25 Ocak 2016 Pazartesi

AHMET YALVAÇ: "NE YENİ BİR ANAYASA, NE DE, BAŞKANLIK SİSTEMİ, MEVCUT ANAYASA HÜKÜMLERİNİN GEREĞİNİ YAPIN YETER"

TÜRKİYE’NİN SORUNU; NE YENİ BİR ANAYASA, NE DE, BAŞKANLIK SİSTEMİ… MEVCUT ANAYASA  HÜKÜMLERİNİN GEREĞİNİ YAPIN YETER…
Makine Yüksek Mühendisi Ahmet YALVAÇ
           Sevgili Okurlar, Adalet ve Kalkınma Partisi AKP, mevcut Anayasa ve Yasalar çerçevesinde;
 Seçime girdi ve3 Kasım2002’de İktidara geldi.
Yani AKP, 14 yıldan beri Türkiye’yi idare ediyor.
San ki, aradan geçen bu14 yılda;
Mevcut Anayasa ve yasalar, onların iş yapmalarına engel olmuşta;
Bundan sonrası için, Anayasal ve yasal destek istiyorlar…
Bizim sistemimiz, aslında Batı’dan alınmış bir model ve İslam Ülkeleri arasında, bu sistem sayesinde, en iyi durumdayız.
Birileri beğenmese de; bu sistem sayesinde, bu günlere geldik.
AKP, 14 Yıl dır İktidarda ama
Öyle anlaşılıyor ki; AKP İktidarı bırakmak niyetinde değil…
Şimdi bir telaş, bir korku içerisinde, şunu yaptık, bunu yaptık gibi sözlerle kendini savunmaya ve gelecek adına oy devşirmeye çalışıyor. Belli ki, acelesi var…
 AKP artık, yıprandı ve ömrünü tamamladı. Türkiye’ye artık verebileceği, bir şey de kalmadı…
 Bu itibarla AKP’nin, yeni bir Anayasa yapma ve yeni yasalar çıkarma konusundaki, ısrarını;
Kendi iktidarını sürekli yapmak için, yasal yollar arıyor, şeklinde özetlemekte mümkün
Tabi ki, bunun başka nedenleri de var.
Bu itibarla biz burada; bilinen, ya da bilinmeyen nedenlere, kısaca ışık tutmaya ve konuyu biraz açmaya çalışacağız.
Şimdi hafızaları tazelemek açısından;
AKP’nin 14 yıllık icraatında, geçmişte görmeye alıştığımız yanlış, ya da maksatlı uygulamalarından bazı örnekler vermeye,
Konu ile ilgili olarak, Basında çıkan ve haber özelliği olan bazı konuları da, sizlere aktarmaya çalışacağız.
Örneğin Efkan ALA, daha Milletvekili bile değilken,İçişleri Bakanı seçilmişti.Sonra bir defasında;ben bu Anayasa’yı tanımıyorum dedi….Ama hiçbir yasal işlem yapılmadı.
Bu konu da, ne Meclis; ne de Cumhuriyet Başsavcılığı, görevlerini yapmadılar.
Geçiyoruz, eskinin Başbakanı, şimdinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN, Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, bir defasında, Televizyon ekranlarında şöyle dedi:
İsteseniz de, istemeseniz de; artık Türkiye’nin idare şekli değişti…
Bu noktada, şu soruları soralım:
Böylesi bir sözü, AKP 3 Kasım2003’de iktidara geldiğinde, niye söylemedi?
Başbakan iken, niye söylemedi de;
Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, söyledi?
Cevabı şu:
Eğer bu güne kadar, Cumhuriyet rejimini dimdik ayakta tutan, Devlet’in Kurum ve Kuruluşlarında; amaca uygun değişiklikler yapılmasa, bu gibi Kurumlara büyük ölçüde, yandaş görevliler yerleştirilmese,
Ya da çoğu görevliler, korkutulup, sindirilmemiş olsa;
Kimse böylesi bir söz sarf edemezdi…
Birde 2002 öncesinde Siyasiler, Asker’den çok çekinirlerdi…
Yaşanan Ergenekon, Balyoz, Poyraz köy, Askeri Casusluk gibi kumpas olduğu ortaya çıkan davalarla;
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Komuta heyetinde yer alan ve dik duruş sergilediği bilen Komutanların çoğu, bir şekilde devre dışı bırakıldı….
20 Ocak 2016 Çarşamba, SÖZCÜ Gazetesi:
Bu haber de, meseleye kişi bazında bakmak yerine;
Böyle bir ortama, nasıl gelindiğini ve yetiştiği Eğitim ortamını da, çok iyi analiz edip, bundan ders çıkarmak lazım.
Burada Askerin ve o zamanki CHP yönetiminin, Din düşmanı gibi gösterilmesi;
Muhtemel bir erken seçim, ya da referandum öncesinde;
Bir seçim yatırımı olarak, düşünülebilir. Ama böylesi bir davranış, özellikle günümüzde, Terörle mücadele eden TSK Mensuplarının motivasyonunu ve mücadele azmini, olumsuz yönde etkiler ve zarar verebilir
Bu saydıklarımın her biri, çok önemli bir faktör.
Ve nihayet, bu günlere gelindi
Biz Türkiye’nin idare şeklini, Kuvvetler Ayrılığına dayalı; Yasama-Yürütme ve Yargı bağımsızlığını öngören, Parlamenter Demokrasi olarak biliyor ve tanıyorduk.
Peki Türkiye’nin İdare Şekli değişti ise, yenisinin adı ne oldu?...
