik Devletlerinde Başkanlar en fazla 4+4 formülü ile 2 dönem,yani 8 yıl için seçilebiliyorlar.Böyle bir formül ile potansiyel Başkan Adaylarının da önü açılmış oluyor
           Sonra, yine başta ABD olmak üzere, Almanya, Fransa..vs gibi batılı devletlerde,devletin ve hükümetin başına geçebilecek kişiler, bizde olduğu gibi 1 hafta yada 10 günde belirlenmiyor;1,5-2 Sene geçmesi gerekiyor. Bu süre içerisinde potansiyel adaylarla ilgili olarak, hangi eğitimi aldığı, uzmanlık alanı ,hangi görevlerde bulunduğu,serveti,çocukluğu, dünya görüşü her şey araştırılıyor, sorgulanıyor. Televizyon tartışmaları ile de, o kişiyi daha iyi tanıma fırsatı ortaya çıkıyor.
           Sayın Başbakanımız  demokrasi sözünü dilinden hiç düşürmüyor ama, isteği şekilde bir karar çıkmazsa, Yargıya söylemediğini bırakmıyor, kendisini eleştiren Köşe Yazarlarından hiç hoşlanmıyor, Gazete Patronlarını, bazı İş adamlarını tehdit ediyor, sorunlarını dile getiren çifçiyi öğrenciyi azarlıyor. ….vs .Demek itediğim şudur ki,bu güm gelinen noktanın demokrasi ile bağdaştığını söylemek maalesef mümkün değil. Halkımız da bu yüzden çok endişeli.
           CHP Lideri sayın Kemal KLIÇDAROĞLU, sayın Başbakanımızı TV ekranlarında defalarca tartışmaya davet etti. Ama O, bu işe hiç yanaşmadı. Hatta gitsin Yalan Rüzgarı Dizisinde film çevirsin diye onunla dalga geçti
           Halkımız kendisini idare etmek isteyenlerin yaptıklarını ,yapmak istediklerini,kapasitesini, hakkındaki her şeyi bilmeli,
            Demokratik Açılımla neyin kastedildiğini, nihai hedefini, seçimden sonraki Anayasa değişikliğinin ne olduğunu ve nihai hedefini  seçimden önce mutlaka bilmelidir.
            Yunanistan 2004 te Ege Denizinde bulunan 2 adamızı işgal etmiş; Bulamaç Adası ile Eşek Adası. Bunu da sayın Namık Kemal ZEYBEK sayesinde öğrendik. Bu husus sonra bir gazete de haber olarak çıktı..Demek istediğim şu ki,özellikle de dış politika konularında bildiğimiz,bilmediğimiz çok şeyin olduğu anlaşılıyor. Eğer sayın Başbakanımız bu konularda Topluma tatmin edici açıklamalarda bulunmazsa, yada kendi bildiğini yapmaya devam ederse bu aşamadan sonra yapılabilecek bir şey yok. O zaman cevabı seçim sandığında vermek lazım
            Saygılarımla, (ANAYURT GAZETESİ; 10 Haziran 2011-Cuma)
             ***
 BAĞIMSIZ MİLLETVEKİLLERİNİN ÖNEMİ
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
12 Haziran 2011 tarihinde yapılacak olan Milletvekili Genel Seçimi Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kritik seçimidir. Zira bu seçim sonucunda Milletvekillerinin partilere dağılımı üniter yapımızın geleceği açısından çok önemli.
İktidar Partisi Meclisteki çoğunluğuna dayanarak, büyük zorlamalar neticesinde, hatta oldu bittilere getirilerek Anayasada radikal değişiklikler yapıldı, radikal kanunlar çıkartıldı. Anayasanın ve kanunların etrafından dolanıldı, ana amaç gizlendi. Halkımızın büyük çoğunluğu maalesef böyle bir endişe taşıyor.
Siyasi İktidar, Demokratik Açılım… vs. gibi söylemler ile işe başladı ama, dilinin altındaki baklayı çıkarmaya bir türlü cesaret edemedi, ya da oy kaybına uğrar gerekçesi ile zamanlama açısından bunu uygun görmedi. Asıl Anayasa değişikliğini 12 Haziranda yapılacak seçim sonrasına bıraktı.
Seçim sonrasına bırakılan Anayasa değişikliğinin, Anayasanın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez 3 maddesi ile ilgili olduğu söyleniyor. Halkımızın büyük bir çoğunluğu, gizlenmiş olan böyle bir nihai hedeften dolayı endişe duyuyor.
Peki, böyle bir tehlike var mı, varsa nasıl bir önlem alınabilir?
Ben yazılarımda objektif olmaya çalışıyorum ve halkımızın nabzını tutmaya da gayret ediyorum.
Bu bakımdan benim yazılarımı bir analiz-sentez olarak da değerlendirebilirsiniz.
19 Nisan 2011 tarihli Resmi Gazete’yi incelediğimizde Türkiye genelinde 249 Bağımsız Adayın olduğunu görüyoruz. Eğer Bağımsız Adaylık için müracaat bedeli olarak 7.734 TL gibi astronomik ve demokratik olmayan bir meblağ konmasaydı. Bu sayı daha çok yukarılara çıkardı.
2007 seçimlerinde Bağımsız Adaylar için belirlenen müracaat bedelinin şimdiki parayla 446 TL iken, 2011’de 7.734 TL’ye çıkarıldığını görüyoruz. Bu Kanun 08/04/2010 tarihinde çıkarılmış ve kanun numarası 5980. Bunun da insanların seçilme hakkına aykırı olduğunu, Meclise girecek Bağımsız Adayların sayısının minimum seviyede tutulmasına yönelik bir hedeften kaynaklandığını söyleyebiliriz.
Daha 08/04/2010 tarihinde çıkartılan böyle bir kanun, Bağımsız Adaylara karşı yapılan bir önleme hareketidir. Bu husus, Siyasi İktidarın ileriye dönük çok ciddi planlarının olduğu endişesini kuvvetlendiriyor.
Bu seçimde Bağımsız Adayların sayısının niye yüksek olduğunu yorumlamaya çalışalım.
Halkımızın önemli bir kısmı Demokratik Açılım…vs. gibi söylemlerden ve Güney Doğuda Devlete kalkışmalardan son derece rahatsız. Bu konuda siyasilerin söylemlerine inanmıyor ya da kuşku ile bakıyor. Bu yüzden çoğu vatansever kişi Bağımsız Aday olmak istiyor.
