11 Ekim 2014 Cumartesi

2 EKİM TESKERESİ; İŞİD’E KARŞ MI, YOKSA BEŞAR ESAD’A KARŞI MI ÇIKARILDI?

2 EKİM TESKERESİ;
İŞİD’E KARŞ MI, YOKSA BEŞAR ESAD’A KARŞI MI ÇIKARILDI?
Sevgili Okuyucular, görüşülmek üzere TBMM’ye gönderilen Başbakanlık teskeresi, AKP ve MHP’nin desteği ile 298 oyla kabul edildi.
CHP ve HDP, oylamada ret oyu kullandı.
Kullanılan ret oyu; 98
Ucu açık bazı maddeler içermesi
Ve başımıza ne gibi yeni dertler ve sorunlar açacağını, şimdiden tam olarak kestirilemediğimiz bu teskerenin ardında,
Ne kadar destek bulunduğu konusunda da, bir şeyler söylemek istiyorum.
AKP’nin Milletvekili sayısı 312 olduğuna göre;
AKP Kanadında fire olduğu anlaşılıyor.
MHP’’nin Milletvekili sayısı 52 olduğu bilindiğine göre;
312+52=364.
Demek ki MHP Kanadında da fire var.
Kabul+ Ret = 298+98 = 396
Meclis’teki Milletvekili sayısı 536 olduğu bilindiğine göre;
536 – 364 = 172
Demek ki 174 Milletvekili de oylamaya katılmamış.
Dolayısı ile bu teskerenin arkasında kuvvetli bir destek yoktur.
Teskerenin niçin düşük oyla kabul edildiği konusunda da öncelikle bir şeyler söylemek
İstiyorum.
BU TESKERE HANGİ ŞARTLAR ALTINDA ÇIKARTILMIŞTIR?... NİÇİN DÜŞÜK OYLA KABUL EDİLMİŞTİR?..
İslami terör örgütü IŞID’in saldırıları ve önlenemeyen yayılmasının, Amerika Birleşik Devletleri’nin Kuzey Irak’taki çıkarlarına zarar vermeye başlaması
Ve IŞİD’in Süleymaniye’ye yaklaşması neticesinde;
ABD, IŞİD mevzilerini bombalamaya başlamış,
IŞİD’in 2 Amerikalı gazeteci ile 1 Fransız ve 1 İngiliz vatandaşının boğazını keserek vahşice katletmesi ise;
Bardağı taşıran son damla olmuştur.
Bu noktada Amerika Birleşik Devletleri, IŞİD’i bitirme noktasında bir şeyler yapmaya karar vermiş,
Müttefikleri ile bir koalisyon oluşturma çalışmalarına başlamıştır.
TBMM’’de kabul edilen teskereyi bu kapsamda değerlendirmek lazım…
IŞİD önce Tuzumatu ve Türkmenlerin yoğun olarak yaşadığı Telafer kentini, Musul’u ve daha bir çok yerleşim yerini işgal edip, yağmalarken, insanları vahşice katlederken;
ABD bu gibi hususlara pek tepki göstermiyordu.
Ama işin ucu kendine dokunduğunda;
Tepki gösterip bir şeyler yapma gereğini duydu…
Böylesi bir hususa şu açıdan vurgu yapmak istiyorum:
Özellikle Devleti idare edenler, Türkiye adına, özelikle Batılılar ile bir iş yaparken;
Türkiye’nin de çıkarlarını ön planda tutmalı, ihtiyatlı olmalıdırlar
 Siyasi hesaplar, ya da çıkarlar uğruna;
Verilen sözlerden dönüldüğünde, ya da yamuk yapıldığında;
Bunun bir karşılığı ve bir bedelinin olacağını da herkesin bilmesi ve anlaması gerekir…
Şimdi tekrar konumuza geliyorum.
Amerika birleşik Devletleri’nin İngiltere, Fransa,  Almanya… gibi müttefikleri;
IŞİD konusunda Koalisyona nasıl bir katkı koyacaklarını ortaya koydular.
Askeri güç konusunda taahhütte bulunanlar, daha çok havadan bombalamada yardımcı olacaklarını ortaya koyarken,
Bazıları lojistik..gibi konularda katkı vereceklerini açıkladılar…
Ama Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip ERDOĞAN Amerika’da IŞİD konusunda;
Diğer Batılı Liderlerden daha fazla ve daha riskli taahhütlerde bulundu;
Maddi, manevi ve tüm askeri imkân ve kabiliyetlerin ve kara birliklerinin de kullanılabileceği gibi açıklamalarda bulundu.