Bunun ne anlama geldiğini, en iyi; Cumhurbaşkanı, Recep Tayyip ERDOĞAN; ın kendisi bilir.
Bu yeni Rejimle Türkiye’nin Suudi Arabistan, İran, ya da diğer İslam ülkelerine benzeyeceğini;
Türkiye’nin gelişmiş Batı sisteminden uzaklaşacağını,
Tek Adam yönetimine döneceğini,
Türkiye’nin üniter yapısının bozulacağını;
Şimdiden tahmin edebiliriz.
TÜRKİYE’NİN ÜNİTER YAPISININ BOZULMASI; EMPERYALİST DEVLETLERİN İŞİNE YARAR; BAŞKANLIK SİSTEMİNE GEÇİLMESİ İSE;
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın talep ve ihtiyaçlarının karşılanması ile ilgili bir husustur
Şimdi bu iki husus bağlamında, konuyu biraz açmaya çalışalım.
Türkiye’nin Üniter yapısının bozulması ve Eyalet sistemine geçilmesine zemin hazırlayacak
Ve sonunda, Türkiye’nin bölünüp parçalanmasına neden olacak bir Anayasa yapma girişimleri, daha öncede yaşandı…
Ama Meclis, buna izin vermedi.
1 Kasım 2015’te yapılan bir erken seçim sonrasında AKP;
Yine tek başına iktidar olduğundan, yeniden gündeme oturtuldu.
Başkanlık sistemi de, bu yeni Anayasa’nın içine sıkıştırılacak.
Yeni bir Anayasa yapılması ve bu konuda, sürekli ısrarın nedeni;
Aynı zamanda, başta Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail’in doğrudan, ya da dolaylı talepleri olduğunu, onların çıkarlarına hizmet edeceği de, söylenebilir.
Son zamanlarda artan terör faaliyetlerinin arkasında ABD, İsrail, Rusya ve daha başka emperyalist devletlerin olduğu, yakalanan silahların menşeinden de, anlaşılmaktadır.
18 Ocak 2016 Pazartesi, SÖZCÜ Gazetesi:
Bir spor salonu dolusu mühimmat
Türkiye’nin Üniter yapısını bozacak, yeni bir Anayasa’nın yapılması ve sonuçta Meclis’ten geçip, geçmemesi;
AKP’nin ömrü ile de, yakından ilgilidir.
Eğer yeni Anayasa Meclis’ten geçmezse, ya da referandum da, reddedilirse
Ve AKP;
ABD’nin taleplerini yerine getirmezse;
AKP’yi ekonomik bir krizle, alaşağı ederler.
Dolayısı ile AKP’nin ömrü;
Ekonomik sorunlara ve Dış ilişkilere bağlıdır.
Bu hususa, daha önceki yazılarımda da, değinmiştim.
Şimdi AKP’nin  mevcut Anayasa ve Yasalara uymadığı, ya da uymak istemediğini, başka örneklerle de, ortaya koymaya çalışalım.
Zor ve kendisi için hayati olan konularda, Recep Tayyip ERDOĞAN’ın kimseyi dinlemediğinin, birçok örnekleri var.
Eğer zaten Meclis, görevini yapsa, Yargı görevini yapsa;
AKP’yi kapatmak için, Anayasa Mahkemesi’nde açılan davada,
Anayasa’nın temel maddelerinden biri olan, laiklik prensibine aykırı fiiller işlediği, tespit edildiğinden;
Kapatılması gerekirdi, ama kapatılmadı; sadece bir miktar para cezası ile iş geçiştirildi.
Mahkeme devam ederken; Yargıyı etkileme, ya da müdahale anlamına gelebilecek sözler sarf etti,
Baskı kurmaya çalıştı. Bu gibi hususlar, zamanın gazetelerinde, hep yer aldı.
Yüksek Seçim Kurulu, görevini yapmış olsaydı;
Seçim kampanyalarında, Devletin imkânlarından yararlandığı, mevcut Anaya ve yasalara göre, yapmaması gerekenleri, yaptığı gibi gerekçelerle;
Cumhurbaşkanı da, seçilemezdi…
Peki mevcut Anayasa ve Yasalara uymadan, Cumhurbaşkanlığı Makamına oturmasını, nasıl değerlendireceğiz?...
Peki, sıradan bir Vatandaş;
Ben bu Anayasa ve Yasalara uymuyorum, bunları kabul etmiyorum anlamına gelen fil ve eylemde bulunabilir mi?
Yargı ve Adalet sistemi, buna müsaade eder mi?..
Böyle bir şey ancak;
İşi kitabına uydurup, önemli yerlere, kendi adamlarınızı, yerleştirirseniz, olur.
Bu da, çıkar sağlama adına, sisteme müdahale anlamına gelir.
RECEP TAYYİP ERDOĞAN, NEYİ İSTEDİ DE, YAPAMADI Kİ?
Cumhurbaşkanı olmak istiyordu; onu da oldu….
Öyleyse geriye ne kaldı?
Eğer ola ki AKP, tek başına iktidarı devam ettiremezse, kendi ve ailesini, soruşturmadan kurtarabilmek için, işi şimdiden, yasal bir zemine oturtup, garanti altına almak…
MECLİS ARİTMETİĞİ; YENİ BİR ANAYASA’NIN, DOĞRUDAN GEÇMESİNE MÜSAİT DEĞİL…
Bir Anayasa değişikliğinin, doğrudan kabulü için; 367 kabul oyu gerekli. Bu, zaten mümkün gözükmüyor.
AKP’nin yapmayı düşündüğü Anayasa değişikliğini, referanduma götürebilmesi için, 330 Milletvekiline ihtiyaç var. Bu sayıya ulaşabilmek için;
AKP’nin dışarıdan, 13 Milletvekilinin daha desteğine ihtiyaç var.