Eğer beklenenin dışında, Devletin üniter yapısına, Vatanın ve Milletin bölünmez bütünlüğüne yürekten inanan çok sayıda Bağımsız Aday Meclise girerse çok şeyler değişir.
Diyelim ki böyle üstün vasıflara sahip Bağımsız Milletvekillerinin oranı %10 olsun. Bu oran 55 Milletvekili demek. O zaman AKP tek başına İktidar olacak çoğunluğa ulaşamaz Koalisyon dönemi başlar.
Birkaç Siyasi Lider, kandırılarak, korkutularak, parayla ya da başka yöntemlerle bir amaca yönlendirilebilir. Ve nihayetinde böyle bir amaç Milletimizin ve Cumhuriyetimizin sonunu, felaketini hazırlayabilir… vs.
Ama her biri üstün vasıflara sahip 55-60 Bağımsız Milletvekilini tek tek ikna etmek, korkutmak, satın almak… vs. çok zor, hatta imkansız.
Eğer bu formül tutarsa, Merkez Sağı ve MHP’yi baraj altında bırakmak için yapılan yönlendirmeler ve çevrilen dolaplar boşa çıkar, sonuçsuz kalır.
Eğer AKP bu seçimde tek başına iktidar olacak çoğunluğu elde edemezse, bu husus AKP’nin sonunu hazırlayacağı gibi, Batı Emperyalizmi de en büyük destekçisini kaybeder.
Yapılan bütün yönlendirmeler, akla hayale gelmeyecek entrikalar, alınan tüm önlemler AKP’nin bu seçimde hezimete uğramaması içindir.
Ben Batıyı, Batı Kültürünü çok iyi tanıyan bilen bir kişi olarak tüm Siyasilere tavsiyem şudur:
Batıda dostluk yoktur menfaat vardır.
Batı istediğini elde ettikten sonra, zamanı geldiğinde, kendisine hizmet eden, yardımcı olan kişi ya da kişileri harcamakta bir an olsun tereddüt etmez. Saddam Hüseyin örneğini ve onu akıbetini unutmayalım.
CHP’nin eski Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal’ın bir seks kaseti skandalı ile, DP eski Genel Başkanı Sayın Hüsamettin Cindoruk’un da bir şekilde partilerinin başından uzaklaştırılmaları olayını asla hafife almayalım.
Bu 2 liderin üniter yapımıza, Vatanın ve Milletin bölünmez bütünlüğüne ve Ulusal menfaatlerimize ne kadar yürekten bağlı oldukların da göz önünde bulundurursak, yakın gelecekte bizi ne kadar büyük tehlikelerin ve sorunların beklediği sonucunu çıkarabiliriz.
            Sayın Hüsamettin Cindoruk da oynanan oyunların bozulması hususunda Vatansever Bağımsız Milletvekili Adaylarının desteklenmesine işaret etmiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi AKP, iktidara geldiğinden bu güne kadar eylem ve söylemleriyle toplumu hep gerdi. İş üretme yerine hep Anayasa ve Kanunları değiştirmekle uğraştı.
Anayasa ve bazı Kanunların değiştirilmesi hususundaki ısrarlı çalışmaların ve seçim sonrasında Anayasa da daha köklü değişikliklerin yapılacağının beyan edilmesi… vs. gibi hususların da, AKP’nin sadece kendi fikirleri olduğu kanaatinde değilim.
Zaten Sayın Başbakanımızda defalarca kendisinin Büyük Ortadoğu projesi BOP un eş Başkanı olduğunu söylemişti. Bu itibarla yapılan bütün önemli çalışmaların BOP çerçevesi dâhilinde yapıldığı, yürütüldüğü sonucu çıkıyor.
Tunus’ta başlayıp, daha sonra Mısır, Cezayir, Libya, Yemen, Suriye, …vs. ye sıçrayan isyan hareketlerinin sadece demokratikleşme amacına yönelik olduğunu düşünürsek, yanlış bir yargıya varmış oluruz. Gerçi bu gibi İslam Ülkelerinde yöneticiler başa geçtikten sonra 30-40 yıl …vs. gibi uzun yıllardan beri makamlarını bırakmamışlar. Bu durumu onaylamak elbette mümkün değil. Ama buralardaki isyan hareketlerini Büyük Ortadoğu Projesi BOP kapsamında değerlendirmek daha doğru bir yaklaşım olur.
Şimdi Siyasilere sorum şu:
İçinde Türkiye’nin de üyesi olduğu NATO Askeri Kuruluşu, Libya da çıkan isyanda Kaddafi’nin Muhalifleri öldürttüğü gerekçe göstererek; sözde insani nedenlerle Libya y a müdahale etti ve etmeye devam ediyor.
Eğer ilerde Güney Doğudaki Kürt Vatandaşlarımız Devlete karşı daha büyük bir kalkışmada bulunurlarsa ve o zaman Türk Silahlı Kuvvetleri de bu olayı bastırmaya kalktığında, Batılılar Birleşmiş Milletlerden Libya örneğinde olduğu gibi bir Askeri Müdahale kararı çıkartırlarsa, bunu Devlet olarak, Millet olarak, Hükümet olarak nasıl karşılayacağız. Şimdiden bu sorunun cevabını düşünmeye çalışmamız lazım.
LİSTE DIŞI KALAN ADAYLAR
Siyasi Partilerimizde liste dışı kalan Aday Adaylarının içindeki Milli duruş sergileyen çok sayıda kaliteli insanın olduğunu düşünüyorum. Bazılarını da çok yakından tanıyorum.
Milli duruş sergilemeleri çok iyi eğitimli olmaları…vs. gibi iyi vasıflar onların liste dışı kalmalarına vesile olmuştur diyorum. Zira liderler ilerde kendilerinin yerlerine geçebilecek durumda iyi vasıflı kişileri istemeyebilirler. Yada kendileri ne verilen görev dahilinde  böyle kişileri bir engel olarak görebilirler. Liste dışı kalmalarda böyle bir durumda söz konusu olmuş olabilir.
Muhtemelen liste dışı kalanlardan yukarıda işaret ettiğim gibi üstün vasıflı kişilerden bazıları da Bağımsız Aday olmak istemiş olabilirler. Bizlere düşen ise, bu gibi insanlara oylarımızla destek olmak…
TERCİHİMİZİ HANGİ YÖNDE YAPMAMIZ LAZIM
Ben öncelikle şu hususu vurgulamak istiyorum:
Seçim Barajı sorunu olan Partileri desteklemek yerine, milli duruş sergileyen iyi eğitimli, tecrübeli Bağımsız Adayları desteklemenin Ülkemiz açısından daha faydalı sonuçlar çıkaracağı kanaatindeyim.