 Böylesi bir açıklama, başlangıçta büyük bir memnuniyet yaratmış olsa bile;
Cumhurbaşkanı Tayyip ERDOĞAN ile Başbakan Ahmet DAVUTOĞLU’nun;
İşi bir bakıma Beşar ESAD şartına bağlama gibi hususlara yönelmeleri;
Kafaları karıştırmış, ipleri kopma noktasına getirmiştir…
Ama bu teskere;
Tayyip ERDOĞAN’ın ABD’de verdiği sözler kapsamında Meclis’e getirilmiş ve sonuçta kabul edilmiştir…
Tabi ki asıl yanlışlık, burada başlıyor. Zira Cumhurbaşkanı’nın böyle bir yetkisi yok…
Bu konuda karar verecek merci; Türkiye Büyük Millet Meclisidir.
Ama AKP’nin iktidara gelmesi ile yasalar ve kurallar da zaman zaman uygulanmamaya başlandı...
Bu itibarla bu teskere, aslında gönülsüz olarak çıkarılmıştır.
Bu noktada şu varsayımı da yapabiliriz:
Bu teskerenin asıl amacı, IŞİD Terör Örgütüne müdahale etmek, onu etkisizleştirmek olduğuna göre;
IŞİD’e sempati duyan bazı Milletvekilleri ile
Türk Askerinin Ortadoğu Bataklığına çekilmesini istemeyen bazı Milletvekilleri,
Teskereye hayır oyu kullanmış olabilirler,
Ya da bazı Milletvekilleri buna benzer başka sebeplerden dolayı, oturuma katılmamış olabilirler…
Başka bir durumda şu;
AKP ve MHP Liderlerinin baskı, ya da ısrarları;
Vurgulamaya çalıştığım nedenlerden dolayı;
Milletvekilleri üzerinde fazla etkili olamamıştır…
Ama MHP’’nin bu oylamada da;
AKP’nin değirmenine su taşıdığı tekrar görülmüş ve anlaşılmıştır…
,Aslında böyle bir teskerenin çıkartılmasına gerek te yoktu.
Zira Ortadoğu da, özelliklede Suriye’deki karışıklık ve iç savaş nedeni ile
Türkiye’’nin güvenliği söz konusu olduğunda
Ve Hükümet gerekli gördüğünde kullanmak üzere;
Türk Silahlı Kuvvetlerine müdahale yetkisi veren,
Yine Suriye teskeresi diye de adlandırılan bir teskere;
Zaten vardı.
Ama AKP Hükümeti ne bu teskereyi, nede daha önce çıkartılmış başka bir teskereyi de kullanmadı.
O halde soru şu:
Üçüncü bir teskere daha çıkarmaya neden gerek duyuldu?..;
Muhtemelen bu yeni teskere de;
Bizim bilmediğimiz, ama muhtemelen bizim lehimize olmayan;
Ama bizlerden gizlenmeye çalışılan hedeflerin olduğunu da söyleyebiliriz…
Bu yeni teskerenin çıkartılmasında;
OBAMA’ya verilen taahhütlerin etkin olduğunu düşünsek bile;
AKP’nin önümüzdeki yıl yapılacak olan Milletvekili seçimlerinde yararlanmak amacına yönelik;
Bazı siyası çıkar hesaplarının olduğu da, söylenebilir…
IŞİD TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİ İÇİN BİR TEHDİT UNSURU OLAMAZ AMA?…
AKP Hükümeti’nin, Irak-Şam İslam Devleti IŞİD’i koruyup kolladığı,
Ona silah ve cephane yardımı yaptığı yönünde ciddi iddialar ve kanıtlar var.
Bu gibi iddia ve kanıtlara bazı basın organlarımız, bu güne kadar yeterince yer verdi.
Dolayısı ile bu günkü konumuz bu değil.
Ama hafızaları tazelemek açısından, burada sizlere kısa bir özet sunmak istiyorum.