Bu husus için, ya diğer partilerden 13 Milletvekili koparılacak, ya da; HDP ile işbirliği yapıp, anlaşacak.
20 Ocak 2016 Çarşamba, TARAF Gazetesi:
Ya Uzlaşma, Ya Araseçim
HDP; PKK’nın siyasi bir uzantısıdır. PKK’nın talepleri de, zaten belli; Türkiye’de Federasyona geçilmesi ve eşit vatandaşlık talebi…
Mevcut Anayasamıza göre; yasalar önünde, bütün vatandaşlarımız eşittir de; onların kastettiği daha başka bir şey…
Amaç, Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısını bozmak. Sonrasında, Türkiye’den kopmak…
İddia şudur ki:
TSK, elini çabuk tutup; Güneydoğu’daki operasyonları kısa sürede tamamlayacak ve geri çekilecek.
Hemen akabinde, pazarlıklar başlayacak.
Bu noktada sorulması gereken soru şu:
AKP Hükümeti, PKK ile pazarlık masasına oturur mu?
17 Ocak 2016 Pazar,SÖZCÜ:
7 Haziran 2015 Milletvekili seçimine kadar, PKK ve HDP ile masaya oturuyordu, ne zaman ki oy kaybettiğini gördü;
HDP düşman ilan edildi, PKK ile mücadele ediyor görüntüsü vermeye başladı ve bir şekilde 1.Kasım 2015 seçiminde, yine tek başına, iktidar oldu.
PKK ve terörist Başı Abdullah ÖCALAN hakkında söylenen sözlere değinmek ve Perde arkasında yapılan gizli pazarlıkları, bir hatırlamak lazım.
AKP İLE ANCAK BU KADAR…
 13 Yılı aşkın bir süredir, Türkiye’yi idare etmekte olan AKP İle
Adındaki, Adalet ve Kalkınma gibi parlak sözlerin aksine;
Ekonomide, üretimde, tarım ve hayvancılıkta, eğitimde, insan hak ve özgürlüklerinin kullanış biçiminde, önceki dönemlere göre geriye gidildiğini,
Hatta mevcut sorunlara, yenilerinin eklendiğini, geçiyoruz;
Şimdi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın insanlara hitap biçimini ortaya koymak açısından;
Sizlere, birkaç örnek vermek istiyorum.
22 Ocak 2016 Cuma: SÖZCÜ:
Erdoğan yine açtı ağzını, yumdu gözünü
Hakaret etmek, saraya serbest, millete hapis.
CHP Lideri KILIÇDAROĞLU’na cahil, çirkef, ahlaksız, çirkin, namus ve şeref fukarası, pişkin, serseri mayın, dedi.
Daha önceleri hiçbir Cumhurbaşkanından, Halka, ya da Muhalefet Liderlerine, böylesi bir hitap tarzını, hiç görmedik…
Yaa, Karşındaki SSK Genel Müdürlüğü yapmış, hesap Uzmanı bir kişi ve Ana muhalefet lideri..
Sonra bu gibi sözleri, daha ziyade;
Gelenek haline getirdiği ve Devlete büyük bir maliyeti olduğu anlaşılan ve her hafta Saray’da topladığı, Muhtarlar toplantısında söylüyor.
Bunu, nasıl anlamak lazım?
Bu , oy devşirmeye yönelik, bir yatırım olarak ta, değerlendirilebilir.
 23 Ocak 2016 Cumartesi, SÖZCÜ Gazetesi:
Ergenekon Hakimi Köksal ŞENGÜN, Sözcü’ye konuştu:
Cemaat canavarını AKP yarattı, onunla 10 yıl, ortaklık yaptı…
Bu gün Türkiye;
Ortadoğu ülkelerinde, daha önce görmeye alışık olduğumuz;
Çarşı-pazarda, neredeyse her gün patlama ve onlarca ölüm hadiselerinin yaşandığı bir ülke haline geldi.
Gelecek adına çok endişeliyiz…
Ama umutsuz değilim. Milletimiz, bu sorunları da mutlaka  aşacaktır.
RECEP TAYYİP ERDOĞAN; BOP ESBAŞKANI OLDUĞUNU VE DİYARBAKIR’IN BU KAPSAMDA BİR YILDIZ OLABİLECEĞİNİ SÖYLEMİŞTİ.
                Genişletilmiş Ortadoğu Projesi BOP’un ABD yapımı, Ortadoğu ülkelerini bölüp-parçalamaya yönelik bir proje olduğunu, zaman içerisinde, uygulamaları ile de gördük.
Bu proje kapsamında, önce Irak işgal edildi. Sonra Kuzey Afrika’da Libya işgal edildi, Muammer Kaddafi öldürüldü. Tunus’ta ve Mısır’da, yönetim değişti.Sonra Suriye karıştı.En sonun da da, Türkiye’de terör tırmandı.
Eskinin Başbakanı ve Şimdinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN;
14 Ocak 2014’te Fatih ALTAYLI’nın programında;
BOP kapsamında Diyarbakır, bir Yıldız olabilir demişti.,
Son zamanlarda Diyarbakır- Sur’da, Yetkililerin barış süreci dedikleri 3.5 yıl içerisinde;
PKK Terör Örgütü militanlarının, nasıl silahlandıklarını, yollara hendekler kazdıklarını, büyük çatışmaların yaşandığını, hep birlikte gördük.
Şimdi oraları Asker ve Polisimiz, teröristlerden temizlemeye çalışıyor.