Bu itibarla 12 Haziranda yapılacak olan Milletvekili seçiminin Ülkemize ve Milletimize hayırlı olmasını diliyorum.
Başta Ekonomi olmak üzere diğer birçok işlerin iyi gittiğini söylemek elbette mümkün değil ve biz işler iyi gitmediği için parasal kayba da uğramış olabiliriz ama, bu kaybımızı çok çalışarak telafi edebiliriz. Fakat Ülkemiz bölünürse bunun telafisi mümkün değil.
Bu itibarla Halkımızın bu seçimde sağduyulu olarak hareket etmelerini, bir vatan borcu olarak görüyorum
Saygılarımla. (ANAYURT GAZETESİ, 29/04/2011 Cuma)
             ***
 ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURULU EPDK MEVCUT YAPISI İLE ENERJİ SORUNUNU ÇÖZEBİLİRMİ?
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
            Enerji Piyasası Kurulu EPDK’ da Özelleştirme siyaseti neticesinde Özal Hükümeti tarafından oluşturulan Kurullardan bir tanesidir.
            Bu Kurulda diğer Kurullar gibi, kendi sektörlerindeki sorunları Halkın yararına en iyi şekilde çözmek için değil, amaçlanan hedefi kitabına uydurmak için oluşturulmuştur.
            Böyle bir amaç neticesinde olmalıdırki, enerji sektörü ticari bir meta haline gelmiş yerden mantar çıkar gibi enerji üretim firmaları ortaya çıkmaya başlamıştır.
            Eğer maksat sadece Halka kaliteli, sürekli, güvenli vede ucuz enerji temin etmek olsaydı, bu gün benim yaptığım araştırmalar neticesinde elektriğin birim fiyatını minimum %50 ucuzlatabileceğimiz sonucunu, okadar bütçe ve personel imkanları ile EPDK nın ortaya koyması, en azından bana destek olması gerekirdi.
            Bugün başta Karadeniz bölgesi olmak üzere Anadolunun bir çok yerinde kurulmak istenen HESlere karşı yöre halkı isyanda. Bu insanları aceba enerji üretimine karşı çıkıyorlar diye damgalamak doğrumu?
            Ben bu işleri bilen bir Yüksek Mühendis olarak daha fazla enerji üretmek isterken, kullanılabilir toprağa ve doğaya zarar vermeden uygulanacak yeni teknolojilerden bahsettim. Bunuda EPDK nın ortaya çıkarması, yada en azından bana destek olması gerekirdi.
            Peki mevcut durum bu ise, EPDK niçin HESlere üretim lisansı vermeye devam ediyor?
            Toprak sabit, nufüs artıyor ve EPDK HES lere 40-50 yıllığına üretim lisansı veriyor. Peki, EPDK nın ileri kuşakların geleceğini ipotek altına alması doğru bir şeymi?
            3-4 Aralık 2010 tarihlerinde yayınlanan makalelerde HES lerle ilgili olarak, daha fazla enerji üretmek isterken uygulanacak yeni yöntem ve yeni teknolojilere de değinmiştim. O zaman yöre halkının isyan etmesine de gerek kalmayacaktı. Konu ile ilgilenenlerin ve HES ler konusunda bu günkü noktaya nasıl gelindiğini bilmek isteyenlerin bu makaleleri ve Enerji ile ilgili olarak yayınlanan diğer makalelere de bir göz atmalarını öneririm.
            Kullanılabilir toprağa ve çevreye zarar vermeden, yöre Halkını isayan ettirmeden, ama yeni teknolojiler kullanarak daha fazla elektrik üreten HES ler yapabilmek için daha fazla paraya ihtiyaç var. Böyle bir masrafı özel kesim yapmaz. Zira onlar kısa yoldan para kazanmak ister.
            Bu itibarla Devletin Enerji Üretim Sektöründen çekilerek, Halkımızın en temel konuda tüccarın inisiyatifine bırakılmasını doğru bulmuyorum.
            Bu gün EPDk’nın görev alanı içerisinde bulunan Termik ve Hidrolik Santrallara üretim lisansı verilmesi, rüzgar güneş… vs. gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı enerji santrallerine  üretim lisansı verilmesi çalışmaları da daha önceleri Enerji ve Tabii kaynaklar Bakanlığına bağlı Enerji İşleri Genel Müdürlüğü tarafından yapılıyordu.
            4628 numaralı Kanunla kurulan. görev alanı ve çalışma şekli bu Kanunla belirlenen Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu mercek altına alındığında, enerji santrallerine üretim lisansı verme işinin dışında, daha birçok hususun daha önceleri Enerji İşleri Genel Müdürlüğünün görev ve yetki alanı içerisinde olduğunu görürüz
            Öncekinden farklı olarak EPDK’ya verilen en önemli görev, enerjinin serbestleştirilmesi ve rekabete dayalı bir sistemin yerleşmesine öncülük etmesidir. Aslında yeni bir görev alanı olarak sadece bunu söylemek mümkün.
            EPDK ELEKTRİK BİRİM FİYATLARINI UCUZLATABİLİR Mİ?
Enerji Piyasası Düzenleme Kuruluna verilen en önemli görevin elektrik enerjisinin rekabete açılmasını sağlamak olduğunu yukarıda söyledik. Şimdi bu işi yapıp yapamayacağına açıklık getirmek istiyorum.
            Bu gün Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına elektrik satan çoğu özel kesim santrallerinin anlaşmaları alım garantisi ve yüksekbirim fiyatlarıyla yapılmıştır.
            Peki, bu sarntrallerden alınan elektriği nasıl ucuzlatacak?
            Peki, EPDK bu gibi santrallerin anlaşmalarını iptal edip, daha uygun şartlarla bir anlaşma imzalatabilir mi?
            EPDK başkanı, zaten bu gibi durumların Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının ve Hükümetin yetkisinde olduğunu söylüyor.
            İletim hatlarının tamamı, ya da tamamına yakını Enerji Bakanlığının malı.
            Bu itibarla elektriğin serbestleştirilmesinde TEİAŞ’ın ve TETAŞ’ın da görevi var.