1-Sayısını şu anda tam olarak bilemediğimiz, ama çok sayıda olduğu söylenen
Ve Resmi Makamlarca Suriye’ye insani yardım malzemesi taşıdığı iddia edilen ve MİT’e ait  TIRlar ile
İslami Terör Örgütü IŞİD’e silah ve cephane gönderildiği iddiaları var…
2- Böylesi iddialar ortada dolaşırken;
Yine Suriye’ye gittiği söylenen ve içinde silah ve cephane olduğu iddiası ile
İhbar üzerine Adana’da durdurulan MİT’e ait TIRların;
Savcılık kararı üzerine;
Adana İl Jandarma Komutanlığı’na ait bir Jandarma ekibi tarafından aranmak istendiğini;
Ama Başbakanlıktan geldiği iddia edilen bir emir neticesinde aratılmadığı, araçların yollarına devam ettiği de bilinen bir husus…
Daha sonraları, TIRları arama kararı veren Savcı ile arama kararında ısrar eden Jandarma Tim Komutanının, sorguya çekildiğini
Hatta bir şekilde cezalandırıldığını biliyoruz…
Peki bunlara ne demeli?..
3-IŞİD’in Irak ve Suriye’de işgal ettiği petrol bölgelerinden çıkardığı petrolleri,
Türkiye’de ya da Türkiye üzerinden pazarlayıp sattığı, bu yolla büyük paralar kazandığı iddia edilmektedir.
Bu gibi hususlarda basınımızda çok yer aldı.
Hatta Suriye’de sınırımıza yakın bölgelerde, gelişmiş makineler yardımı ile yer altından hat döşeyip, Türkiye’ye petrol pompaladıkları, bazı ekranlarda yer aldı.
Böylesi bir hususun yaygın olarak yapıldığı iddia edilmektedir.
Peki Hükümet bu iddialar ve kanıtlar karşında ne yapmıştır?...
4-IŞİD’in Gaziantep’de, Konya’da, İstanbul-Ümraniye’de yapılandığı, Türk gençlerini kandırmaya çalıştığı da;
Yine basınımıza yansıyan hususlardır…
Hatta IŞİD’e dolmuşlarla, otobüslerle, Türkiye’den militan taşındığı da iddialar arasında..
Bu gibi bilgilerde basınımızda, geniş bir şekilde yer almış konulardır.
5-Hangi ülkenin sınırları korumasız ve kontrolsüzdür?...
AKP iktidara gelmeden önce, sınırlarımız Türk Silahlı Kuvvetleri TSK’nın koruması ve kontrolü altında idi.
PKK sızmaları nedeni İle
Irak sınırında bazı sorunlar yaşansa bile, sınırlarımız güven altında idi…
Ama AKP iktidara geldikten sonra, özellikle de Suriye’de karışıklık ve iç savaşın başladığında;
Sınırlarımız, Yol Geçen Hanına döndü…
İlk zamanlarda özellikle Hatay-Reyhanlı’da CİAE ajanlarının cirit attığı,
Buradan Suriye’ye serbestçe giriş çıkışların yapıldığı,
Suriye’ye silah ve mühimmat sokulduğu da
Basınımızda delilleri ile ortaya kondu…
Sonra cihatçı adı altında değişik uluslardan müteşekkil militanların Türkiye’yi kullandıkları,
Sınırlarımızdan Suriye’ye geçiş yaptıkları hususu da yine basınımızda sıkça yer aldı.
Sözde Özgür Suriye Ordusu militanlarının aileleri ile birlikte mülteci konumunda Türkiye’ye sığındıklarını;
Ama işe gider gibi Sabahları savaşmak üzere sınırımızdan Suriye’ye geçiş yaptıkları
Akşama geri döndükleri de bilinen bir husus…
Akaydın mülteci kampına CHP’’li Milletvekillerinin sokulmadığını da bu arada hatırlatmış olalım
Zira bu kampta bazı elebaşların bulunduğu ve silahlı eğitim verildiği gibi önemli iddialar vardı
6-Zaman ilerledikçe sınırlarımızdaki güvenlik zafiyeti artarak devam etti…
Suriye Lideri Beşar ESAD, ülkesini bölünmekten korumada kararlı olduğundan;
Başta Özgür Suriye Ordusu militanları olmak üzere karışıklık çıkaranlarla mücadelede kararlı görünüyordu.
Bu yüzden Sınırımıza yakın yerlerde yaşayanlar çatışmalardan kaçıp, giriş yapmak üzere sınırımıza akın ettiler.