Bu arada; orada yaşayan vatandaşlarımızdan hayatını kaybedenlerin olduğu gibi
 Güvenlik güçlerimizden de, şehitler vermeye devam ediyoruz.
PKK ve Emperyalist devletler, bizlerden resmen, Güneydoğu bölgesini, koparmak istiyorlar…
Şimdi soru şu:
Diyarbakır, bizden koparılarak mı Yıldız olacak?
Vatan parçalanarak mı, bir yerler yıldız olacak?
2014’de Yaldızlı beyanatlar; 2016’da Bölge ve Türkiye, kan-revan içinde…
Bu noktada şu soruları soralım:
Teröristlerle, pazarlık masasına oturulur mu? Ki bunun adına, Barış süreci deniliyor!...
Teröristlerle pazarlık yerine, zamanında; onlarla mücadele edilseydi;
Halkımızdan ve Güvenlik güçlerimizden, şimdiki gibi, büyük zayiatlar verir miydik?...
BOP kapsamında, yabancılara, ne gibi vaatlerde bulunduklarını da; tam olarak bilemiyoruz.
Bir iktidar değişimi olmadan; bu gibi konuların detaylarını, öğrenmemiz çok zor.
BOP EŞBAŞKANLIĞINI, TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ Mİ VERDİ?
Hayır, böyle bir şey yok…
Makam, Mevki, Rütbe; ne olursa olsun;
Türkiye’nin güvenliğini, çıkarlarını doğrudan etkileyen, ya da etkileyebilecek kritik konularda Kimse;
Yabancı devletlerle, doğrudan ilişki kurmamalı,
Kendisini ve Türkiye’yi zora sokacak, taahhütlerde bulunmamalı…
Meseleye bu açıdan baktığımızda,durum çok vahim olduğunu, görürüz..
İşte Yasama, Yürütme ve Yargı bağımsızlığı; bunun için gerekli…
Demokrasinin tüm Kurum ve Kuruluşları ile işler durumda olması, bunun için gerekli…
Yetkinin Tek Elde toplanması, Türkiye’nin çıkarları ve daha ileriye gitmesi açısından, doğru bir yöntem değil…
BİR SUİKAST SONUCU HAYATINI KAYBEDEN GAZETECİ HRAND DİNK’TEN İBRET ALINACAK BİR SÖZ:
Amerika Birleşik Devletleri, kendi hesabını yapar; günü geldiğinde, çeker gider.
İşte o zaman, yalnız başınıza kaldığınızı görür ve anlarsınız.
Bu tarihi bir söz;
Yakın bir zamanda Ceviz kabuğu programında, daha önceki yıllarda canlı yayında söylediği, ama belki de gözden kaçan, bu çok öneli söz;
Arşivden bulunarak, Halkımızın istifadesine sunuldu.
Günümüzde yaşanan sorunlarla da ilgili olduğu için;
Yabancı devletlerden medet uman, ya da onlarla, şu ya da bu nedenle, işbirliği içinde olanlar için;
Kulaklara küpe olacak, çok önemli, çok kıymetli ve yerinde söylenmiş bir söz…
Allah, Cumhuriyeti Kuranlardan ve bizlerin rahat ve huzur içinde, bu günlere gelmemizi sağlayan, Vatansever Kahramanlarımızdan razı olsun.
Onları rahmetle, şükranla anıyorum.
Malûmunuz olduğu üzere Hrant  Dink, bir Ermeni vatandaşımız idi ve AGOS Gazetesi’nin yazarıydı.
                Sağduyusu ve araştırmaları ile geçmişte, Ermeni ve Türkler arasında yaşanan dramatik olaylarda;
                Türkiye’de yaşayan Ermenilerin, İngiltere, Fransa, Rusya gibi emperyalist devletler tarafından, Türkiye aleyhine kışkırtıldığını,
                Savaşın bitiminde, çekip gittiklerinde de;
Türklerle baş başa kaldıklarını, onlarla yaşamak zorunda olduklarını görmüş ve anlamışlardır.
                Böylesine açık ve net tahlillerinden sonra, Birileri;
Çıkarlarına ters düşen açıklamaları nedeni ile
                Hrant  DİNK’i ortadan kaldırmaya, karar vermişlerdir.
                Gerçek failleri, bu güne kadar ortaya çıkmadı, bulunmadı; bulunamadı.
Yeni ilginç gelişmeler var ama bir şey çıkar mı, bilemiyoruz…
                20 Ocak 2016 Çarşamba, CUMHURİYET Gazetesi:
                Kayıp görüntü, poliste mi?
                Hrant DİNK cinayetine ışık tutacak, AKBANK görüntülerinin, Banka  şübesinden, 10 kez kopyalanarak alındığını VE Banka Yetkilisi, orijinal görüntülerin de, 9 yıl önce, polise teslim edildiğini söyledi.
Banka kamerası kayıtlarında, Hrant DİNK’in öldürülme anını gösteren kayıtların, silinmiş olduğu belirtiliyor.
                Şimdi sizlere, konunun ruhuna uygun bir gazete haberi sunmak istiyorum.
                23 Ocak 2016 Cumartesi TARAF’ın haberi:
                KÜRT SORUNU MASAYA GELDİ
                ABD Başkan Yardımcısı Joe BİDON;
                AKP, CHP ve HDP’den bir gurup Milletvekili ile biraya gelip, Kürt Sorununu masaya yatırdı…MHP, milletvekili göndermedi.
                BİDON; Kürt sorunu konusunda imza toplayan Akademisyenlere de, destek çıktı…
                Basın özgürlüğüne vurgu yaptı, hapiste yatan Gazeteciler konusuna değindi.