            TEİAŞ elektriğin iletim ve iletimle ilgili sorunlarını TETAŞ Genel Müdürlüğü ise alım satım işleri ile ilgili sorunları halletmekle yükümlü
            Bu nedenle enerji Piyasası Düzenleme Kurulunun yaptığı işeri kırtasiyecilik olarak nitelendirebiliriz.
            EPDK elektrik birim fiyatlarını ucuzlatabilir mi? sorusuna başka örneklerle cevap bulmaya çalışalım.
            Elektriğin pahalı olmasının nedenlerinden bazıları da şöyle:
            Siyasi iktidarlar tarafından vergi ve fonların yüksek tutulması ve sayılarının çokluğu,
            KDV oranının yüksekliği, (% 18)
            Başta bazı Büyükşehir belediyelerinin ve bazı Kamu kuruluşlarının BOTAŞ’a olan doğalgaz borçlarını ödememeleri ve bu duruma
            Siaysi iktidarın göz yumması.
            Dağıtılan bedava kömürler,
            Özelleştirme kapsamında Türkiye Elektrik Kurumu (TEK’ in ) bölünüp parçalanması neticesinde maliyetlerin artması…vs.
            Bugün Elektrik faturalarının üçte birini vergiler, fonlar ve KDV teşkil ediyor.
            Sorum şu:
            Elektriğin niye pahalı olduğunun sıraladığım nedenlerini acaba EPDK yetkilileri de benim gibi söyleyebilir mi?
            Bu ve buna benzer bilgileri Halkımızla paylaşabilir mi?
            Siyasileri uyarabilir mi? …vs..vs.
            Bence uyaramaz, söyleyemez. Zira bu Kurulun Başkanı,ve Üyeleri Siyasi iktidarlar tarafından atanmış kişilerdir. Sonuçta EPDK yı Devletin bir Dairesi gibi düşünebiliriz.
            Sonuç olarak şöyle söyleyebiliriz:
            Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu mevcut yapısıyla Türkiye de Enerji sorunlarını çözemez nokta.
            ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURULU EPDK NIN YAPISI NASIL OLMALI?
            EPDK Özerk bir Kurum olarak kalmalı, ama başkan ve üyeleri Siyasi Otorite tarafından belirlenip onaylanmamalı. Yani bu kurul Hükümetin emir ve komutasında olmamalıdır.
            EPDK da siyasi otoriteyi temsilen kişi yada kişilerde olmalı, ama bu sayı karar mekanizmasını etkileyebilecek oranda olmamalı.
            Sivil toplum kuruluşlarından ve meslek odalarından da temsilciler bulunmalı ve bu temsilciler kendi kuruluşları içerisinde de seçimle belirlenmelidir.
            Bu Kurulda elektrik üretiminin her aşaması ile ilgili uzman mühendisler, çevreciler, kukucular ve bilim adamları olmalı.
             Bu kurul üyelerinde bulunması gerekli vasıflarda yine uzman bir kurul tarafından tespit edilmeli.
            Tespit edilen kurul başkanı ve üyeleri son aşamada Cumhurbaşkanı tarafından da onaylanarak yürürlüğe konmalıdır. Böyle bir yöntem işin ne kadar ciddiye alındığını ortaya koyar ve Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmış kişiler aynı zamanda onur e edilmiş olurlar.
            EPDK yönetimine kendi ihtiyacı olan personeli alma yetkisi de verilmeli, şimdi olduğu gibi zaruri ihtiyaçların ve masrafların karşılanması için bir fonla desteklenmelidir.
            Yeni yapı, enerji üretim santrallerine üretim lisansı verilmesi….vs. gibi işlerle uğramamalı, bu işi eskiden olduğu gibi Bakanlık bünyesindeki Enerji İşleri Genel Müdürlüğüne bırakmalı, kendisi yapılan işlerin usulüne uygun olup olmadığını, Halkın yararına olup olmadığını kontrol etmelidir.
            Gerektiğinde siyasi otoriteyi uyarmalı, Halkı bilgilendirmelidir.
            Uzman kişilerden oluşan bu kurul, enerji sektörü ile ilgili konularda ihtilaf halinde bilirkişi konumunda olmalı, hukuki süreç bu şekilde hızlandırılmalıdır.
            Elektrik Piyasasının serbestleştirilmesi, rekabet ortamını sağlanması hususunda gelişmiş ülkelerde yapılan çalışmaları, uygulanan mevzuatları tetkik edip, rapor hazırlamalı ve bu raporları Siyasi Otoriteye sunmalı, aynı şekilde Halkı bilgilendirmeli, daha mükemmel yöntemlerin ortaya çıkmasına vesile olmalıdır.
            Saygılarımla. (ANAYURT GAZETESİ; 15/04/2011 Cuma)
             ***
 BİR ŞEYİN TEPE NOKTASI, AYNI ZAMANDA O ŞEYİN İNİŞE GEÇİŞİNDE DE BAŞLANGIÇ NOKTASIDIR
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
            Sevgili ANAYURT Okurları, bir seçim dönemini daha geride bıraktık. Bu  gün, yaşadığımız seçim kampanyası, seçim sonuçları ve sonrası hakkındaki yorumumu sizlerle paylaşmak istiyorum
            İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi AKP % 50 ye yakın oy almasına, tek başına iktidar olmaytı garantilemiş olmasına rağmen , başta kendi halkına ve Yabancı Devletlere verdiği sözleri yerine getiremeyeceği , getirmekte zorlanacağı için kısa zamanda başarısız bir konuma düşecektir. Onun için Bir Şeyin Tepe Noktası, Aynı Zamanda O Şeyin İnişe Geçişinde de Başlangıç Noktasıdır başlığını attım.. Bu konuda daha fazla bilgiyi de makalenin sonuna doğru vermeye çalışacağım.
           Bu itibarla ben 2013 yada 2014 yılında Mahalli İdare Şeçimleri ile birleştirilmiş bir Erken Genel Seçim olacağını düşünüyorum.