Bu sığınmacıların bir kısmı masum insanlar olsa bile;
İçlerinde her türlü insanların ve değişik guruplardan teröristlerin olduğunu da söyleyebiliriz…
Bu gün Kobani kuşatmasından kaçanları da dahil edersek;
Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların sayısının 2 Milyonun üzerinde olduğu düşünülebilir…
Bu gün için bu sığınmacılar mali açıdan Türkiye’ye büyük bir yük oldukları gibi,
Halkımızın huzurunu da bozar hale gelmişlerdir…
Sığınmacı geçişleri konusunda
Sağlıklı bir kayıt tutulmadığı,
Kimlik bilgileri gibi önemli konuların mevcut olmadığı, ya da hepsi için tutulmadığı gibi nedenlerde göz önünde bulundurulursa;
Sınır zafiyetinin bir amaca yönelik olarak
Ve AKP Hükümeti’nin bilgisi dahlinde ortaya çıktığı anlaşılmaktadır
 Gizlenen amaçlardan birinin;
Bu sığınmacıları sonraları T.C vatandaşı yapıp;
Seçimlerde oy kullandırmak olabilir.
Kabul edilen bu yeni teskere ile
Sınırlarımızın güvenliğinin sağlanması gibi hususlar da, bir gerekçe olarak  gösterilmesin!...
Türk Silahlı Kuvvetleri TSK, Tansu ÇİLLER döneminde, PKK’yı nasıl bitme noktasına getirip, etkisizleştirdi ise;
Şimdi IŞİD’i de ezip geçecek güç ve kudrettedir…
Yeter ki Siyasi İrade Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti istesin ve Askere engel olmasın!...
 Malûmunuz olduğu üzere, bir süreden beri;
IŞİD’in Kürt kenti Kobani’yi kuşatmasını protesto etmek için sokaklara dökülen, okulları, iş yerlerini, marketleri yakıp yıkan ve talan eden,
Hatta Türk Bayrağını ve Atatürk heykellerini de yakıp yıkan eylemcilerin hepsinin;
Sıradan Kürt vatandaşlarımız, ya da sadece PKK’lı olarak bilip tanıdığımız terörist gurupların olduğunu da söyleyemeyiz…
Bu gurupların İçerisinde, değişik yer ve zamanlarda Türkiye’ye sınırlarımızdan geçiş yapan ve milliyetleri farklı olan provakatörlerin ve ajanların olduğu da söylenebilir.
 Zaten Suriye krizinin başlamasından bu yana, sınırlarımızda güvenlik zafiyetinin olmasından dolayı;
Yabancı ülke casuslarının, ajanlarının Türkiye’de çirit attıkları
Ve Türkiye’nin operasyonlara açık bir ülke haline geldiğine de
Daha önceleri hep dikkat çekilmişti…
Sonunda beklenenler oldu…
10 Ekim 2014 tarihi itibarı ile eylemlerde ölenlerin sayısının 30 a çıktığı anlaşılıyor.
Yaralıların olduğu, eylemlerin devam ettiği de göz önünde bulundurulursa;
                Ölü sayısının daha da artabileceği düşünülebilir.
Umarız ve temenni ederiz ki;
Türkiye’de olaylar büyümeden önlenir…
Tabi ki Türkiye’nin böylesi bir kaos ortamına sürüklenmesinde;
Vurgulamaya çalıştığım üzere, AKP Hükümeti’nin uyguladığı politikaların önemli bir etkisi, payı ve sorumluluğu vardır…
                Umarız ve temenni ederiz ki;
AKP Hükümeti Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünü korumak adına;
Uyguladığı yanlış iç ve dış politikalardan vaz geçer…
Yaşanan kavga ve çatışmaların, önce kimler arasında ve nasıl başladığı, yaralanma ve ölümlerin, nasıl meydana geldiği hususunda da bir şeyler söylemek istiyorum.
Örneğin sıradan vatandaşlarımızla bazı Kürt guruplar ve PKK yanlısı olanlar,
KOBANİ kuşatmasını protesto amacı ile bir araya gelip, IŞİD aleyhine sloganlar atmaya başladıklarında;
;IŞİD Militanları ya da sempatizanları ile
IŞİD yanlısı bazı Dini gruplar karşı karşıya geliyor ve çatışmalar,  kavgalar başlıyor…
Ve sonunda çok sayıda yaralanma ve ölümler…
Bu manzara bizlere;
IŞİD’in Türkiye’de önemli ölçüde yapılandığı, ya da sempatizanlarının olduğunu;
Bu gibilerin korunup kollandığını da ortaya koymaktadır…
ABD BAŞKAN YARDIMCISI JOE BİDON’UN SÖZLERİ…
                OBAMA’’nın Yardımcısı Joe BİDON, HARWARD Üniversitesi’nde ki bir konferans da yaptığı konuşmada;
IŞİD saldırıları ve ilerleyişinin niçin durdurulamadığı,
Arkasında kimlerin desteği olduğu gibi konulara açıklık getirmeye çalışırken;
Yukarda sıraladığım gibi benzer hususlara değindi.