Ben,Bildiri  imzalayan bu Akademisyenlerin, PKK’nın işine yarayacak açıklamalarına katılmıyorum. Ama gece, evlerinin basılıp toplanmalarını, ya da gözaltına alınmalarını da doğru bulmuyorum.
                Şimdi soru şu:
                Joe BİDON’un kritik bir zaman da, apar topar Türkiye’ye gelip;
Sözde Kürt sorunu yanlısı Milletvekilleri ile bir araya gelip, konuşmasını, nasıl yorumlayacağız?
ABD’in burada ki amacı, çıkarı ne?...
                Söyledik ya, sözde Kürt sorunu, ya da PKK’nın ardında; ABD gibi emperyalist devletler var…
                Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN;
PKK’nın işine yarayacak açıklama yapan ve bu konuda imza atan Akademisyenlere, alçaklar, şerefsizler gibi çok ağır ifadeler kullanmıştı.
Peki  Joe BİDON’a; bu Akademisyenlere destek babındaki açıklamalarına karşın, bir şey dedi mi?
Netice itibarı ile bu Topraklarda yaşayan Herkesin;
                Yabancıların telkinlerine, çıkarlarına alet olmadan, Türkiye’nin Birlik ve Beraberliğinin korunması noktasında, bilinçlenmesini,
                Devleti İdare edenlerin, Yabancılara taviz vermemesini, herkese eşit davranmasını,
Herkesin, yaşadıkları Topraklar; Türkiye Cumhuriyeti’nin kıymetini bilmelerini,
Cumhuriyet’in Kuruluş felsefesini iyi anlamalarını
Bu felsefenin, ne kadar doğru ve yerinde olduğunu bilmelerini
Ve Cumhuriyet’e sahip çıkmalarını diliyorum.
Özellikle şu hususu da bilmenizi isterim:
Kürtler; Türk’ün bir koludur. Bu konuda, Anayurt Gazetesi’nde 21 makale yazdım Benim   web sitemde de var.Makalelerin adı; Türkiye’nin etnik kökeni.
Anayurt Gazetesi – Ahmet Yalvaç- Türkiye’nin Etnik Kökeni yazar ve enter’e basarsanız; makaleler. 1-2-3…çıkar.
Türkiye’nin Birlik ve Beraberliğini koruyup kollamakla yükümlü olan, Türkiye’yi yöneten Siyasilerin;
Bu gibi bilgileri, tüm iletişim araçlarını kullanıp, Halkımıza duyurmaları gerekirken;
Bu gibi bilimsel içeriği de olan konuları, Halkımıza duyurmak;
Maalesef,  bizim gibi çok az sayıda ki yazarlara, düşüyor.
                Saygılarımla 25 Ocak 2016 Pazartesi

2 Ocak 2016 Cumartesi

SEVGİLİ OKURLARIM VE DEĞERLİ HALKIMIZIN "YENİ YILI" KUTLU OLSUN…

SEVGİLİ OKURLARIMIN VE DEĞERLİ HALKIMIZIN "YENİ YILI" KUTLU OLSUN…
Makine Yüksek Mühendisi Ahmet YALVAÇ
             Enerji Uzmanı – Gazeteci Yazar

                Yeni yılda sizlere, sağlık, mutluluk ve başarılar dilerim…
                Nice mutlu yıllara…
                Dilerim ki yeni yılda;
                Küskünler barışır, dargınlıklar sona erer, sevenler kavuşur ve mutluluklar daim olur.
                Ülkemize huzur ve güven, yeniden gelir.
                İşsizlik azalır, ya da sona erer. Böylece insanlar; yuvalarında geçim sıkıntısı ve gelecek adına, endişeleri olmadan, mutlu olurlar.
                Umarım ki eğitim sistemimiz, önce normalleşir, sonrasında gelişmiş Batı devletlerindeki örmeklerden de yararlanılarak, çağdaş bir görünüm alır.
Ve gelişmiş Batı devletleri seviyesine ulaşmamızda, önemli bir başlangıç yapılmış olur.
                Umarım ve dilerim ki, Türkiye’yi idare edenler;
 Çağdaş olmayan, Dindar ve Kindar bir Gençlik yetiştirmek, Toplumu kendi arzu, istek ve hedefleri doğrultusunda dönüştürmek gibi, fikirlerden vazgeçer.
Umarım ki Toplumda Alevi, Sünni, İnançlı, İnançsız, Şu taraftan, Bu taraftan ayrımı yapılmadan, insanlar kendilerini güven içinde hissederler.
                Umarım ve dilerim ki; Türkiye’de Hukuk düzeni, yeniden tesis edilir ve herkes, mevcut Anayasa ve yasa hükümlerine uymaya başlar,
                Kimse mevcut düzeni ve re Cumhuriyet rejimini değiştirmeye kalkmaz.
                Umarım ve dilerim ki, Halkımızın tamamı; doğru yolda ve mantık çerçevesinde, bilgilendirilip;
                Bu topraklara ve bağımsızlığımıza sahip çıkmaları noktasında, belli bir duyarlığa ulaşır.
                Bu nokta tüm vatandaşlarımızın; Bağımsızlığımızın kazanılmasında, Cumhuriyetimizin kurulmasında, çağdaş bir Devlet görünümü almamızda öncülük eden;
 Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah Arkadaşlarına ve Cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkmalarını dilerim.
                Siyasilerin her söylediğine,gözleri kapalı inanıp, kanmamalarını dilerim..