            Siyasi parti liderleri,seçim kampanyası süresince şu sorunu şu şekilde halledeceğim gibi, somut plan ve projeye dayalı söylemlerde bulunacakları yerde , genelde birinin söylediğine diğeri laf yetiştirmeyi tercih etti. Bu itibarla ben seçim kampanyasını bir AŞIKLAR ATIŞMASI olarak nitelendiriyorum. Ben önceki seçimlerde de hep böyle olduğunu gördüm . Bu itibarla liderlerin seçim konuşmalarının genelde bir ceviz kabuğunu bile doldurmadığını söyleyebilirim
            Siyasi parti liderleri,birbirlerine laf yetiştirecekleri yerde, eğer televizyon ekranlarında birbirleri ile sorunları tartışmış olsalardı, bizlerde kimin daha bilgili,daha tecrübeli ,daha donanımlı, kimin doğru kimin yalan yada yanlış söylediğini öğrenme imkanı elde ederdik. Böyle bir seçim kültürünü maalesef daha kazanamadık.
            Televizyon ekranlarında tartışmanın şöyle bir faydası var:
           Konumunuz ya da rütbeniz ne olursa olsun, orada tek başınasınız. Eğer bir konuda uzman değilseniz yüzeysel bilgilerle, yada size aktarılan  bilgilerle öyle bir an gelir ki tıkanır kalırsınız.
            Adalet ve Kaklıma Partisi Genel Başkanı ve Başbakanımız Sayın Recep Tayip ERDOĞAN, CHP Lideri sayın Kemal KILIÇDAROĞLU nun bir televizyonda tartışalım teklifine olumlu cevap verseydi, Halkımız iki liderin bilgi tecrübe, kabiliyetleri hakkında daha doğru bir değerlendirme yapma imkanına sahip olurdu. Böylece İktidarın uygulamaları hakkında da gerçekleri öğrenme fırsatına sahip olurduk. Gelişmiş Batı Demokrasilerinde seçim kampanyaları bu şekilde yürütülüyor
           Elektrik brim fiatları yüksek. Sanayi ve üretim sektörü girdi maliyetlerinin yüksek olmasından dolayı ya düşük kapasitede çalışıyor, ya kapanıyor, ya da fabrika sahibi fabrikasını söküp başka ülkelere taşıyor. Bu yüzden işşizlik te sürekli artıyor. Ucuz olması dolayısı ile piyasayı Çin malları istila etti.İhtiyacımız olan hayvanı bile yetiştiremedik,bu yüzden ta Avustralya dan uçaklarla ANGUST inekleri getirttik.Dünyanın öbür ucundan, üstelik uçakla gelmesine rağmen bizim yetiştirdiğimiz hayvanlardan daha ucuza nasıl geldiğini, hayvancılığımız açısından hiç  sorgulamadık.Hızlı tren dedik;mevcut demir yolu ve vagonlar eski olmasına rağmen lokomotifin gaz çubuğunu çekip , hızını artırdık. Sonuçta tren yüksek hız nedeni ile virajı alamayıp devrildi ve 36 vatandaşımız hayatını kaybetti, suçu makinistte bulduk. Daha önce dışarıya pamuk satmamıza rağmen, yurt dışından pamuk, mısır ithal ettik. Demokrasi demokrasi dedik,askerimizi, polisimizi, vatandaşımızı katleden PKK lı militanları bayram havası içerisinde karşılarken,onlarla mücadele eden Komutanlarımızı, Subaylarımızı bir kulp takıp ceza evlerine tıktık.. Komşularımızla sıfır sorun politikası dedik, Ermenistan yüzünden Azeri kardeşlerimizi gücendirdik, ve doğal gazı daha pahalıya alır olduk. Avrupa Birliğine girme uğruna, başta Yunanistan ve Avrupa Birliği Devletlerine büyük tavizler verdik. Ama tavizler vermekle bir şey elde edemeyeceğimizi acı örneklerle tekrar tekrar yaşadık. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti KKTC nin  Avrupa Birliğine sokulacağı vaatlerine kanıp, referandumda KKTC vatandaşlarının  evet demeleri hususunda Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olarak baskı yaptık. KKTC liler evet demesine rağmen, Avrupa Birliğinin sözünde durmadığını tekrar gördük. Eğer Rumlar referandumda hayır demeselerdi, bugün Kıbrıs ta elimizden gitmişti.Davosta ONE MİNUTE dedik, İsrail Akdeniz de uluslar arası sularda Mavi Marmara  gemimize baskın yapıp 9 vatandaşımızı katletmesi karşısında Hükümet olarak bir şey yapamadık, olanları sineye çektik. En sonunda da Yunanistan ın Ege Denizinde bulunan 2 adamızı; Bulamaç ve Eşek Adalarını 2004 te işgal ettiğini öğrendik. Ama Hükümetin işi lafla geçiştirdiğini gördük. Daha bir çok soru ve sorunlar…!
           Bu soru ve sorunlar cevapları ile ekranlarda tartışılmalıydı. Ben Sayın Başbakanımızın bu sorulara inandırıcı ve tatmin edici cevaplar  veremeyeceğini düşündüğü için,ekranlarda tartışmak istemediğini düşünüyorum
            Demokrasilerde şeffaflık esastır. Ve Hükümetin Başı yapılan uygulamalardan birinci derecede sorumludur. Sonra kimse yoğurduna ekşi demez. Bu itibarla sıradan bir vatandaşımız uygulamalarla neyin doğru, neyin yanlış olduğunu nereden bilecek?
            Bu itibarla Hükümetin Başının yapılan icraatları serbest atışlarla miting meydanlarında anlatması doğru bir yöntem değildir. Sonra bu miting meydanlarında aksi bir fikir beyan edenlerin, yada soru soranların başlarına neler geldiğini biliyoruz.
            Sonra Sayın Başbakanımızın seçim öncesinde anlattıkları ile, mitinglerde söyledikleri arasında üslup ve içerik açısından bir fark yok.
            Bu itibarla bu seçim döneminde de bir aşıklar atışması dinledik. 4 Yıl bunun için mi bekledik, yazık….! ?        
            Halkımızın çoğunluğu ise meydanlarda serbest atışlarla söylenenlerin çoğunu maalesef doğru sanıyor.. Bu itibarla Demokrasinin daha çok gerisinde olduğumuzu söylemek zorundayım.
            MANTIKLA DÜŞÜNMEKTEN UZAK,DUYGULARI İLE HAREKET EDEN BİR TOPLUM HALİNE GELDİK
            Benim ne Sayın Başbakanımıza, nede Onun Partisine özel bir kinim, garazım yok. Bir Yüksek Mühendis , bir aydın kişi, bir yazar olarak,Halkımıza doğruları söylemek adına bazı tahlillerde ve eleştirilerde bulunmak istiyorum. Bu itibarla yazdıklarımın yanlış anlaşılmamasını istiyorum
           Sonra ben İslamın özüne inanan Merkez Sağda  bir kişiyim .Bu itibarla Dinle, İmanla bir sorunumun olduğu da düşünülemez.