Ve daha fazlasını da söyledi.
Dolayısı ile Joe BİDON’un bu itirafları Türkiye’yi, özellikle de AKP Hükümeti’ni ve Cumhurbaşkanı Tayyip ERDOĞAN’ı uygar Dünya karşısında çok zora sokacak sözler…
Cumhurbaşkanı Tayyip ERDOĞAN, bu gibi açıklama ve tespitlerin doğru olmadığını
Ve Joe BİDON’un özür dilemesini istedi ama
Joe BİDON;
Bu gibi hususları sızdırmak zorunda kaldığı için üzgün olduğu anlamına gelen ifadeler kullandı…
Tabi ki bu gibi açıklamalardan, bir özür dileme anlamı çıkmıyor…
Joe BİDON’un itiraflarını;
Bazıları görmek istemese, çarpıtsa bile;
Türkiye bundan bir şekilde olumsuz etkilenecek ve zarar görecektir…
Joe BİDON şöyle diyor:
IŞİD’in arkasında Türkiye ve Körfez ülkeleri var…
Bu gibi ülkelerin yardım ve desteği ile IŞİD ayakta durmaktadır.
Türkiye’nin IŞİD’e tonlarca silah ve yüz milyonlarca Dolar para yardımı yaptığını söyledi
 Tayyip ERDOĞAN’ı kastederek;
Kendisinin Sünni olduğu, Beşar ESAD’ın başka Mezhepten olduğu için onu devirmeye çalıştığı,
Sonuçta Sünni bir İslam Aleminin Lideri olmaya soyundu anlamına gelen sözler söyledi…
Ayrıca Türkiye’nin;
Dünyanın değişik yerlerinden gelen cihatçı grupların toplanma merkezi olduğu,
Ve Suriye’ye geçişlerin de, bu sebepten daha ziyade Türkiye üzerinden yapıldığı gibi ifadeler kullandı…
Koalisyon güçleri IŞİD için bir şeyler yapmaya çalışırken
Tayyip ERDOĞAN, müdahale konusunda;
Öncelikle Beşar ESAD devrilmeli gibi şartlar ortaya atıyor gibi şeyler söyledi…
İşin başka bir garip tarafı da şu:
Başbakan Ahmet DAVUTOĞLU da illaki Beşar ESAD vurgusu yapıyor…
Birkaç gün önce buna benzer bir açıklamayı;
Başbakan Ahmet DAVUTOĞLU, CNN İnternational Muhabirine verdiği röportajda da tekrarladı…
 Yaa bizim Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, Suriye Devlet Başkanı Beşar ESAD ile
Alıp veremediğimiz ne olabilir?...
Böylesi saplantılar, İddia Sahiplerine zarar verdiği gibi;
Türkiye’nin de başını büyük belalara sokar…
 Başbakan Ahmet DAVUTOĞLU’nun yazdığı stratejik Derinlik kitabı ile Osmanlı’yı yeniden canlandırmak hayalinde olduğu, uygulamada da bu hayalinin devam ettiğini,
Üstelik Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’nın da aynı hayaller içinde olduğunu biliyoruz da;
 Rusya’nın kendini toparlaması ile yeniden bir süper güç haline geldiğini,
Dünya düzeninin yeniden şekillendiği bir zamanda;
Rusya’nın Ortadoğu da ki çıkarları da söz konusu olduğundan
Beşar ESAD’ın arkasında Rusya’nın olduğunu,
Dolayısı ile Suriye’nin, Rusya açısından ne kadar çok önemli bir faktör olduğunu,
Bu güne kadar ki yaşanan örneklerden görüp anlamadık mı?..
Bu konudan yeterince zarar örmedik mi?...
Sonra Beşar ESAD Yönetimindeki bir Suriye’nin;
Özellikle Güney sınırımızın güven altında olmasında;
Önemli bir faktör olduğunu,
Niçin görüp anlamıyoruz?...
Bu itibarla Beşar ESAD’ın devrilmesinde niye ısrar ediyoruz?...
Anlaşılan odur ki;
AKP Türkiye’yi yönetemiyor
Ve yönetemeyecek…
Dolayısı ile bu yeni Teskerenin, IŞİD’e karşı değil de;
Daha çok Beşar ESAD’ı bir bahane ile devirmeye yönelik olarak çıkartıldığı anlaşılmaktadır…
IŞİD’İN KOBANİ’Yİ KUŞATMASI VE BUNUN TÜRKİYE’YE YANSIMALARI…
Suriye topraklarındaki KOBANİ şu anda IŞİD’in kuşatması altında bulunmaktadır.