Aydınların, Köşe Yazarlarının, bu gibi konularda çaba sarf etmelerini, bir şeyler yapmalarını dilerim…
Geçmişte bağımsızlığımızın kazanılmasında emeği geçen Kahramanlarımızı, canlarını feda eden aziz şehitlerimizi,
ŞimdilerdeTürkiye Cumhuriyeti’nin varlığını, Vatanın ve Milletin Bölünmez Bütünlüğünün korunması noktasında,
Canlarını feda eden aziz şehitlerimizi, rahmetle, minnetle anıyorum.
Ateş düştüğü yeri yakarmış derler; evlatlarını, eşlerini, babalarını, yakınlarını kaybedenlerin acılarını, en çok yaşayanlar bilir.
Özellikle bu gibi Ailelere selamlarımı, saygılarımı ve sevgilerimi gönderiyorum. Onlara  Tanrıdan,sabırlar vermesini diliyorum.
Siyasilere de, görevleri icabı hayatını kaybeden ailelerin çocukları üzerinden, siyaset yapmamalarını dilerim…
GEREK YURT İÇİ, GEREKSE YURT DIŞINDA VE UZAK COĞRAFYALARDA YAZILARIMI, YORUMLARIMI OKUYAN, BENİ ONURLANDIRAN SAYGIDEĞER OKURLARA  DA; SONSUZ TEŞEKKÜRLERİMİ SUNUYORUM..
Yeni yılda, dilek ve temennilerimi bildirdim ama 13 yılda, işlerin eskiye nazaran daha gerilere gittiğini anlamak açısından;
Gerek Anayurt Gazetesi’nin Arşivine girerek, önceki yazılarıma, gerekse web siteme girerek, sonraki yazılarıma ve yorumlara bir göz atmanızı öneririm.
2016 Yılı, 2015’ten daha zor geçecek ama ben, gelecek adına, umutsuz değilim.
Sorunlar Halkımızın bilinçlenmesi ve herkesin bilgi, tecrübe ve eğitim seviyesine bağlı olarak;
Elini taşın altına koyması ve bir şeyler yapmaya çalışması ile aşılabilir.
Bu noktada Kanaat önderlerine ve Köşe Yazarlarına, önemli görevler düştüğüne inanıyorum.
BEN 7 HAZİRAN 2015’DE ANKARA 1.BÖLGEDEN BAĞIMSIZ MİLLETVEKİLİ ADAYI İDİM.
                Bu konuda da, bir şeyler söylemek isterim. Başarılı bir seçim kampanyası yürüttüm. Plan ve projelerle Halkımızın karşısına çıktım…
10. Yıl Marşı eşliğinde;
                Milli konular da hassasiyet. Sorunlara çözüm. Halkımızla yakın ilişki.  Haktan ve adaletten ayrılmamak.Yeni projelerle iyi bir başlangıç. Ve o, sizlerden biri
Sloganları ile, Ankara’nın cadde ve sokaklarında ve ilçelerinde dolaştım.
                Halkımızla doğrudan ve sıcak ilişkiler kurdum, unutulmaz anlar yaşadım.
                Bana sevgi, saygı ve ilgi gösteren ve oyları ile, bana destek olan Ankaralı Hemşerilerime, gönülden teşekkür ederim.
                İddia odur ki 2015 seçiminde, Bağımsız Adayların oylarının çalınacağı yönünde idi…Özellikle Haymana’nın sorunlarının çözülmesi, para girdisinin artması, tarım ve hayvancılığın nasıl geliştirileceği konusunda hazırladığım özel baskı,benim web sitemde var.
Mangalda Kül Bırakmayan siyasilerin, bu bildiriye bakmalarını öneririm.
                Bani seven, bana güvenip oy veren, beni destekleyen seçmenlere şu hususu, tekrar söylemek isterim:
Bana verilen her oyun, boşa gitmediğini, gitmeyeceğini, herkese göstereceğim.
Halkımız Bağımsız Adaya henüz alışık değil…
Ama Türkiye’yi 4 Muhalefet, 1 İktidar ve birde Cumhurbaşkanı olmak üzere, 6 Bağımsızın
idare ettiğini söylesem, abartımı olur?
Görünürde Başbakan olan ama Cumhurbaşkanı ‘nın kontrolü altında olduğu görünümü veren, Başbakan Ahmet DAVUTOĞLU’nu saymazsak;
Türkiye’nin 5 Bağımsız tarafından idare edildiğini, söyleyebiliriz.
4 Muhalefet Liderinin de, ne kadar bağımsız olduğu, tartışılabilir.
Yeni tip siyaset ve siyasetçiye ihtiyaç olduğunu, söylemeliyim.
Bu gibi konularda da, benim yorum ve makalelere, bir göz atmanızı, öneririm.
BEN ENERJİ UZMANI, BİR YÜKSEK MÜHENDİSİM VE TÜRKİYE’İN ENERJİ SORUNUNU, ÇÖZMEYE TALİBİM.
Bu vesile ile bundan önceki makalede Halkımıza bir çağrıda bulundum.
Teknik sorunları çözebileceğimi, çok sayıda kesinti ve yüksek orandaki KDV’de de indirim
yapılırsa, elektrik birim fiyatlarının % 100 indirilebileceğini söyledim.
                İşin özü ve özeti şudur:
                Rusya ile uçak düşürme sonrasında, tırmanan siyasi gerilim ve İran’ında doğal gaz vanalarını kısması ile yaşanacak muhtemel bir enerji krizinde;
                Enerji açığının yerli kaynaklar kullanılarak, kısmen, ya da tamamen kapatılması noktasında;
                Konusunda uzman bir Yüksek Mühendis olarak, kendi payıma düşen katkıyı koymak ve sorunu çözmek istiyorum.