            Bu kısımda  Adalet ve Kalkınma Partisi AKP nin seçimde % 50 ye yakın oy almasında, Din eksenli telkin ve söylemlerle beyni yıkanıp robotlaştırılan insanların ne kadar etkili olduklarını  vurgulamak istiyorum
            Adalet ve Kalkınma Partisi AKP nin Din eksenli ideolojik bir parti olduğunu herkes biliyor.
           Sayın Başbakanımız bu Partinin başına geçtiğinden bu yana,hoşuna gitmeyen yada aleyhine karar çıkaran yargı elemanlarını, hoşuna gitmeyen beyanat veren , yada eleştiride bulunan önemli kişi ya da kurumları hep Din ve İnanç fakiri yada karşıtı anlamına gelen ifadelerle suçladı. Bu gibilere söylemediğini bırakmadı. Onları taraf tutmakla, yada darbecilikle suçladı. Bu gibilerin kendisinin iş yapmasını hep önlemeye çalıştıklarını vurguladı
            Dini bütün ve muhafazakar, ama düşük eğitimli saf vatandaşlarımız, Müslüman ve dindar olduğu  düşüncesiyle Sayın Başbakanımızın  her söylediğine inanır oldular. AKP dışında diğer Partileri inançsız, yada Din karşıtı olarak görmeye başladılar
            Gençlerimize, iyilik meleği sıfatı ile Ağabeyi ve Ablalar olarak yaklaştılar. Onlara bedava ders verdiler,yurt ve parasal sorunlarını haletliler. Ama sonunda Dini telkinler kullanılarak bu gibi kişileri istenilen tarafa yönlendirilebilen robotlar haline getirdiler
            Bedava gazete dağıttılar,televizyon yayınları ile insanların beynini yıkamaya, onları yönlendirmeye çalıştılar
            Yiyecek, içecek, giyecek ve kömür yardımı ile insanları kendilerine hem muhtaç ettiler, hemde kendilerine bağladılar
            Peki şimdi soruyorum; beyni yıkanan, robot haline getirilen, yapılan para ve diğer yardımlarla kendilerine bağlanan vatandaşlarımız, Hüklümetin uygulamalarını eleştirebilir mi, ya da bu gibi kişiler , başka bir Partiye oy verir mi, ya da buna denebilir mi ?
            Tabiî ki burada istediği amaca ulaşmak için AKP nin başta Milli Eğitim, YÖK, Yargı sistemi ve diğer önemli kurum ve kuruluşları, amaçlarına ulaşmak için çalıştıkları da herkes tarafından bilinen bir husustur.
            Bu şartlar altında alınan neticeyi yadırgamamak lazım.
            AKP NİN ALDIĞI OYU  DEMOKRASİNİN ZAFERİ OLARAK NİTELENDİREBİLİR MİYİZ ?
            Halkımızın önemli bir kısmı, Başbakanımız Sayın Recep Tayip ERDOĞAN a kişisel olarak sempati duyabilir, ama bütün olumsuz faktörlere ,bütün yıpranmışlığına ,olumsuz tabloya rağmen, her defasında oyunu artırarak üst üste üç defadır seçimi kazanmasını, sadece demokrasinin zaferi olarak düşünürsek , yanlış bir yargıya varmış oluruz
           AKP nin, Amerika Birleşik Devletlerinin Irak ı işgali öncesinde ve yaratılan ekonomik kriz neticesinde kurulduğunu düşünürsek, ip uçlarından birini yakalamış oluruz. Demokrat Parti Genel Başkanı sayın Namık Kemal  ZEYBEK te, AKP nin ABD tarafından kurulduğunu örnekler le açıkladı. Bu itibarla AKP nin seçimi kazanması için, ABD tarafından her türlü ayarlama ve desteğin yapılabileceğini düşünmek mümkün
            MHP nin baraj altında kalması için yapılan olumsuz  faaliyetleri, kaset skandalını bu kampanya içinde değerlendirmek lazım. Milletimiz kurulan tuzağı gördü, ve MHP yi seçim barajı altında bırakmadı
           Ölmüş insanların adına bile seçmen kartının çıkartıldığı, mükerrer oy kullanıldığı, bilgi sayar sistemi ile sonuçların ayarlandığı yönünde çeşitli iddialar var.Daha neler neler   !
            Eğer bu seçimi de alamazsa, hakkında daha önce düzenlenmiş dosyalardan dolayı dokunulmazlığının kaldırılacağını, ve Yüce Divana gönderileceğini Sayın Başbakanımız Recep Tayip ERDOĞAN bildiği için, bu seçime çok yüklendi ve bütün imkanlardan yararlandı….Bunu da unutmamak laım.
            BUNDAN SONRASINDA NELER OLABİLİR?
           Sayın Başbakanımızın, gerek seçilmeden önce , gerekse seçildikten sonra,Yabancılara ne gibi sözler, ne gibi tavizler verdiğini bilmiyoruz. Bu yüzden yakında , verilen sözlerin yerine getirilmesini Sayın Başbakanımızdan talep edeceklerdir. Bu itibarla hem Sayın Başbakanımızı, hem de bizleri  çok zor günlerin beklediğini söyleyebilirim.
            Yabancıların isteklerinin karşılanamayacağı anlaşılınca da, bir erken Genel Seçim kaçınılmaz olacaktır
           Saygılarımla, (ANAYURT GAZETESİ; 17 Haziran 2011 Cuma)
            ***
ERCİŞ TENZİLE ANA İLKÖĞRETİM OKULU
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
            Sevgili Anayurt Okurları  biliyorsunuz Erciş, Van İlimizin bir ilçesi. Van da meydana gelen deprem sırasında Erciş te bulunan ve adı Atatürk İlköğretim Okulu olan okulda yıkılmıştı. Geçtiğimiz hafta bazı gazetelerde şöyle bir haber okudum. Depremde yıkılan Atatürk İlköğretim Okulu yeniden yapılarak çoduklara eğitim verilmeye başlanmış, adı da Tenzile Ana İlköğretim Okulu olarak değiştirilmiş. Ve Tenzile Ana, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan ın annesi.Şimdi öncelikle bu konuda bir şeyler söyleyerek yazııma başlamak istiyorum
            Bir defa böylesine bir ad değiştirme hiç hoş bir şey değil, öncelikle bunu belirtmeliyim.Şimdi şu soruyu sormak istiyorum.Acaba bu ad değiştirmeyi kim yaptı.? Eğer bu işi birileri, Sayın Başbakana yaranmak için yaptılarsa, ve Sayın Başbakan ın böyle bir şeyden haberi yoksa, o zaman Başbakan bunu yapan görevliyi derhal görevden almalı, sonrasında çıkıp televizyonlarda, gazetelerde, Halktan özür dilemeli ve adının yeniden Atatürk İlköğretim Okulu olarak değiştirildiğini söylemeli...