Hilal şeklindeki kuşatmanın sadece Türkiye sınırına yakın kısmı açık durumdadır.
IŞİD sınırımıza yakın bir yere bayrağını dikmiştir.
Urfa’nın SURUÇ ilçesi sınırları içerisinde, Türk askeri ile IŞİD militanları arasındaki mesafe, bazı yerlerde 100 Metre kadar olup, güvenlik güçlerimiz teyakkuz halindedir
Cumhurbaşkanı Tayyip ERDOĞAN, bu teskerenin Meclis’ten geçirilmesi ile
IŞİD konusunda ABD’nin yanında olduğu izlenimini vermiş olsa bile
Kara Birliklerinin Suriye’ye girme konusunda;
Beşar ESAD’ın devrilmesi şartını ön plana çıkardığı anlaşılmıştır.
Kürt kenti olarak bilinen KOBANI’ye IŞİD’in girmesini, oradaki insanları katletmesini, elbette bizlerde istemeyiz
Şimdi çıkartılan teskerede de, 2 sayfalık yazıda Beşar  ESAD’a sık sık vurgu  yapıldığı çok manidar bir durum!..
ABD’NİN IŞİD’İ DURDURMA VESİLESİ İLE PEŞMERGE VE PKK GÜÇLERİNE İHTİYAÇ DUYMASI;
TÜRKİYE’NİN PKK İLE MÜCADELESİNDE BÜYÜK BİR ENGEL…
Zira Amerika Birleşik Devletleri, IŞİD’in ilerleyişini durdurmak için, IŞİD mevzilerini uçakları ile havadan bombalıyor.
Ama böylesi bir husus;
IŞİDi bitirme noktasında yeterli değil.
Kendi Kara Birliklerini ise; bu gibi operasyonlarda kullanmak istemiyor.
Ama bu noktada da; IŞİD ile çarpışan Mesud  BARZANİ’nin Peşmerge güçleri ile PKK militanlarının da yeteriz kaldığını görüyor, biliyor…
Bu gün için Mesut BARZANİ’ ile PKK Terör Örgütü, ABD’nin yeni müttefikleri, yeni gözdeleri durumundadır…
Bu noktada bu gün PKK Terör Örgütü;
Yeni silahlarla takviye edilmek istenmektedir.
Böylesi bir husus, ABD’nin Batılı müttefikleri İgiltere, Fransa, Almanya gibi devletler tarafından da benimsenmeye başlanmıştır.
Bu durum, Türkiye’nin PKK Terör Örgütü ile mücadelesinde elini zayıflattığı gibi;
PKK’nin terör listesinden çıkartılması,
Ve resmen tanınması yolunda da önemli bir adımdır.
Türkiye’nin böylesine bir tuzağa düşmesinde; elbette Siyasilerin çok önemli bir payı, çok önemli hataları, yanlışları vardır...
Ve Tayyip ERDOĞAN;
IŞİD’in terörist bir örgüt olduğunu, ilk defa Amerika’da söylemiş oldu.
Böylesi bir açıklama, Türkiye’de bizleri çok şaşırttı.
Zira ayni Tayyip ERDOĞAN’’ın, bu güne kadar;
IŞİD’e hiç terörist dediğini duymadık.
IŞİD konusunda bir şeyler söylemek gereğini duyduğunda hep;
IŞİD unsurları tanımını kullanıyordu….
Newyork’ta IŞİD’i bir terörist olarak tanımlamasından, ya da eski tanımını değiştirmesinden;
Cumhurbaşkanı Tayyip ERDOĞAN’ın başta ABD olmak üzere, Batılı devletler karşısında, zor bir durumda olduğu söylenebilir…
.Zira ABD Başkanı OBAMA, Tayyip ERDOĞAN’ın önüne çok açık ve net deliller ortaya koymuş,
Tayyip ERDOĞAN istemese bile;
Böyle bir açıklama yapmak zorunda kalmış olabilir…
MUSUL KONSOLOSLUĞU REHİNELERİNİN HANGİ ŞARTLARDA SERBEST BIRAKILDIKLARI ANLAŞILMADAN;
HÜKÜMETİN IŞİD’E MÜDAHALE KONUSUNDA NEDEN İSTEKSİZ DAVRANDIĞI, TAM OLARAK ANLAŞILAMAZ…
Musul Konsolosluğu Personelinin uzun bir süre IŞİD’in elinde rehin kaldıktan sonra;
Ümitlerin tükendiği bir anda, serbest bırakılmaları hepimizi çok sevindirdi ama
Serbest bırakma işinin nasıl gerçekleştiği, ne gibi tavizler verildiği, bizler için halâ bir muamma…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN, başlangıçta operasyonla kurtarıldılar dedi ama
Başbakan Ahmet DAVUTOĞLU ile MİT, tersi şeyler söylüyorlar;
Görüşme, pazarlık mutabakat gibi şeyler.