                Özelleştirmeyi Halkımıza bir kurtarıcı olarak, anlatmaya çalışıyorlar ya; Özel sektöründe Santraları verimli çalıştırabildiğini, maalesef söyleyemeyeceğim.
                Netice itibarıyla, enerji konusunda sorunların nereden kaynaklandığı ve ele alacağım konuları da içeren bir özet rapor hazırlayıp, yukarıdaki ön yazı ekinde, konuyu birkaç TV kanalına ilettim. Ayrıca başta CHP Grup Başkanvekili Özgür ÖZEL ile Televizyon kanallarında sıkça gördüğümüz, birkaç CHP’li vekile de gönderdim.
                Onlardan konunun takipçisi olmalarını, ayrıca bu bilgileri, CHP’nin üst yönetimine de ulaştırmalarını söyledim.
                Yılbaşından önce, bu konunun detaylarını, bazı televizyonlarda Halkımıza anlatmayı çok isterdim ama olmadı.
Şimdi, yeni yıla girdik, umarım bu bilgileri sizlere, kısa zamanda Televizyonlarda aktarırım.
                Enerji üretimi ve bu konudaki sorunları ve çözüm önerilerini, daha önceleri Anayurt Gazetesi’nde ve kendi web sitemde, müteaddit defalar yazdım.
Televizyon programları da var. Bu defasında, yeni ilaveler de var…
Halkımızın hafızasında, yüzyıllar boyunca yerleşmiş olan batı hayranlığı ve Batı karşısında bir eziklik duygusunun yerleşmesi,
Para Batılılarda, teknoloji Batılılarda, böylesi projeleri ancak onlar yapar gibi, bir ön yargının yerleşmiş olması;
Bir Tür Yüksek Mühendisininböylesine önemli bir konuda, büyük iddialar ve ilginç projelerle karşılarına çıkması, başlangıçta büyük bir şaşkınlık yaratıyor. Sorunlardan biri bu.
Umarım ki Türkiye’de de benim gibi, konusunda uzman kişilerin sayısı çoğalır ve Halkımız, teknoloji yarışında ve gerçek kalkınmada, Türkiye ve Türk olarak, bizde varız demenin mutluluğunu ve hazzını yaşar.
Ama Türkiye şartlarında, sorun çözebilecek kapasitede uzman yetiştirmek, ya da yetişmesi; öyle kolay bir şey değil…
TÜRKİYE’DE OKUYUP, YURT DIŞINA GİDEN BİLİM ADAMLARIMIZ, NİYE ORALARDA NOBEL ÖDÜLÜ KAZANIYORLAR DA; TÜRKİYE’DE İKEN, NİYE KAZANAMIYORLAR?
                Bu sorunun doğru cevabının bulunması, çok önemli.
                Eğer teknik, ekonomik, sosyal, yasal, askeri…her alanda gelişmiş bir süper Dünya devleti olma yönünde bir hedefiniz yoksa;
Böylesi bir toplumda, sizi bu hedefe ulaştıracak eğitim sistemini de kurmaz, ya da
kuramazsınız,
Sizi bu hedefe ulaştıracak Bilim Adamını da yetiştiremezsiniz, Nobel Ödülü kazanabilecek
Kapasite de, Bilim Adamı da yetiştiremezsiniz…
Dinin referans alındığı, Üniversitelere, Tomalarla, polisle, copla, gazla girildiği bir ortamda, Yandaş üniversite, yandaş Bilim adamı, yandaş üniversite yaratmak arzu ile yapılan
girişimlerin olduğu bir ortamda;
Vasıflı Bilim Adamı da yetişmez, Nobel Ödülü de alınmaz, sorunlar da çözülmez.
Daha da önemlisi, ODTÜ gibi İTÜ gibi Dünya sıralamasında seçkin yerleri olan,Bilim
Yuvalarında ki bilgi birikimini, mevcudun, daha da gerilerine götürürsünüz..
Özgür düşüncenin olmadığı, çağdaş müzik, opera, tiyatro, bale, heykeltıraşlık  gibi güzel
sanatlara gerek duyulmadığı, faaliyetlerinin kısıtlanmaya çalışıldığı bir ortamda;
 İnsanlarda mutlu olamaz, her bakımdan gelişmiş, bağımsız ve özgürce düşünebilen
insanlarda, yetişemez, kalkınmada olamaz…
Bu gün maalesef, böylesi günler yaşıyoruz.
TÜRKİYE’DE SORUNLAR, NİYE ZAMANINDA ÇÖZÜLEMİYOR?
Rus savaş uçağı 24 Kasım 2015 tarihinde düşürüldü. Aradan 38 gün geçti. Bir ayı aşkın
zamandır, enerji sorunlarının çözümü konusunda, yukarıda da değindiğim üzere, Televizyon kanalları ve CHP kanadı ile irtibat kurup, sorunu Türkiye’nin gündemine taşımaya çalışıyorum.
Ama henüz, bir sonuç alamadım.
4 Ocak 2016’dan itibaren, kaldığım yerden tekrar başlayacağım.
                Bir Avrupalı ile aramızda ki en önemli fark şu:
                Eğer gelişmiş Batı devletlerinde teknik, ekonomik, ya da herhangi bir konuda bir sorun varsa; Yetkililer, o sorunu çözecek uzman kişileri arar bulur ve sorun çözülür.
          Türkiye’de ise çoğu kez;
Sorunu çözecek kişi, yetkilileri arayıp bulmaya ve sorunu bu şekilde çözmeye çalışır. Uzman olmak ve sorun çözmek çok kolaymış gibi, birde ricacı durumuna düşer.