            Bence bu iş, Sayın Başbakanın bilgisi dışında yapılmış olsa bile, öyle inanıyorum ki, bu konuda ona çoktan haber ulaşmıştır.Diyeceğim şudur.
            Sayın Başbakanın Mustafa Kemal Atatürk ten hoşlandığını maalesef söyleyemeyeceğim. Dolayısı ile böyle bir girişimde bulunan bir yetkili hakkında bir işlem yapacağını da hiç sanmıyorum. Keşke bizler yanılmış olsak…
            Eğer Sayın Başbakan bu fiili işleyen yetkiliyi görevden alır, ve Okulun adını tekrar Atatürk İlk Öğretim Okulu olarak değiştirirse herkes için büyük bir sürpriz olur.
            Sayın Başbakanın Atatürk karşıtlığında, aldığı eğitimin ve içinde bulunduğu ruh halinin elbette önemli bir etkisi var. Bu konuda da birkaç hususa değineceğim. Ama özellikle şu hususu vurgulamak istiyorum
            Toplumun huzur ve sükuna ihtiyacı var.Bu gibi konularla uğraşıp, toplumu germenin hiç kimseye bir faydasının olmadığını burada tekrar vurgulamak istiyorum Ve bu gibi konularda herkes kendi payına düşen katkıyı koymalı diyorum…
            Eğer Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan, annesinin adının anılmasını istiyorsa, annesinin adına hayırlı bir iş yapmak istiyorsa, o zaman okul yapmak isteyen herkes gibi oda, parasını kendi cebinden ödeyerek, bir okul yaptırabilir.
            Sebebi ne olursa olsun, Devletin bir Okuluna, eski adı değiştirilerek, itidardaki bir Başbakanın anasının adının verilmesi hiç hoş karşılanmaz.Hele bu okulun eski adı, Cumhuriyetimizi kuran, Büyük Komutan ve Ulusal Kahramanımız Mustafa Kemal Atatürk ün adı ise, hiç hoş karşılanmaz…
            Sayın Başbakanın bu güne kadar ki tutum ve davranışlarından, söylem ve eylemlerinden, Atatürk ve Silah Arkadaşları, Cumhuriyet, Laiklik hakkında ne düşündüğünü, demokrasiden ne anladığını biliyoruz.
            Zaman zaman Mustafa Kemal Atatürk ü, İsmet İnönü yü, imalı da olsa eleştirmesini, hedef tahtasına oturtmasını ise,muhtemelen kendi içindeki bir boşluğu doldurmak için, tarihe malolmuş kişilerden,Milli Kahramanlarımızdan daha üstün olduğunu ortaya koymak için, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan ın taktik ve yöntemi olarak düşünülebilir.
            Bundan önceki yazılarımda belirtmiştim, şimdi hatırlatmak için tekrar söylüyorum. Sayın Başbakan, Türkiye ye 2023 ve 2071 Yılını hedef göstermişti. 2023 Yılı Mustafa Kemal Atatürk ün kurduğu Türkiye Cumhuriyetinin 100 üncü yıl dönümü, 2071 Yılı ise Büyük Komutan Alp Arslan ın komutasında, Türk ordusunun Bizans İmparatoru Romen Diojenin ordusunu Maazgirt te yendiği ve Türklerin bu tarihten sonra Anadolu ya tamamen yerleşmelerinin 1000 inci yıl dönümüdür.
            Şimdi Sayın Başbakanın 2023 ve  2071 Yılları için  koyduğu hedeflerin bir tesadüf olduğunu düşünmek mümkün mü!?...
            Van – Erciş te Atatürk İlk Öğretim Okulunun adının Tenzile Ana İlk Öğretim Okulu olarak değiştirilmesinin ahlaki boyutunu ortaya koymaya çalıştım Birde işin Kanuni, Yasal boyutu var. Şimdi birazda bundan bahsetmek istiyorum.
            Atatürk aleyhine işlenen suçlarla ilgili kanun...
Yayın tarihi 31 / 7 / 1951 Kanun numarası 5816 Burada kanunun aynısını yazmak yerine, sizlere özet halinde sumak istiyorum. Atatürk e küfretmek, hakaret etmek, heykellerini, büstlerini kırmak suç. Bu gibi suçlara verilecek cezalar belli. Deniliyor ki, bu kanunda yazılı suçlardan dolayı, Cumhuriyet Savcılıklarınca re sen takibat yapılır.Bu kanunu Adalet Bakanı yürütür
            Bu gibi filler hep işleniyor Peki bir savcının bu gibi suçlarda bir dava açtığını, ya da Adalet Bakanlığının bu işin takipçisi olduğunu hiç gördünüz mü, duydunuz mu!?...
            Atatürk İlk Öğretim Okulunun adını, Tenzile Ana İlk Öğretim Okulu olarak değiştirmek, Atatürk ü itibarsızlaştırmak anlamında işlenmiş bir suç değil mi!?...
Hani nerde Cumhuriyet Savcıları ve Adalet Bakanlığı!?...
            Atatürk, Cumhuriyet, ve Laiklik karşıtlığı gibi konular sadece Başbakan Sayın Tayyib Erdoğanla da sınırlı değil. Kabine Üyelerinin çoğu, İmam- Hatipli ve Bürokraside de İmam-Hatiplilere öncelik verildiğini biliyoruz.
            Bu itibarla bu duruma nasıl gelindiğinin anlaşılması için, İmam- Hatiplerdeki Eğitim- Öğretimin öncelikle ele alınıp, incelenmesi lazım.
            Bu vesile ile, herkesin Kurban Bayramını da kutluluyor, saygı ve selamlarımı sunuyorum, (Anayurt Gazetesi 22 Ekim 2012 Pazartesi)
            ***
NİÇİN OLMAMIZ GEREKEN YERDE DEĞİLİZ…..!?