Görüşmeler ve pazarlıklar sadece para konusunda olmuş olsa idi;
Bu iş çoktan çözülür idi…
Bir ara Taraf Gazetesi, IŞİD’in Süleyman şah Türbesini istediğini
Ve daha başka şeyleri de söyledi ama
Yetkililer, bu söylenenleri yalanladı…
Rehinelerin serbest bırakıldığında gördük ve anladık ki;
Rehineler Urfa’ya yakın bir yerde Suriye tarafına getirilip bırakılmış…
Olaydan yetkililerin 4 saat sonra haberi oluyor…
Musul Konsolosluğu’muzun basılması ve çalışanlarının da rehin alınması konusunda ilginç bir detay var…
Bu gibi hususlara basınımızda yer aldı.
Musul’da Konsoloslukları olan devletler;
IŞİD’in ilerlemesi ve Musul’un tehlikeli bir yer haline gelmesi dolayısı ile
Personellerini tahliye edip, oradaki faaliyetlerini durdurmuşlar…
Hatta Musul Konsolosumuzun benzer bir durumu gerekçe göstererek;
Faaliyetlerin durdurulması ve personelinde tahliyesi konusunu;
Dışişleri Bakanlığı’na bildirmiş ama
Kabul görmemiş…
Sonra Mesut BARZANİ de böylesi bir gerekçe ile Konsolosluğun boşaltılmasını
Ve bu konuda yardımcı olacağını da söylemiş…
Ama bu da kabul görmemiş…
Konsolosluk IŞİD militanları tarafından basıldığında ise;
Dışişleri Bakanlığı ile yapılan haberleşmede;
Güvenlikçiler çatışmaya girmesin…
Teslim olun talimatı verilmiş…
Konsolosluğumuzun basılma tarihi, zamanlama açısından çok manidar…
Zira böyle bir zamanda, Cumhurbaşkanlığı seçimi çalışmaları devam ediyor…
Ve deniliyor ki;
Böylesi bir baskından Üst Makamların haberi vardı;
Ya da nasıl olsa onlarla aramız iyi gibi nedenlerden dolayı, tamda ihtiyacımızın olduğu bir anda;
Nasıl olsa serbest bırakırlar gibi bir düşünce içinde olduklarına vurgu yapılıyor…
                Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde çok önemli bir başarı ve avantaj kazanmak…
                Bu varsayımlar doğru olsa bile, IŞİD gibi Terör Örgütlerine asla güvenmemek ve onlardan her hangi bir şekilde;
                Yardım beklemenin, anlayış beklemenin doğru olmadığını, olmayacağını;
Herkesin görüp anlaması lazım…
                AKP Hükümeti’nin kaç yıldır Açılım-Saçılım çalşmaları ile
PKK Terör Örgütü’ne ve onun yandaşlarına ne gibi sözler verildi, ne gibi vaatlerde bulunuldu ki;
                PKK Lideri Abdullah ÖCALAN ve yandaşları;
                IŞİD’in KOBANİ’yi kuşatmasını ileri sürerek şöyle dedi:
                Eğer AKP Hükümeti, IŞİD’e müdahale etmezse,
Barış süreci şu kadar zaman sonra biter gibi laflarla;
Şantaja başladı…
                Son 3-4 gündür Türkiye’de yaşanan kaosun, ölüm ve yaralanma olaylarının asıl nedeni de bu…
                Aslında bu gibi konularda konuşulacak, daha çok şey var…
                SÜLEYMAN ŞAH TÜRBESİ TESADÜFLERE BIRAKILAMAZ… ORASI ASKERİ GÜÇLE TAHKİM EDİLMELİDİR!...
TSK Yetkilileri, her ne kadar, sınırda Süleyman Şah Türbesine en yakın mesafe tetbir aldıklarını;
Bir saldırı anında tanklarımızın yarım saat içinde, uçaklarımızın 1 dakika içinde Süleyman Şah Türbesi’nde olacaklarını söylüyorlarsa da;
Bu iş tesadüflere bırakılamaz.
Zira orada 25 askerimizin olduğu söyleniyor…
Onları ölümle burun buruna bırakamayız…
Orasını zırhlı birlikler ve yeterince bir askeri birlikle tahkim etmeliyiz.
KOBANİ SADECE KÜRTLER İÇİN DEĞİL;
TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİ İÇİN DE ÇOK ÖNEMLİDİR
TSK’NIN MARİFETİ İLE KURTARILMALIDIR…
Emekli Tüm General Osman PAMUKOĞLU bu işin nasıl halledileceği huşunda bazı pratik bilgilerde verdi.
Kendisi Bölgeyi tanıyan ve hayatının önemli bir bölünü PKK ile mücadelede geçiren kahraman bir Askerin söyledikleri elbette çok önemli.
Ben PAMUKOĞLU Paşanın sadece KOBANİ için söylediklerini burada sizlere aktarıyorum.
Sayın PAMUKOĞLU diyor ki;
KOBANİ zaten sınırımıza çok yakın bir mesafede. Oraya tüm birliklerimizi sokmaya gerek yok…
Özel yetiştirilmiş komando askerlerimizle, bu işin rahatlıkla halledilebileceğini söyledi
Sayı olarak 2 Tabur gibi ifade kullandı
EĞER KOBANİ DÜŞERSE?...
Eğer KOBANİ düşerse;
IŞİD ile komşu olacağımıza;
Böylesi bir durumda Türkiye’de yaşayan Alevi, Bektaşi, Caferi vatandaşlarımızın,
Batı kültürünü benimsemiş vatandaşlarımızın,
Gayri Müslümlerin can güvenliğinin kalmayacağına,
 Şam’a yakınlığı dolayısı ile Suriye’nin bütünlüğünün de zarar göreceğı,
Hatta Esad’ın bile devrilebileceğine işaret ediliyor.
Ayrıca böylesi bir durumda;
Kürt vatandaşlarımızın Türkiye Cumhuriyeti’ne güvenleri de sarsılacağından;
Mesut BARZANİ’nin itibar kazanıp;
Türkiye’deki Kürt vatandaşlarımızın da hamisi durumuna düşecğinden,
Türkiye’ninde birlik ve beraberliğinin bozulacağına
Ve Türkiye’nin parçalanabileceğine vurgu yapılıyor.
Bu itibarla, KOBANİ’nin IŞİD’den kurtarılması, bizim açımızdan da çok önemli.
Yabancı Askerlerin Türkiye’de bulunmalarına ya da konuşlanmalarına müsaade etmek, güvenliğimiz ve geleceğimiz açısın son derece sakıncalıdır.
Bu itibarla askeri olarak yapabileceklerimizi;
Özellikle kendi imkânlarımızla halletmeye çalışmalıyız.
Eğer Suriye’ye karışmazsak; Bize müdahale eden de olmaz…
AKP Hükümeti tarafından önerilen ve Suriye’nin kuzeyinde kurulması istenen;
Tampon bölge, uçuşa yasak bölge, ya da güvenlikli bölge adları altında kabul edilip, hayata geçirilirse;
 Kuzey Irak’ta Mesut Barzani örneğinde olduğu gibi,
Güney sınırımızda da bir başka Kürt bölgesi kurulabilir
Amerika’nın asıl amacının Kuzey Irak petrollerini, Akdeniz’e doğrudan akıtmak için;
Kendi kontrolünde olan bir koridor açmak olduğunu unutmayalım…
Eğer Siyasiler böylesi bir plan üzerinde ısrar ederlerse;
Bilinmelidir ki;
Bu gibiler Amerika Birleşik Devletleri’nin ekmeğine yağ sürmeye çalışıyor;
Ve onların adına iş yapıyorlar anlamına gelir…
Eğer Suriye krizi yeni başladığında, güvenli bölgeler oluşturulması gündeme gelmiş olsaydı;
2 Milyondan fazla Suriyeli girip, her bakımdan bize yeni sorunlar yüklenmezdi…
Bu itibarla bundan sonra değil güvenli bölge;
Ne ad altında olursa olsun, bu gibi oluşumlar;
Başta bizim güvenliğimiz ve bütünlüğümüz açısından tehlikeler yarattığı gibi;
Beraberinde yeni başka sorunları da getirir…
Saygılarımla 11 Ekim 2014 Cumartesi

                                                                                 Makine Yüksek Mühendisi 
Ahmet YALVAÇ