NİÇİN OLMAMIZ GEREKEN YERDE DEĞİLİZ?
Bu konuda 8 Makale yazdım.
Eğer Anayurt Gazetesi-Ahmet YALVAÇ-Niçin olmamız gereken yerde değiliz. yazar ve enter tuşuna basarsanız, makaleler1-2-3…8 önünüze gelir.
Bizim kültürümüzü, yetişme tarzımızı ve genetik yapımızı, göz önünde bulundurmadan, bu soruların, doğru cevabını bulmak, maalesef mümkün değil.
KÖKLER VE DEĞERLER
Bu, Prof. Dr. Hasan KÖNİ’nin bir zamanlar, bir TV’de yaptığı bir programın adı.
Aklın, bilimin yolu birdir derler ya, O’da benim söylediğime benzer bir şeyler söylüyor. Hasan Hoca şu konuya dikkat çekiyor:
Eğer bizim Toplumumuzda geri kalırsanız, tekme atarlar, öne geçerseniz, ayağınızdan çekerler.
Sonuç itibarıyla geri de kalmayacaksın, ileri de gitmeyeceksin!
İdare-i maslahatçı olmak…
Hasan Hoca devam ediyor; bu husus, Bilim Adamı da olsa, değişmiyor…
EĞER ŞU AN İTİBARI İLE İSLAM ÜLKELERİ; BİLİM VE TEKNOLOJİ ALANINDA, BATIDAN GERİDE İSELER, BUNA NE DİYECEĞİZ?
Elhamdülillah, hepimiz Müslüman’ız.  AKP İktidara gelmeden önce de, Müslüman’dık.
Bu nokta da  sistem olarak, kendilerine Dini ve İslam’ı referans alan Yöneticilere, şu soruyu sormak lazım:
Çocuklarınızı, İslami kuralların yoğun olarak kullanıldığı, İran, Afganistan, Suudi Arabistan, ya da  Endonezya değil de, niçin, Almanya, İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri gibi Hıristiyan gelişmiş Batı ülkelerine,yüksek eğitim için gönderiyor sunuz?
Bu soruyu, sıradan vatandaşlarımızın da sorması lâzım.
ORTADOĞU’DA LİDER BİR ÜLKE  OLDUĞUMUZ, ,BÜYÜK BAŞARILAR  KAZANDIĞIMIZ ,İDDİA EDİLİYOR AMA BU ESKİDENDİ, ŞİMDİ DEĞİL…
Rus savaş uçağının, Türk F-16’ları tarafından düşürülmesinin ardında, Amerika Birleşik Devletleri’nin olduğu, artık çoğu kanaat önderi ve siyasetçi tarafından da dile getiriliyor.
Bu noktada Türkiye’nin anahtar ülke olmasını önlemek açısından, Rus savaş uçağının düşürülmesi istendiği,
Artık böylece, Türkiye’nin Ortadoğu’da oyun kurucu olmaktan çıkarıldığı yorumu yapılmaktadır.
Zira  Amerika Birleşik Devletleri artık Suriye politikasını, Rusya ile anlaşarak belirlemek istediği anlaşılıyor.
Musul’da Başika  Kasabası’na tanklarımızı ve komandolarımızı gönderdik ama
Amerika Birleşik Devletleri istediği için, geri çekilmek zorunda kaldık…
13 Yıl öncesinde, terör yoktu. Şimdi Güneydoğu Bölgemiz, savaş alanı gibi
Vatandaşlarımızdan, polis, asker  gibi güvenlik güçlerimizden, nerede ise her gün, ölenler oluyor.
Türkiye Demokratik, laik Cumhuriyet ilkeleri doğrultusunda idare edilirken;
Böylesi sorunlar yoktu.
Şimdi, eskiden Ortadoğu’da, özellikle Irak’ın ABD tarafından işgal edilmesi sonrasında, her gün görmeye alışık olduğumuz;
Falanca yerde canlı bomba patladı, şu kadar insan öldü…
Irak’ta yaratılan otorite boşluğu ve kargaşa sonucunda;
1,5 Milyon’dan fazla insan öldü…
Şimdi Türkiye’de, her geçen gün, bir Ortadoğu ülkesi olmaya doğru gidiyor.
Tehlike de, burada zaten…
Yanlış dış politika nedeniyle, Ortadoğu’da dışlanmamızın haricinde;
Birde 3 Milyon’a yakın Suriyeliyi de kucağımızda bulduk.
Onlara 8 Milyar Dolar, ya da biraz üzerinde para sarf edildiği, söyleniyor.
Suriyeli diye adlandırılanların hepsinin savaştan kaçanlar olduğunu da, söyleyemeyiz.
Bunların içinde hırsızı, uğursuzu, teröristi; muhtemelen ne ararsan var…
Rusya ile tırmanan siyasi gerilimin faturasının, 9 Milyar Dolar olduğunu, Maliye Bakanı açıkladı.
Bütün bu olanları, yaşananları yok sayıp, Türkiye’yi 2023’e nasıl taşıyacaklarını, ballandıra, ballandıra anlatmaya çalışıyorlar…
Eğer bu gün, geldiğimiz nokta bu ise;
2023’te ne hale geleceğimizi, siz düşünün!...
Öncelikle saf ve iyi niyetli vatandaşlarımızın uyanması ve doğru yönde bilgilendirilmesi lazım..
Saygılarımla 1 Ocak 2016 Cuma
                                        Makine Yüksek Mühendisi
Enerji Uzmanı, Gazetec -Yazar