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
             Sevgili ANAYURT  Okurları,bu gün sizlere hayvancılıkta,tarımda,sanayide, sağlıkta, ödemeler dengesinde,eğitimde, işşizlik konusunda,dış ilişkilerde…..vs de yıllardan beri sorunlarla boğuşuyor olmamızın nedenlerini, perde arkasını gördüklerime, bildiklerime ve  tecrübelerime  dayanarak sizlere aktarmak istiyorum.
            Ben,değil Türkiye’nin bu sorunlarla boğuşuyor olmasını, Amerika,Almanya, Japonya, Çin…vs devletler gibi süper bir güç olmasını hayal ediyor ve istiyorum.
            Uzay yarışında bile Türkiye’nin yerini almasını hayal ediyor ve istiyorum.
            Sıradan vatandaşlarımızın bile,değil geçim sıkıntısı çekmesini,gelişmiş ülkelerin vatandaşları gibi her yıl bir yada birkaç yabancı ülkeyi gezmelerini hayal ediyor ve istiyorum.
            ABD gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin uçak gemilerinin de Dünya denizlerinde dolaşmasını hayal ediyor ve istiyorum..
            Bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve bir Müslüman  Türk olarak Türkiye’nin bir süper güç olmasını,Dünyada sulh ve sükunun sağlanması açısından da gereklidir diyorum.Sorum şu:
            Peki böyle bir süper güç olmak,Avrupa Birliğine girmek için yol varmakla,ABD’nin peşine takılmakla,Büyük Ortadoğu  Projesi BOP a eş başkan olmakla sağlanabilinir mi?
            Sağlanamaz.Zira  ne AB Devlerine de ABD ,nede başkası Türkiye’nin niye süper güç olmasını istesin.
            Kimseyle  düşman olmamıza gerek yok.Ama kimsenin bizi bizden daha fazla sevmeyeceğini,sevemeyeceğini bilelim.
            Peki Türkiye kendi imkanlarıyla bir süper güç olabilir mi?
            Bence olabilir.
            Türkiye tarımda,sanayide,sağlıkta,eğitimde.askeri teknoloji de…..vs de süper güç olma yönünde önüne bir hedef koyarsa,kendi teknolojini yaratacak mühendisini yetiştirir,fabrikasını kurar,gerekli parayı da bulur.
            Şunu unutmayalım:
            Osmanlı İmparatorluğu Avrupa da Viyana  kapılarına,kuzey Afrika da Fas sınırlarına,Güneyde Aden Körfezine,Hint Okyanusuna dayanırken
Bu iş  sadece kılıç gücü ile mi başarıldı? Hayır,teknoloji geliştirmekle ve onu kullanmakla başardı.
            600 kusur yıl yaşaması ise,tebası olan milletlere hakaniyetle,hizmetle,adaletle yaklaşması sayesinde oldu.
            O zaman bu imparatorluğu kuranlar  yaşatanlarda bir Dünya imparatorluğu bir süper güç olma yönünde bir azim,bir istek,bir irade vardı,Ve diğer hususlar böyle bir hedefin gereği olarak   yerine getirildi,başarıldı.
            Osmanlı İmparatorluğu’nun gerilemesi ve nihayet yıkılması ise,Onu yönetenlerde,bu azim ve isteğin azalması yada yetenekli kişilerin iş başında olmamaları ile ilgili .
            İmparatorluğun cephelerde yapılan savaşları kaybetmeleri ise,dini inancın zayıflamasından kaynaklanan bir husus değil,teknolojiye ayak uydurmamaktan kaynaklanmıştır.Şimdi girmeye çalıştığımız Avrupa Birliği Devletlerinin arzu,istek ve reçetelerine uymamızdan onlara sırtımız dayamaktan kaynaklanmıştır.
            Bugünde yaşadığımız sorunlar körü körüne Avrupa Birliği Devletlerine ve ABD’ye sırtımızı dayamamızdan ve onların bize sundukları reçeteleri uygulamaya çalışmamızdan kaynaklanıyor.
            Osmanlının küllerinden Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran sayın Mustafa Kemal ve Onun silah Arkadaşlarını,bu Vatan için canlarını seve seve feda eden aziz şehitlerimizi minnetle ve şükranla anıyorum.
            Türkiye Cumhuriyetinin öyle kolay kurulmadığını bilelim.Yapılan Devrimlerin,koulan kanunların ve kuralların,yaşanan acı tecrübelerin neticesinde konduğunu kabul edelim.
            AKP Hükümetinin zamanında Kuzey Irakta askerlerimizin başına ABD’li askerler tarafından çuval geçirilirken bir şey yapamadığımızı göz önünde bulundurursak,
            Sayın Başbakanımız Recep Tayyip ERDOĞAN’ın DAVOS ta ONE MİNUTE demesine karşılık olarak, İsrail’in Akdeniz de uluslar arası sularda Mavi Marmara adlı gemimize baskın yapıp (9) vatandaşımızı katletmesi karşılığında çaresiz kalışımızı, bir şey yapamayışımızı göz önünde bulundurusak,
            Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’in sayın Başbakanımız ve Devlet Erkanına hass……..tir çekmesine karşı bir şey yapamadığımızı düşünürsek,
            Barış ve Demokrasi Partisi Milletvekillerinin, Devletin ve Milletin bölünmez bütünlüğüne karşı Anayasa suçu işlemelerine karşın bir şeyler yapılmadığını,yapılamadığını göz önünde bulundurursak  ,
Türkiye Cumhuriyetini kuran Mustafa Kemal Atatürk  ve silah arkadaşlarının o günün  yokluk ve kısıtlı imkanları ile  ne kadar büyük işler başardıklarını  daha iyi anlıyoruz.
            Türkiye’nin süper güç olma  yönünde yapmasını hayal ettiğim istediğim hususların gerçekleşmesi için bizi yönetenlerin öncelikle Türklükle,Türkiye Cumhuriyeti ile bir sorununun olmaması lazım.
            Şu hususu kabul edelim.
Türk, Türkiye Cumhuriyetinin ve Osmanlının kurulmasına önderlik eden kişiler Türk’türler.
            Zira en zor anlarda bile Türkler Devletinin yanında olmuşlar, ayrılık gayrılık yapmamışlardır.             (ANAYURT GAZETESİ)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder