30 Ağustos 2016 Salı

DARBE GİRİŞİMİ SONRASINDA, YAŞANAN YENİ GELİŞMELER…

DARBE GİRİŞİMİ SONRASINDA,
YAŞANAN YENİ GELİŞMELER…
Sevgili Okurlar, Darbe girişimi, 15 Temmuz 2016 Cuma günü akşam başlamıştı. Şimdi aradan,42 gün geçti…
Darbe sonrasında yaşananları ve Hükümet’in uygulamalarının, Yasa ve Anayasa hükümlerine uyup-uymadığı konusunda, bir şeyler söylemeye devam edeceğiz ama
Öncelikle Türkiye’nin gündemine giren yeni konular hakkında, kısa bir özet sunmak istiyorum.
Bazıları şunlar:
1-26 Ağustos 2016 Cuma günü, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın da, katılımıyla;
3. Boğaz köprüsü, hizmete açıldı. Milletimiz için, hayırlı ve uğurlu olmasını dilerim.
Başlıca teknik bilgiler şöyle:
Genişliği 1408 Metre, uzunluğu 2164 Metre.
Bu itibarla adı Yavuz Sultan Selim köprüsü olan, 3. Boğaz Köprüsü’nün, Dünya’nın en geniş asma köprüsü olduğu söyleniyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN , BU Köprü ile ilgili olarak, şöyle demiş:
Bizi kıskanıyorlar…
Bu yaklaşım, belki doğru olabilir ama ben burada, işin diğer yönü ile ilgili olarak bir şeyler, söylemek istiyorum.
1-Bu köprünün bağlantı yolları, İstanbul’un su kaynakları olan ve hava kirliliğinin önlenmesinde çok önemli katkıları olan Kuzey ormanlarının tahrip edilmesine ve ekolojik  dengenin bozulacağına;
Halkımızın ve ilgili Sivil Toplum Kuruluşlarının bütün itirazlarına rağmen, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN, mutlaka yapılacak dedi ve yapıldı.
Bu köprü için, 2,5 Milyon ağaç kesildiği söyleniyor.
2-Bu Köprünün geçiş yollarının doğayı tahrip ettiği ve fizibilite raporunun da iyi hazırlanmadığı gibi gerekçeler, uluslar arası finans kurumlarının kredi vermek istemedikleri biliniyor…
Köprünün mutlaka yapılması da istendiğinden, yap-işlet-devret modeli ile ve birazda taviz verilmek suretiyle;
IC İçtaş-Astaldi JV ortaklığı tarafından yapılmış.
Maliyeti 3 Milyar Dolar.
Ve iş, Hazine garantisi ile verilmiş; günde 135 Bin araç geçişi üzerinden.
Eğer günde 135 Bin araç geçmez ise; üstünü Hazine ödeyecek.
Bu köprüden günde kaç araç geçtiğini, yakında göreceğiz.
Araç başına şimdilik 9.90 TL…
Anlaşma süresi:10 Yıl 2 Ay ve 20 GÜN…
Osman Gazi Köprüsü, 3.Havalimanı gibi büyük yatırımların da, Hazine garantisi ile verildiğini düşünürseniz;
Bu yatırımlar, Hazine için, büyük bir Kara Delik…
Ve bu yükü ilave vergilerle Halkımız ödeyecek,
Ya da Toprak satışları ve Özelleştirmelerde toplanan paralardan karşılanacak herhalde…
Bu gibi konulara, başka yönlerden, zaten değineceğiz…
Bu gibi mahsurlarda göz önünde bulundurulduğunda;
Astarı Yüzünden Pahalı  bir yatırım olduğu anlaşılıyor….
3-Bir savaş anında, bu gibi köprüler, vurulacak ilk hedeflerdir.
Peki bu Köprülerin korumasını, nasıl yapacağız?..
Bu gibi ulaşım imkânlarını, deniz dibinden tüp geçitlerle yapmak imkânı varken;
Niye köprü yapmakta ısrar ediyorsunuz?...
4- Bu köprüleri biz mi yapıyoruz ki, başkaları, bizi kıskansınlar…
2-CHP LİDERİ KEMAL KILIÇDAROĞLU’NA YAPILAN SUİKAST GİRİŞİMİNİ KINIYORUZ…
CHP Lideri Kemal KILIÇDAROĞLU, Artvin’in Şavşat İlçesi’nden, Ardanuç ilçesi’ne giderken;
Yarıklı köyü girişinde PKK’LI teröristlerce, konvoyun güvenliğini sağlayan ve önde giden Jandarma aracına ateş edildi ve çatışma çıktı.
Sonuçta Jandarma aracını kullanan er, Fatih ÇAYBAŞI  şeh,t olurken,2 Astsubay da, yaralandı.
Konvoyda ölen, ya da yaralanan olmazken;
Şans eseri ve Jandarmaların, karşı mücadelesi sonucu, Kemal KILIÇDAROĞLU da,
Mutlak bir ölümden dönmüş oldu…
Hatırlanacağı üzere Kemal KILIÇDAROĞLU;
Cami de, Bir şehit cenazesine katıldığı sırada,
Başbakan Binali YILDIRIM’ın yanına giden birisi, O’nunla biraz konuştuktan sonra, Kemal KILIÇDAROĞLU’na yaklaşmış ve önüne mermi bırakmıştı…
Böylesi bir girişimin, ne anlama geldiği, gayet açık!...
Ve sonuçta, bu kişi sorgulandıktan sonra, serbest bırakılmıştı…
Bu 2 olay arasında, bir bağlantı kurmak doğru olmasa da;
Şu soruyu soralım;
Eğer Sayın KILIÇDAROĞLU, ya hayatını kaybetseydi?
O zaman insanlar, ne düşünürdü?..
İnsanların  Ağzı Çuval Değil ki Büzesin!...
Bu son suikast girişiminde de görüldüğü üzere;
Resmi Kişilerin bu gibi yaklaşımları, suç işlemeye yatkın kişileri, cesaretlendirir…
Dolayısıyla Devleti Yönetenler;
Herkese eşit mesafede olmalı,
Güvenlik zafiyeti yaratacak hareket, davranış ve düşüncelerden, her zaman uzak durmalıdır.
Ve nihayet, Toplumda tanınmış kişilerin can güvenliğinin sağlanması konusunda;
Bilhassa çok daha titiz davranmalıdır…
Sık sık Birlik ve Beraberliğe vurgu yapıyoruz ama
Eğer Kemal KILIÇDAROĞLU öldürülmüş olsaydı,
Çok büyük karışıklıklar olurdu…
Yabancılarında amacı, bu zaten…
3-22  AĞUSTOS  2016, GAZİANTEP’DE Kİ SON PATLAMA…
Gaziantep’te bir düğünde, Kına Gecesi ‘n de;
12 Yaşında bir IŞİD militanı bir çocuğun, üzerindeki patlayıcıları, patlatması sonucunda;
29’u Çocuk, 54 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 70 kişi de yaralanmıştır.
23 Ağustos 2016 Salı, BİR GÜN Gazetesi, ilginç tespitlerde bulunmuş…
İşte Ülkemizde Cihatçılar tarafından kuşatılmış Kentler;
IŞİD, uzaklarda değil, içimizde
Birçok İl de, IŞİD mahalleleri oluştu. AKP, sınır geçişlerine seyirci kalınırken, cezasızlığı da, esas aldı. Gaziantep dışında, Ankara, Konya, Kilis ve Adıyaman’da; IŞİD mahalleleri bulunuyor.
Bu gibi konularda, daha önceleri, değişik zamanlarda meydana gelen patlamalar vesilesiyle;
Benzer şeyler söylendi, Yetkililer uyarılmak istendi ama
Geldiğimiz nokta itibarıyla, işlerde bir düzelme, maalesef yok…
4-SONUNDA SURİYE’YE DE GİRDİK…
ABD Bakan Yardımcısı Joe  BİDEN’in Türkiye’yi ziyareti öncesinde;
TSK 22 Ağustos 2016 Pazartesi akşamı;
Suriye’deki PYD’nin Askeri Kanadı YPG’’nin Menbiç’te  konuşlanmış mevzilerini,20 defa top atışı ile vurdu…
Ve nihayet,24 Ağustos 2016 Çarşamba günü, Türk Silahlı Kuvvetleri TSK;
Biri Dinci, öbürü Bölücü, 2 terör örgütüne dur demek için, Suriye topraklarına girdi.
Askerlerimize başarılar diliyoruz.
TSK Birliklerinin Suriye’ye girdikten kısa bir süre sonra, IŞİD militanlarının, ortadan kayboldukları, söyleniyor,
Nereye kaçtıkları da, bilinemiyor…
TSK, CERABLUS’a girmek suretiyle;
Tamamlanmak üzere olan Kürt koridorunu, şimdilik önlemiştir.
Ama iş, sadece Cerablus’un İŞİD’den temizlenmesi değil;
Güney sınırımızın, eskiden olduğu gibi, yeniden güvenilir hale getirmek için;
Buraların; Fırat’ın Batısı, Doğusu ile, her tarafın tümüyle, terörist unsurlardan, temizlenmesi lazım…
Bu da, öyle kolay bir iş değil. Zira bu işin arkasında Amerika Birleşik Devletleri ABD var,
Ve Akdeniz’e varmaya bu kadar yaklaşmışken;
Bir Kürt Koridor açma girişiminden, kolay kolay vazgeçmez…
Keşke AKP İktidarı ve o zaman Başbakanlık Koltuğu’nda oturan ve şimdinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN;
Suriye Lideri Beşar ESAD’I ve Suriye’yi Çantada Keklik sanıp, Amerika’ya ya güvenip, devirmek istemeydi…
Bizim Suriye ile Beşar ESAD ile, ne sorunumuz vardı?...
Türkiye’nin,  Rus savaş uçağını düşürmesinden sonra, bozulan ilişkilerin;
Yeniden düzeltilmek istenmesi ve oluşan yakınlık vesilesi ile
TSK’nın Suriye’ye girmesinde, Rusya rahatsızlık duysa bile, engel olmak istemediği, işleri biraz kolaylaştırmıştır.
Suriye Yönetimi ise, kendilerinden habersiz olarak, topraklarına girildiği için, Türkiye’yi protesto etmiştir.
Eğer Türkiye önceden Suriye, Rusya ve İran ile görüşüp, mutabakat alınsaydı, daha yararlı olurdu.
Burada sorulması gereken, çok önemli bir soru var.
TSK, Tanklar ve diğer Zırhlı Birlikler eşliğinde Suriye topraklarına girerken;
Türkiye’de kamplarda tutulduğu anlaşılan 5000 ÖSO militanını da, yanlarına alarak götürmüşlerdir.
Deniliyor ki, TSK;
IŞİD’den temizlediği yerlere, Özgür Suriye Ordusu diye adlandırılan ÖSO militanlarını yerleştirdiği söyleniyor.
Peki bu ÖSO militanları, kimlerden oluşuyor?
Türkiye kala kala, bu terörist gruplara mı kaldı?
Yetkililerin, bu konuda, Halkımıza tatmin edici bir açıklama yapması lazım….
Suriye Hükümeti’nin de temel itirazı, buradan kaynaklanıyor…
Cerablus’tan, bir terörist grubu çıkartıyorsun, yerine başka bir terörist grubu yerleştiriyorsun.
Demek ki biz, sadece savaştan kaçan Suriyelileri değil, bir yığın teröristi de, yıllarca beslemişiz…
Hâlbuki Türkiye, IŞİD’den temizlenen CERABLUS da, örneğin 1 Milyon Suriyeli Arp ve Türkmen’İ yerleştirse ve orada, güvenliklerini de sağlasa;
Daha iyi olmaz mıydı?..
Herhalde o zaman;muhtemel bir Milletvekili seçiminde, oy kullanacak,Suriyelilerin, sayısında bir azalma olurdu herhalde?..
5-GÜNEY SINIRIMIZIN, TERÖRİST UNSURLARDAN TAMAMEN TEMİZLENMESİ İÇİN;
SİYASİ HESAPLAR BİR TARAFA BIRAKILMALI, ABD’Yİ DE KARŞIMIZA ALMAK PAHASINA;
ESAD’LA, RUSYA VE İRAN İLE İŞBİRLİĞİ YAPARAK;
BU İŞ MUTLAKA SONUÇLANDIRILMALIDIR…
Böylesi bir yol izlenirse hem Güney sınırımız tamamen güven altına alınmış olur;
Hem de o zaman, 3 Milyon Suriyelinin büyük bir kısmı da,kendi ülkelerine dönmüş olur, böylece Türkiye,büyük bir masraftan ve gelecekte yaşanacak başka sorunlardan da, kurtulmuş olacak…
Şimdi yeniden Darbe girişimi konusuna giriyoruz.
DARBE GİRİŞİMİNİ ATLATTIK AMA…    
SONRASINDA YAŞANAN UYGULAMALAR İÇİN;
KAYGILARIMIZ, ENDİŞELERİMİZ VAR…
VE BU KONUDA;  DEVLETİ VE HÜKÜMETİ YÖNETENLERE,
SİYASİLERE VE HALKIMIZA,
ÖNERİLERİMİZ, SÖYLEYECEKLERİMİZ VAR…      
Sevgili Okurlar, 29 Ağustos 2016 Pazartesi günü itibarıyla, başarısız darbe girişiminin yapıldığı 15 Temmuz 2016 Cuma gecesinden bu yana, aradan;44 gün geçmiş…
Başarısız bu darbe girişimi vesilesi ile daha önce Türkiye’nin gündeminde olan, birçok konu ve sorun da, bu güne kadar hep gördüğümüz üzere unutuldu, ya da önemini kaybetti ama
AKP iktidara geldiği 3 Kasım 2002’den bu yana, nerede ise her hafta yeni bir konu ve yeni bir sorun ortaya çıkıyor ve biz bu sorunları, konuşup, tartışamadan, başka bir konu ve sorunla karşılaşıyoruz
Ve 14 yıl, bu şekilde akıp gitti..
Bu noktada şu önemli hususu hatırlatmak isterim:
Sorunlar ne olursa olsun;
Başta Ekonomi, İşsizlik olmak üzere, mevcut iç ve dış sorunları da, görmezden gelmeyeceğız, onları halletmemiz gerektiğini, unutmayacağız…
Türkiye’nin güvenliği diyoruz da;
2004’ten itibaren, Yunanistan Ege’de bulunan 17 Adamızı işgal etti,
Kıbrıs’ta Türkiye’den taviz verilmesi isteniyor…
Doğu Akdeniz’de, bizim Münhasır Ekonomik Bölgemizde petrol ve doğal gaz arma çalışmaları yapılıyor ve buralarda bulunan doğal gaz, bize satılmak isteniyor…
Bunları görmezden mi, geleceğiz?
Bunların her biri, ayrı bir yazı konusu…
Şimdi başarısız Darbe girişimi çok gerilerde kaldı ama
Biz bu konuda;
AKP Hükümeti’nin ve O’nun  fiili Lideri konumundaki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın;
Darbe sonrasındaki uygulamalarında;
Mevcut Anayasa ve Yasalara uyulup, uyulmadığı konularında da, bir şeyler söylemeye çalışacağız…
Ve en önemlisi de, Muhalefet Partilerinin, kendi, görev alanlarında olan bazı konularda;
Görevlerini yeterince yapıp yapmadıkları konusunda da;
Basında yer alan haberlerin de ışığı altında bir şeyler söylemeye, bir fikir edinmeye,
Ve Halkımızı aydınlatmaya çalışacağız.
Ele almak istediğimiz başlıca konular şunlar:
1-İSTANBUL YENİKAPI MİTİNGİ; BİRLİK VE BERABERLİĞİMİZİ ORTAYA KOYMASI AÇISINDAN YARARLI OLDU…
İstanbul – Yenikapı Mitingi, 5 Ağustos 2016 tarihinde yapıldı.
Bu Mitinge 5 Milyon kişinin katıldığı söyleniyor ama
Bu rakamın ancak 1 Milyon olabileceğini iddia eden, Gazeteler var. ABD Basını da, katılımın 1 Milyonun üzerinde olduğunu söylüyor.
Daha önceki zamanlarda da, basında yer alan bazı haberlerden de gördük;
Söz konusu Miting, eğer AKP ve özellikle de Recep Tayyip ERDOĞAN için ise;
Şirketlerden, resmi dairelerden, taşıma ve toplama yöntemiyle insanların, meydanlara getirilmesine de, büyük gayret sarf ediliyor...
Rakamlar farklı olsa da;
Gerçek olan; katılımın büyük olmasıdır,
Bu Mitinge AKP’nin dışında; Muhalefet Partileri CHP ve MHP Liderleri ile Teşkilatlarının da resmen katılmaları,
Kalabalığın büyük olmasında, önemli bir etken olmuştur.
Böylece İktidar ve Muhalefet Partileri, birlikte davranmak suretiyle,
Özellikle, Dış Dünyaya karşı, Demokrasiye sahip çıkma noktasında, birlik ve beraberlik mesajları vermek açısından, çok yararlı olmuştur.
Özellikle böylesi bir, Birlikteliğe, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın çok ihtiyacı vardı.
Kemal KILIÇDAROĞLU ve Devlet BAHÇELİ’nin davete icabet etmeleri konusunda, sorun yaratmak istemedikleri
Ve Partileri adına yaptıkları konuşmalarda, polemiklerden uzak durup, Demokrasiye yaptıkları  vurgu;
Çok önemlidir…
Keşke Meçlis’te ki diğer Muhalefet Partisi olan HDP de davet edilip, katılımları sağlanmış olsaydı;
Görüntü tamamlanmış olurdu…
Yenikapı Mitingi’nde;
Siyasi Partilerin bayrak ve amblemleri yoktu.
Mustafa Kemal ATATÜRK Ve Recep Tayyip ERDOĞAN’ın resimleri de, yan yanaydı
Bu itibarla, Yenikapı Mitingi’nden de en kârlı, kim çıktı diye soracak olursanız;
Elbette ki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN dır.
Ve O’nun şahsında Adalet ve Kalkınma Partisi AKP dir
Aslına bakarsanız, başarısız kalan bu Darbe girişiminin; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN ve AKP için bir fırsat yarattığını,
Ve bu fırsattan, baştan sona kadar yararlanıldığını söyleyebiliriz.
Hatırlatmak açısından bu konuyu, kısaca özetleyelim.
15 Temmuz 2016 günü akşam, yani Cumartesi gecesi, geç saatlerde; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın, Halktan sokaklara çıkmasını ve Darbe girişimini önlemelerini istemesi,
Camilerden hep sala verilmesi ve uzun süre, bu uygulamaya devam edilmesi,
Sonra Kutlama şenliklerinin 10 Ağustos 2016 tarihine kadar sürmesi,
Bedava ulaşım imkânları, dağıtılan yiyecek ve içecekler,
Ve sonuçta bu etkinliklerde Mehter marşları çalınması ve böylece Halkta bir coşku ve heyecan yaratılması,
Ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın söylemlerinin verilmesi,
Bilbordlarda ki çoğu, dijital reklamlar ve bu reklamlarda her vesile Cumhurbaşkanı’na atıfta bulunulması,
Vatan, Bayrak, Millet, Birlik, Beraberlik gibi, Millet’çe ihtiyacımız olan söylemlere yer verilmesi,     
Sonuç itibarı ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ı;
Taraftarlarının ve Halkın önemli bir bölümünün nezdinde;
Darbeyi önleyen Kahraman algısını yarattığını, söyleyebiliriz…
Bu husus, Cumhurbaşkanı açısından olduğu kadar, O’nun Partisi AKP adına da, elbette gelecek adına; Önemli bir kazançtır…
Şimdi burada önemli bir konuya değinmek istiyorum.
Bir taraftan insanların, kutlama vesilesi ile meydanlarda toplanmaları özendirilirken;
Bu toplantılara katılmayan, aleyhte beyanat verip, şov olduğunu söyleyen sanatçılara, nasıl bir muamele yapılmış, bir görelim.
16 Ağustos 2016 Cumartesi; 
BİR GÜN Gazetesi
AKP İktidarının ilan ettiği OHAL;
Konserlerin iptal edilmesinden,
Tiyatro oyunlarının engellenmesine,
Grevlerin yasaklanmasından, inanç merkezlerinin kapatılmasına kadar, bir çok alanda etkisini hissettiriyor….
Sıla’nın konserleri, iptal edildi…
Gerekçe çok ilginç.
YENİKAPI Mitingi’ne katılmama yönünde görüş beyan etmiş.
Sonrasında İstanbul, Ankara, Bursa ve Kayseri’deki konserleri, iptal edilmiş.
Büyükşehir Belediyesi’nden yapılan açıklamaya göre Sıla GENÇOĞLU;
HALKIN Darbe girişimine karşım yaptığı mücadeleyi, şov olarak nitelemiş…
2- YENİ KAPI MİTİNGİ VESİLESİYLE BİR ARAYA GELEN İKTİDAR VE MUHALEFET PARTİLERİ CHP VE MHP’İLE
 CUMHURBAŞKANI ARASINDA BAŞLAYAN OLUMLU VE YUMUŞAK HAVANIN;
BAŞTA OHAL KARARNAMELERİ VE BAŞKA NEDENLERDEN DOLAYI;
UZUN SÜRMEYECEĞİ ANLAŞILMIŞTIR.
Türkiye’de bir Başbakan var ama Kontrolün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’da olduğunu görüyoruz.
Her şey, O’nun iki dudağı arasında…
Aradan geçen süre içerisinde gördük ve anladık ki;
AKP, Başarısız Darbe girişimini, fırsat bilip, Meclisi Devre dışı bırakmış,
Anayasa değişikliği gerektiren çok önemli Konularla,
Meclis’te Kanunla halledilecek, bazı önemli konular da;
OHAL Kararnameleri ile oldubittiye getirilmiştir.
Başlıca şunlar:
1-Askeri Liselerin kapatılması,
2-Kurmay Subay Okulları’nın kapatılması,
3-Harp Okulları’nın kapatılması,
Yerine Milli Savunma Üniversitesi’nin kurulması,
İmam Hatip Liseleri’nden mezun olanların da, bu Üniversiteye girişlerinin sağlanması
4-Kuvvet Komutanlıkları’nın Milli Savunma Bakanlığı’na Bağlanması,
5-Genel Kurmay Başkanı’nın Cumhurbaşkanına bağlanması,
6 Daha önceleri, Başbakan ve Cumhurbaşkanı, Yüksek Askeri Şura (YAŞ) Üyeleri idiler.
Şimdi Milli Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı, Dışişleri Bakanı, Adalet Bakanı ve Başbakan Yardımcıları da dahil olmak üzere;
Sivil üye toplam 8'e çıktı.
Asker üyeler ise: Genel Kurmay Başkanı, Kara-Hava ve Jandarma Genel Komutanı olmak üzere 4 üye'ye indi.
Bu Türk Silâhlı Kuvvetleti (TSK) siyasallaşması değilse, nedir?
7- ASKERİ Birliklerin şehir dışına çıkarılması,
İstanbul’da ve Ankara’da bazı kışlaların taşınmasına başlandı bile…
Tabi ki bu gibi konularda, niye acele edildiğini sormak lazım…
Sadece Ankara ve İstanbul’da şehir içinde kalan Askeri Birliklerin arazilerinin parasal değerlerinin çok yüksek olduğu, Milyarlarca para tuttuğu da, göz önünde bulundurulursa;
Askeri Birliklerin şehir içinde kalan arazilerinin, güncel fiyatlarının, astronomik rakamlara
ulaştığı söylenebilir…
Bence işin başka bir boyutu da şu:
Uygulanan yanlış politikalar sonucu, ekonomi durma noktasına geldi, masraflar artı,
Ödenmesi gereken borçlar var,
Sadece Suriyelilere yapılan masrafın, 11 Milyar Dolar olduğu söyleniyordu.Şimdi bu rakamın, daha  yukarılarda olmalı….
Sonuçta şehir içinde kalan Askeri Birliklerin, şehir dışına taşınmasının adı ne olursa olsun;
Boşalan arazilerin, imara açılacağı, ya da birilerine satılacağıdır.
Bu gibi konular, suistimale de, son derece açık konulardır.
 Ben, bütçe açığının bir kısmını, bu gibi toprak satışları ile kapatılmak istendiğini, düşünüyorum.
Askeri arazilerin, en azından bir kısmının, yabancıların eline geçmeyeceğini, kim garanti
edebilir?
Bu gün Hatay torağının, yarısından fazlasının, Yabancıların eline geçtiği biliniyor.
Günümüzde Suriye’de koridor açma konusunda, dönen dolapları, göz önünde bulundurduğumuzda;
Orta ve uzun vadede, Hatay toprağını, elimizde tutabileceğimizin, bir garantisi var mı?...
Toprak ve toprak satışları, ayrı bir yazı konusu…
Başbakan Binali Yıldırım, Tankların şehrin içinde, ne işi var diye bağırıyordu.
Peki Genel Kurmay Başkanlığı’nın da, şehrin dışına taşınacağı söyleniyor.Peki, buna ne diyeceğiz?..
Yetkililerin burada, unuttukları, ya da göz ardı ettikleri çok önemli birkaç husus var.
Birincisi, askeri birlikler ve askeri hava alanlarının yeri tespit edilirken;
Tehlike unsurları, göz önünde bulundurulur, gerektiğinde bir Birliğin başka bir yere intikali ve başka detaylar da, göz önünde bulundurulur ve yer seçimi, ona göre yapılır.
Sivil Yöneticiler, bunu nereden bilecek?...
Diğer bir husus ta şu:
Örneğin İngiltere’de Genel Kurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıkları;
Meclis’in yanın da bulunuyor.
Tabi ki Başkent Londra’nın dışında da, Askeri Birliklerin olduğu, söyleniyor.
Fransa’da, Genel Kurmay Başkanlığı ile Kuvvet Komutanlıklarının, Paris’te en güzel ve çok işlek
bir Cadde, Şanzalize ‘de olduğu söyleniyor.
Amerika Birleşik Devletleri’nde Genel Kurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıkları’nın;
Savunma Bakanlığı, PENTAGON’un içinde olduğu söyleniyor.
Washington’un dışında, başka şehirlerde de, askeri birliklerin olduğu, belirtiliyor.
Tabi ki bizim insanımız, araştırmaya meraklı olmadıklarından;
Çoğu siyasetçinin söylediklerine, aynen inanıyor.
Siyasiler de, Halkımızın bu özelliğini bildiklerinden, çoğu kez, konuyu çarpıtıyorlar.
Yukarıda sıraladığımız hususlar;
Kışlaya Siyasetin girmesine neden olacağı,
Sonuç itibarıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Dosta güven,
Düşmana korku veren bir yapı olmaktan çıkıp zayıflayacağı muhakkak…
Eğer bu kararlardan vazgeçilip, biran önce, eski yapıya dönülmezse;
Bu gün TSK, içine yerleşmiş Fetöcü Subaylardan kurtulmuş olsa bile;
Belki 10 yıl sonra, başka bir Dini Cemaatin etkisi altına girecektir.
Bu itibarla, TSK’nın yapısıyla, genleriyle oynamak, sadece;
Türkiye üzerinde emelleri olan, Yabancı güçlerin, ekmeğine yağ sürer…
Bu gibi şeyler; bir Siyasi partinin, tek başına yapacağı şeyler, asla değildir.
Bu husus bir Anayasa değişikliği gerektirir.
Bu itibarla, bir Anayasa değişikliği olmadan, TSK’nın yapısıyla oynamak bir suçtur.
9-BU NOKTA DA, CHP ve MHP’NİN;
ANAYASA MAHKEMESİ’İNDE İPTAL DAVASI AÇMALARI GEREKİR…
MHP Lideri Devlet BAHÇELİ ve MHP için bir şey, söyleyemeyiz ama
Bu noktada CHP Lideri Kemal KILIÇDAROĞLU’na,
CHP Yönetimi’ne ve CHP Milletvekillerine, büyük bir görev düşüyor…
Ayın Kemal KILIÇDAROĞLU, bu konuyu, Anayasa Mahkemesi nezdinde şikâyet
edebileceklerini söylüyordu ama
Zaman geçirmemek açısından, hemen gereğini yapmak gerekiyor.
Ana Muhalefet oldukları için, Kurumsal olarak, Anayasa Mahkemesine, doğrudan müracaat
Edebiliyorlar
Milletvekili sayısı önemli değil…
Ama CHP Yönetimi, Kurumsal olarak müracaat etmezse;
O zaman Toplamda 110 Milletvekili’nin imzası gerekiyor.
Bu 110 Milletvekili, Karma da, olabilir…
Bu konuda işi, Kemal KILIÇDAROĞLU ve CHPYönetimi’nin keyfine de, bırakmamak lazım.
CHP Tabanının, Yukarıyı sıkıştırması lazım…
10-ÖZELLEŞTİRMEYE 100 ÖZEL KURUM:
Bu da Kanun Hükmündeki Kararname ile
Özel bütçeli bazı Kamu kuruluşlarını taşınmazlarının satılması için;
Özelleştirme İdaresi’ne devir edilmesini öngören bir Kararname.
14 Ağustos 2016 Pazar, Hürriyet Gazetesi; yukarıdaki başlığı atmış.
13 Ağustos 2016 Cumartesi günü, TBMM-Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edilen bir
Tasarıya göre;
ATATÜRK Orman Çiftliği arazisi,
ATATÜRK Kültür Merkezi,
Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu… gibi Kurumların taşınmazlarının ;
Devlet İhale Kanunu Hükümlerine uyulmadan;
Özelleştirme İdaresi tarafından, kendi mevzuatına göre satılabileceği ifade edilmektedir…
Tasarı Komisyon’da kabul edildiğine göre;
Yakında Meclis’te de, kabul edilir herhalde
Bu konuda yorumlar şöyle:
CHP İstanbul Milletvekili Aykut ERDOIĞDU,nun yorumunu şöyle özetleyebiliriz:
Eğer bu tasarı kanunlaşırsa;
Devleti bile satabilirsiniz.Böylesi bir Kanun, Anayasa’ya da aykırı olur.
Diğer bir CHP Milletvekili Musa ÇAM ise şöyle diyor:
Peki Mustafa Kemal AT6ATÜRK’ün  İş Bankası’ndaki hisseleri, ne olacak?...
Görüyorsunuz ya, Devlet’in elinde son kalan mal varlıkları da satılıp, birilerinin eline geçecek…
Toplanan paralarla da;
Herhalde yine bütçe açığının kapatılmasında kullanılacak…
Diğer bir endişede şu:
Eğer bu taşınmazlar ve söz konusu, şehir içindeki Askeri araziler Yandaşların eline geçerse;
İktidar aracılığı ile yeni zenginler türer,
Ve olası bir Milletvekili seçiminde;
Devlet’ten ihale alan bu zenginler;
Herhalde, AKP’nin seçim havuzuna, biraz para atarlar herhalde…
Muhtemelen yakında olası bir seçim için,
AKP adına bir avantaj sağlayabilir…
11-Resmi Gazetede yayınlanan 671 sayılı OHAL yasasına göre;
38 Bin Mahkûm şartlı tahliye ile serbest kalıyor;
Ceza ve Güvenlik Tedbirleri Kanunu’na, geçici bir madde eklenerek.
Buna şartlı, denetimli tahliye de, diyorlar.
Bu OHAL yasasından, 1 Temmuz 2016 tarihine kadar, suç işlemiş olanlar, yararlanacak.
Bu Kanun Hükmündeki Kararname’den, Adli suç işleyenler yararlanıyor.
Adam öldürme, yaralama, hırsızlık, tecavüz…gibi suçlardan, hüküm giymiş olanlar,
yararlanıyor.
Ama Siyasi suçlular ve içerideki Gazetecilerin, bu Kararnameden, yararlanamayacaklarına da, işaret ediliyor
 Söylenildiğine göre;
Yeni tutuklananlar ile, Hapishanelerde yer kalmamış
Böylesi bir uygulama ile tahliyesine 2 yıl kalanlar yararlanıyor.
Burada başka detaylar var ama
Konumuz bu olmadığı için, bu kadar açıklama ile yetiniyoruz.
Burada özellikle şu hususa da vurgu yapmamız lazım:
Böylesi önemli bir konunun;
Kanun Hükmündeki Kararname ile yapılması da
Elbette doğru değil…
Meclis’te tartışılıp, Kanun çıkartılsa, daha doğru olurdu.
Bu gibi oldubittiler de;bizlere, bir erken seçimi işaret ediyor.
12-22 BİN 341 MÜHÜR
Bu başlığı; 24 Temmuz 2016 Pazar günü, Aydınlık Gazetesi atmış
Ve haber, şöyle devam ediyor:
OHAL Yasası’nın yürürlüğe girmesinin ardından;
FETÖ’nün tasfiyesine yönelik, ilk Kararname yayınlandı.2341 kurum ve kuruluşa elkondu…
Resmi Gazete’de yayınlanan karara göre;
35 sağlık kurum ve kuruluşu,
1043 Özel öğretim kurumu; özel öğrenci yurdu ve pansiyonu,
Bin 229 vakif ve dernek
,19 Sendika ve Konfederasyon ile
15 Vakıf Yüksek Öğretim Kurumu kapatıldı.
Bu Kurum ve Kuruluşların, mali değerinin, 1 Milyar Dolar’ın üzerinde olduğuna da, vurgu
yapılıyor.
Eğer bu Kurum ve Kuruluşlara, teröre destek verdikleri gerekçesiyle, el konulursa;
Fazladan bir gelir kaynağı olabileceği de, anlaşılıyor.
Kayseri’deki BOYDAKLAR’ın fabrikasına el konulduğu ve Kayyum atandığı haberini, duymuştum.
Bu gibi konular, çok hassas ve ince konular.
Şartlar ne olursa olsun; Hak ve Adaletten şaşmamak lazım…
Yeni mağdurlar yaratmamak lazım…
3- ADALET VE KALKINMA PARTİSİ AKP;
DARBEYİ ARAŞTIRMA KOMİSYONU’NA, NİYE GEÇ ÜYE VERDİ?....
18 Ağustos 2016 Perşembe. SÖZCÜ Gazetesi, bu habere göre;
, 15 Temmuz 2016,başarısız darbe girişiminden sonra; Meclis’te, Darbe’yi Araştırma
Komisyonu’nun kurulmasına karar verilmiş. CHP, MHP ve HDP; Komisyon Üyelerini belirlemişler.
Komisyon’nun çalışmalara başlayabilmesi için;
Adalet ve Kalkınma Partisi AKP,nin de Üye vermesi gerekiyordu…
Belli ki işi oyalamak istiyor, ya da bazı şartları, bazı hesapları var…
CHP Lideri Kemal KILIÇDAROĞLU, bu konudan rahatsızlık duyuyor ve nedenini de, Başbakan
Binali YILDIRIM’a soruyor ve ekliyor.
Bu işin Siyasi ayağı da araştırılmalı…
KILIÇDAROĞLU, bu konuda çok haklı…
Zira 15 Temmuz 2016 Cuma günü, MİT Müsteşarı Hakan FİDAN;
Darbe girişimi olacağını, saat 15’te öğreniyor ve saat 16 da da, Genel Kurmay Başkanlığı’na
giderek, Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Hulusi AKAR’ı bilgilendiriyor…
Sonuçta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN, Darbe girişimini, Eniştesinden,
Başbakan Binali YILDIRIM ise, Korumalarından ve Akrabalarından öğreniyor…
Bu noktada sorulması gereken soru şu:
Ortalık henüz günlük güneşlik iken;
Tanklar henüz Kışlalardan çıkmadan,
Uçaklar hava alanlarından, havalanmadan önce, önlem alınıp, engellenemez miydi?..
Bu gibi sorular, hala cevapsız ve kimse, tam olarak, bir şeyler söyleyemiyor…
Başka bir konu da şu:
FETÖ’ye destek verdikleri, ya da FETÖCÜ oldukları iddiasıyla insanlar, sorgusuz-sualsiz tutuklanıyorlar…
Ama Meclis’te AKP Grubunda çok sayıda Fethullah GÜLEN Cemaati yanlısı Milletvekilinin olduğu iddia ediliyor.
Peki bunlar için, niye bir işlem yapılmıyor, ya da yapılamıyor?..
4-MİT, FETÖ’CÜ ASKERLERE, TEMİZ RAPORU VERMİŞ…
3 Ağustos 2016 Çarşamba, SÖZCÜ Gazetesi
Ve Gazete devam ediyor: Hainlerin TSK’ya  nasıl sızdıkları da, böylece anlaşıldı.
YAŞ’ta terfi edecek Askerler ile ilgili istihbarat raporları olumlu çıkınca, Ordu’ya sızan kripto, FETÖ’cülerin yükselişinde sakınca görmemiş…
Yani burada anlatılmak istenen şu:
Genel Kurmay Başkanlığı, işi sağlama almak açısından, birde; MİT’in istihbarat yapmasını istiyor.
Ve MİT ise, FETÖ’cü olduğu bilinen Subaylar çin; temiz raporu gönderiyor.
Peki, bu kadar vukuatı olan MİT Müsteşarı, Hakan FİDAN;
Hala niye yerinde duruyor?...
5-SONUÇTA AKP’DE DARBEYİ ARAŞTIRMA KOMİSYONU’NA UYE VERİYOR AMA!...
Aradan bu kadar zaman geçtikten sonra, Meclis;
Darbeyi Araştırma Komisyonu’na Aday gösterilen Milletvekillerini;
20 Ağustos 2016 Cumartesi gecesi saat 22.58’de oylayarak, kabul etti.
Komisyon’a AKP 9, CHP 4,MHP ve HDP ise 1er, Milletvekili veriyorlar.
AKP’nin Komisyon’a vermek isteği üyeler de, bu şekilde belli oldu ama
AKP’li Grup Başkan Vekili Ayşenur BAHÇEKAPILI;
Meclis’in tatile girmesi vesilesi ile Organ seçiminin ve Komisyon’un çalışmaya, tatil sonrasında başlayacağını, bildirdi
Burada AKP adına seçilen Milletvekillerinden, Sosyal Medya’ya da yansıyan, çok ilginç bir isim var:
AKP İzmir Milletvekili Hüseyin KOCABIYIK…
15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu’nun başkanı da, belki bu kişi olur.
Hüseyin KOCABIYIK’ın  Fethullah GÜLEN’e çok yakın olduğu söyleniyor…
Hüseyin KOCABIYIK şöyle demiş:
Fethullah GÜLEN;
Son 1000 yılın, en büyük ,Türk Büyüğü imiş…
Mutlaka AKP’li, diğer Komisyon Üyelerinin de, ilginç başka özelliklerinin olduğu düşünülürse;
Herhalde böylesi bir Komisyon’dan, doğru ve objektif bir sonuç çıkmayacağını,
Şimdiden var sayabiliriz…
6-CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN, SADECE KENDİSİNE OY VERENLERİN DEĞİL;HERKESİN CUMHURBAŞKANI OLDUĞUNU GÖSTERMELİDİR.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın, bu süreçte;
İstanbul-Taksim Gezi Parkı’nda, Topçu Kışlası’nın ve bir Caminin, mutlaka yapılacağını söylemesi,
Çürümeye terk edilen ATATÜRK Kültür Merkezi’nin yıkılacağına vurgu yapması ve bu konudaki ısrarı;
Bizlere, bu konuda geçmişte yaşanan büyük sorunların, tartışmaların, yeniden başlayacağının, sinyallerini veriyor…
Şimdi geçmişte yaşanan bu konuyu, hafızalarımızı tazelemek açısından, kısaca özetlemeye çalışalım.
27 Mayıs 2013 akşamı, Parktaki ağaçların sökülmesine karşı çıkıp, eylem yapan az sayıdaki bir grup gençle başlayıp,
Sonraki günlerde de devam eden ve Türkiye geneline yayılan,
Polis’in uyguladığı şiddet, orantısız güç, biber gazı, basınçlı su ve hedef alarak sıktığı gaz fişeği nedeniyle,
Genç, yaşlı birçok insanımızın, yaralanmasına ve ölümüne neden olan, Toplumsal olayların;
Yeniden başlamasına, neden olabilir...
Şimdi bu nokta da, şu soruları soralım:
1-Birlik ve Beraberliğimizin en yüksek olduğu bir zamanda,Huzur ve Güvene ihtiyacımız olduğu bir dönemde;
Bu konuyu gündeme getirmenin kime, ne faydası olabilir?...
2-Böylesine hassas bir konuda ısrar sonucunda;
Yenikapı Mitingi’nde, Demokrasiye sahip çıkmak adına davete icabet eden Muhalefet Parti Liderleri, Kemal KILIÇDAROĞLU ve Devlet BAHÇELİ ile
Mitinge katılan bu Partilerin Teşkilat ve taraftarlarını kızdırıp;
AKP ve özellikle de, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN arasında;
Darbe girişimi öncesindeki eleştiri ve gergin süreci, yeniden başlatırsa, bunun sorumlusu;
Kim olacak?...
7-CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN;
GEZİ PARKI OLAYLARINI VE DEVAMINDA YAŞANANLARI;
HÜKÜMET’E DARBE GİRİŞİMİ OLARAK DEĞERLENDİRİYORDU.
Ağaçların kesilmesine, yeşil alanların yok olmasına karşı çıkmak, niye Hükümet’i devirmeye çalışmak olsu ki?...
Bakın, konusunda uzman bir Yüksek Mühendis olarak, şimdi size çok önemli bir şey söyleyeceğim.
Sağlıklı bir yaşam için spora, yeterli beslenmeye ihtiyacımız olduğu kadar;
Temiz bir havaya ve yeterli  Oksijene DE, ihtiyacımız var.
Ve bu günün teknolojisi ve imkânlarıyla  her semtin Hava kirliliğini ve Oksijen  miktarını tespit etmek mümkün.…
Eğer her gün meteoroloji raporları gibi,
Bölgesel olarak Hava kirliliği ve Oksijen miktarı açıklansa;
Hava kirliliğinin yüksek ve Oksijen miktarının da, olması gerekenin altında olursa
Böylesi bir yerde kim yaşamak ister, kim ev almak ister?...
Devam ediyorum;
Gezi Parkı olaylarının devamında, Hidroelektrik Santralleri yapmak maksadıyla, ya da, Karadeniz Bölgesi’nde Yayla yolu açmak için,ağaç kesilmesine karşı çıkıp, eylem yapan
İnsanlarda  mı,
Hükümet’i devirmeye çalışıyor?...
Ben konusunda uzman bir Yüksek Mühendis olarak, yine iddialı bir şey söylemek istiyorum.
Yeni plan ve projelerle, ağaç kesmeden, yeni nesil HES projeleri yapmak,Termik Santrallerin, Dünya standartların da işletilmesi ve bakımlarının yapılması ile
Daha az yakıtla, daha fazla enerji üretmek ve havayı da kirletmemek kaydıyla ve daha ucuza enerji üretmek te mümkün…
O halde sorulması gereken soru şu:
Yeşil alanların tahrip edilmesi ve ağaçların kesilmesinde ve bu konularda ki ısrar niye?...
Peki bu gibi konularda Plan ve Projeleri olan Uzman kişiler, niye desteklenmez,
Niye şu işleri hallet denmez?...
Yani her şeyin en doğrusunu, en iyisini, Yetkililer mi biliyor?...
8-31 Mart Vakası ve TOPÇU KIŞLASI, Tarihimizde, hangi özelliği ile anılmaktadır?
Tarih: Rumi 31 Mart 1325, Miladi 13 Nisan 1909.Konunun özeti kısaca şu:
Bu tarihte, Topçu Kışlası’ndaki Avcı Taburu’ndaki  askerlerin büyük bir kısmının, Subayları esir alması ve neticede
öldürmeye de başlaması ve bu grubun Kışla dışına çıkarak,
Bazı Din adamlarının öncülüğünde, Halktan cahil bir Kesiminde katılımı ile
Din elden gidiyor, Şeriat isteriz gibi sloganlarla yürüyüşe geçen ve sayıları da artarak devam eden,
Ve nihayet Kışla’nın önüne gelen diğer bir kalabalık grupla birleşerek;
Meclis-i Mebusan’ a yürüyorlar.
Bu tarih,Osmanlı’ya bir başkaldırıdır.
Ve  bir İrtica girişiminin, tarihidir.
Ve sonuçta bu Başkaldırı, çok kanlı bir şekilde bastırılıyor…
Herhalde TOPÇU KIŞLASI’nın yeniden ihyası ile
Başarısız bu İrtica Girişimi, aklanmak isteniyor.
Böylesi bir konunun günümüz Türkiye’si ile de benzer yönleri olduğundan;
Detaylar konusunda da, kısa bir özet sunmak istiyorum.
Şimdinin Gezi Parkı’nın olduğu yerde, belki de daha geniş bir alanda inşa edilen TOPÇU KIŞLASI’nın yerinde;
Eski bir Müslüman ve Ermeni  mezarlığı bulunuyordu.
Topçu Kışlası, son haliyle 1803-1806 yılları arasında, o zaman Osmanlı Padişahı olan 3.Selim tarafından, Ordu’nun modernleşmesi kapsamında;
Yukarıda adı geçen, bu alanda, yeniden inşa edildi.
Çoğumuzun görüp, bildiği Selimiye Kışlası da, yine aynı amaçla 3.Selim tarafından yaptırılmıştır.
Topçu Kışlası’nı da, öyle bir yapı gibi, düşünebilirsiniz.
31 Mart 1325’te ya da şimdi kullandığımız miladi takvimle 13 Nisan 1909’da;
Osmanlı Padişahı, Sultan 2. Abdülhamit idi ve Hüseyin Hilmi Paşa Kabinesi işin başındaydı.
Sultan 3. Abdülhamit ve Hüseyin Hilmi Paşa olayları bastıramıyor…
Hüseyin Hilmi Paşa, isyancılarla anlaşma yolunu tercih ediyor,
Ve  Kabine Üyeleri , teker, teker istifa ediyor.
Sonunda Hüseyin Hilmi Paşa isyancıların itiraz etmeyeceği bir Kabine oluşturuyor.
Bu Kabineyi, İngiltere de, destekliyor.
Ama yeni Kabine de;
Olayları önlemekte yetersiz kalıyor…
Ve katliamlar devam ediyor.
O  ZAMAN Selanik’te bulunan 3. Ordu’nun , 9. Redif Fıkrası, şimdinin adıyla 9. Tümen;
Hüseyin Paşa komutasında, Halktan da gönüllüler alarak;
14 Nisan 2009’da, Selanik’ten trenle hareket ediyor.
Edirne’deki 2. Ordu’dan ve yine Halktan gönüllü takviyeler alarak oluşturulan Harekât Ordusu,
İstanbul’!a doğru hareket ediyor.
Harekât Ordusu’nun Kurmay Başkanı, eski adıyla Mustafa Kemal Bey; şimdinin Mustafa Kemal ATATÜRK’ü
Bizim bilip, tanıdığımız başka bir isim de, İsmet İnönü.
Bu da,Birlik Komutanı.
Harekât Ordusu, 23 Nisan’ı, 24 Nisan’a bağlayan gece, İstanbul’a girdiği zaman, büyük çatışmalar başladı.
Topçu Kışlası, büyük hasar gördü…
İsyancılar, fazla direnemedi. Sonunda Divan-ı Harp kuruldu. Suçlular ve elebaşlarından 70 kişi, İstanbul’un değişik yerlerinde, idam edildi ve gerici isyanda, bu şekilde bastırılmış oldu…
Dinci Kesimin, 23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramı ile
Mustafa Kemal ATATÜRK ve İsmet İNÖNÜyü niçin sevmediklerinin ana sebeplerinden biri, bu olsa gerek…
Şimdi sorulması gereken soru şu:
Geçmişte Devlet’e baş kaldırıp, isyan eden, İrticacıların yeri,TOPÇU KIŞLASI’ni ,
Yeniden yapıp, ihya etmenin;
Kime ve ne faydası olacak?..
Sonra İstanbul-Taksim çevresinde, yeteri kadar Cami var…
Burada insanların ihtiyacı olan şey; yeşil alan…
ATATÜRK  Kültür Merkezi AKM, tamir edilip, yeniden hizmete sokulacağı yerde, niye yıkılmak isteniyor?..
Yoksa bilinç altında yerleşmiş bir ATATÜRK ve Cumhuriyet  karşıtlığı mı var?...
8-30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI, TÜRK MİLLETİ’NE  KUTLU OLSUN.
94 Yıl önce bu gün,30 Ağustos 1922’de, Dumlupınar Meydan savaşında,Yurdumuzu işgal eden Emperyalist devletlere son darbenin vurulduğu tarihin, yıldönümü dür.
26 Ağustos’ta başlayan Büyük Taarruz, bu tarihte başarı ile sonuçlanmıştır.
Bu Büyük Taarruz’u TBMM’nin Başkomutanlığa getirdiği Mustafa Kemal ATATÜRK,bizzat yönetti ve zaferin ardından, şu tarihi emri verdi:
Ordular, İlk Hedefiniz, Akdeniz’dir. İleri.
Ve böylesi bir emirle Batıya doğru ilerleyen Askerlerimiz;
İzmir’de Yunan askerlerini, Denize dökmek suretiyle,
Savaşta sonlandırılmış oluyor. Tarih: 9 Eylül 1922
30 Ağustos 1922’de kazanılan bu büyük zafer; TÜRKİYE CUMHURİYETİ’nin kuruluş öncesinde, çok önemli bir adım olmuştur.
9-YETKİLİLER, KUTLAMALARI YASAKLASALAR BİLE;
BİZLERE BU ŞANLI GÜNLERİ VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’Ü,KİMSE UNUTTURAMAZ!...
Bu güne kadar görülmüş ve anlaşılmıştır ki;
Yetkililerin bütün engellemelerine rağmen;
Halkımızın büyük bir çoğunluğu;
Türkiye Cumhuriyetini kuran ve bizlere bu mutlu günleri yaşatan,Mustafa Kemal ATATÜRK ve Silah Arkadaşlarına minnet duygularını, saygılarını
Ve Onlar’ın bizlere armağan ettiği, Milli Bayramlarımızı,
Bütün engellemelere rağmen, her vesile, büyük bir coşkuyla, kendilerince kutlamışlardır…
İşte bu dün de, öyle günlerden biri…
10-BU GÜN BAYRAM AMA KUTLAMALAR İPTAL…
30 Ağustos 2016 Salı, POSTA GAZETESİ. Haber şöyle:
Milli Savunma Bakanı Fikri IŞIK, 15 Temmuz Darbe girişimini kast ederek, Olağanüstü bir süreçten geçiyoruz diyor ve bu sebepten;
30 Ağustos Zafer Bayramı’nda geçit töreni yok demiş…
Valilikler de, 15 Temmuz Darbe girişiminde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza saygılı olmak hassasiyetiyle,
Kutlama, Resepsiyonlarının iptal edildiğini duyurmuş…
Bu noktada şu soruyu soralım:
15 Temmuz 2016 Darbe girişimi atlatıldıktan sonra, İnsanlarımız da özendirilerek;
25 Gün boyunca, meydanlarda, şaşalı bir şekilde, bir bayram havasında,
Niye kutlamalar yapıldı?...
Üstelik o gün, sizlerin önerisi ile ve Camilerden okunan salalar ile yollara, alanlara dökülüp,
Kendilerince, Darbecileri engellemek isterken, tankları engellemeye çalışırken, hayatını kaybeden 246 vatandaşımız söz konusu iken
Ve bu vatandaşlarımız Aileleri yas tutarken;
Peki niye kutlama yaptınız?!...
11-SON 5 YILDA İPTAL EDİLEN BAYRAM KUTLAMALARI:
30 Ağustos 2011 Zafer Bayramı. Nedeni terör.
29 Ekim 2011 Cumhuriyet Bayramı.Nedeni; Van depremi,
30 Ağustos 2012. Nedeni; Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL’ün kulak rahatsızlığı,
19 Mayıs 2013 Gençlik ve Spor Bayramı. Nedeni; Reyhanlı saldırısı,
19 Mayıs 2014 Gençlik ve Spor Bayramı. Nedeni; Soma Maden kazası,
29 Ekim 2014 Cumhuriyet Bayramı. Nedeni; Ermenek Maden kazası,
30 Ağustos 2015 Zafer Bayramı. Nedeni; Terör,
23 Nisan 2016 Egemenlik ve Çocuk Bayramı. Nedeni; Terör.
30 Ağustos Zafer Bayramı nedeniyle, bizlere bu mutlu günü yaşatan Mustafa Kemal ATATÜRK ve Silah arkadaşlarını,
Vatan uğruna canlarını feda eden aziz şehitlerimizi,
Rahmetle, minnetle anıyorum.
Güney Doğu bölgemizde, PKK ile mücadele eden Askerlerimize ve Komutanlarına, diğer Güvenlik birimlerine,
Suriye’de kendilerine verilen görevi yerine getirmeye çalışan tüm TSK Mensuplarına,
Başarılar diliyorum.
Saygılarımla 30 Ağustos 2016 Salı.
Makine Yüksek Mühendisi Ahmet YALVAÇ
Enerji Uzmanı – Gazeteci Yazar

1 Ağustos 2016 Pazartesi

BAŞARISIZ DARBE GİRİŞİMİ KONUSUNDA, NE SÖYLENEBİLİR?...

BAŞARISIZ DARBE GİRİŞİMİ KONUSUNDA, 
NE SÖYLENEBİLİR?...
             Sevgili Okurlar, 15 Temmuz 2016 Cuma günü akşamı;
Türk Silahlı Kuvvetleri TSK içine sızmış olan subaylar tarafından başlatılan başarısız Darbe girişiminde;
Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza ve askerlerimize, Tanrıdan rahmet, yaralı olanlara da acil şifalar diliyorum…
Yakınlarını kaybeden Ailelere de, Allah, sabırlar versin.
Bu darbenin atlatılması ile Türkiye, büyük bir badirenin eşiğinden dönmüş oldu…
Milletimize geçmiş olsun.
Umarım, bir daha, böyle günler yaşamayız…
BİR SÜREDEN BERİ, DARBE YAPILACAĞI SÖYLENTİLERİ ORTALIKTA DOLAŞIYORDU ZATEN…
Ama her nasılsa, bazıları, Türkiye’de artık Darbeler döneminin kapandığını söylüyor ve bu nedenle de;
Artık bir Darbe yapılacağına, kimse inanmıyor, ya da, ihtimal vermiyordu..
Tabi ki, Darbe deyince akla ilk gelen Kurum; Türk Silahlı Kuvvetleri TSK olduğundan;
Genel Kurmay Başkanı, Orgeneral Hulusi AKAR, bir açıklama yapma gereğini duymuş,
Ve TSK’nın, böylesi bir işe girişmeyeceğini, özellikle vurgulamak istemişti…
TSK’nın büyük bir çoğunluğunun ve Komuta Heyeti’nin, bu işte yer almadığı görülüyor ama
Yine de, olanlar oldu…
Dolayısıyla, bundan sonrada, artık Darbeler dönemi bitti diye; kimsenin iddialı, konuşamayacağı anlaşılıyor…
En kestirme, en doğru yol;
Darbe yapılmasına zemin hazırlayan sebepleri, ortadan kaldırmak…
15 Temmuz 2016 Cuma günü,saat 23’te Darbe girişiminin başlamasından sonraki zamanda;
Uçakların Meclis’i bombaladığın da;
Bombalar, Toplantı salonunun hemen bitişiğinde olan, kapalı bahçenin çatısına düşüp, hasar yapmış ama şans eseri, can zayiatı olmamıştır.
Zira o vakit Meclis toplantı halindeydi…
Bombalama olayından sonra, Toplantı, sığınakta devam ediyor..
Daha önceleri her Partiden Milletvekilinin, birbirleriyle, tekme-tokat kavgalarını gördüğümüz manzara;
Bu defasında İktidar ve tüm Muhalefet Milletvekillerini ve Liderlerini, bir araya getirmiş
Ve herkes Darbeye karşı, tavır almıştır.
Böylesi bir tavrı, o an Meclis’te bulunan Parti Liderleri de, verdikleri beyanatlarla, ortaya koymuşlardır.
Böylesi bir tablo; Demokrasimizin geleceği ve Türkiye  açısından, bizleri umutlandırdı ve mutlu etti….
Her şerde bir hayır var derler ya;
Bu son olaydan sonra;
Özellikle,14 Yıldan beri Türkiye’yi idare etmekte olan Adalet ve Kalkınma Partisi AKP’nin ve onun fiili Lideri konumundaki ve şimdinin de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın, acaba nerede bir hata yaptık diye, kendilerine sormalarında yarar var diye düşünüyorum.
Böylesi bir soruyu, Meclis’deki Muhalefet Partileri Liderlerinin ve Milletvekillerinin;
Aynı şekilde, Meclis dışında kalan Siyasi partilerin ve taraftarlarının
Ve oy kullanan tüm vatandaşlarımızın da, acaba nerede hata yaptık diye, kendilerince, bir muhakeme yapmaları lazım….
Eğer herkes, iyi bir Vatandaş olma bilinci ile kendisine mantık çerçevesinde sorular sorar ve cevabını bulmaya çalışırsa;
Ancak o zaman, geleceğe umutla bakabilir ve bir daha böyle acılarla karşılaşmayız
En doğru yol;
Darbelerin her türlüsüne karşı olmaktır…
15 Temmuz 2016 Cuma günü saat 23’te başlayan ve 16 Temmuz 2016 Cumartesi günü, sabahleyin bastırıldığı açıklanan darbe girişiminden bu yana, geçen zaman içerisinde;
Darbe ile ilgili detaylarda ortaya çıkmaya başladı…
Bu nedenle şimdi olup- bitenler hakkında daha sağlıklı, daha doğru yorumlar yapabiliriz…
Ama bu konuda hala, çoğu insanın zihinlerini meşgul eden ve cevaplanması gereken sorular var…
Bu gün ele alacağımız başlıca konular şunlar:
1-DARBECİLERE KARŞI;
KORUMASIZ HALKIN SOKAKLARA, MEYDANLARA ÇIKMASINI İSTEMEK İVE SONUÇTA ONLARDAN ENGELLEME YAPMASINI BEKLEMEK;
ACABA TEK ÇARE MİYDİ?...
Söylendiğine göre darbe girişimi 16 Temmuz 2016 Cumartesi, saat 03’de başlayacakmış. Ama birilerinin bundan haberdar olmasından kuşkulanmış olmalılar ki;
Darbenin başlangıç saatini, 4 saat geriye; ; saat 23’e almak zorunda kalmışlar…
Darbe girişiminin başarısız olmasının, en önemli nedenlerinden biri bu…
Zira zaman Temmuz ayının ortası; havanın sıcak ve çoğu insanın dışarı da dolaştığı bir saat…
Aslında sorun, buradan başlıyor…
Bu güne kadar yapılan Darbe, ya da Darbe girişimleri;
Genelde sabaha karşı ve herkesin uykuda olduğu bir zamana denk getirilmiştir.
Ben Yazar olduğum için, haberleri ve önemli programları kaçırmamaya çalışıyorum. Saat 23’ten itibaren gece geç saatlere kadar, Darbe ile ilgili yapılan televizyon yayınlarını, an be an izledim.
                Cadde ve sokaklardan arabaların korna sesleri geliyordu.
                Sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN, Halktan sokaklara, meydanlara inmeleri, çağrısında bulundu.
                Tabi ki amaç belli idi ve dolayısıyla, Darbeye engel olunmasını istiyordu
Saat 030’dan itibaren, Camilerin minarelerinden kısa aralıklarla, Darbe girişimi olduğunu, Halkın Camiye gelmeleri ve dua edileceği çağrıları yapılıyordu.
Zaten bu vesile ile de, herkes uyanıp, Televizyonlarının başına geçmiş, bazıları da, zaten çoktan sokaklara, yollara çıkmıştı…
Sonrasında örneğin bir grup askerin, İstanbul’da Boğaziçi Köprüsü’nü, zıhlı araçlarla, giriş-çıkışa kapattıklarının görüntülerini izledik.
İstanbul Polis Müdürü’nün de bir ekiple belli bir mesafede, Askerler ve zırhlı araçların önünde, konuşlandığını görüyoruz.
Sonrasında, Televizyonlardan ve Camilerden yapılan duyuru sonucunda; ellerinde Türk Bayrakları ile buraya gelen insanların, belli bir mesafede durdurulduklarını ve bu insanların, bir süre bu mesafede bekledikten sonra;
 Askerlerin ikazına rağmen, yavaş, yavaş tanklara doğru yaklaştıklarını,
Ölen ve yaralananların da, böylesi bir durumdan sonra yaşandığını görüyoruz..
Askerlerin, orada toplanan sivil Halka ateş etmek, onları öldürmek, onlara zarar vermek gibi bir niyetlerinin olmadığı anlaşılıyordu…
Sivil Halkın adım adım askerlere ve zırhlı araçlara yaklaşması sonucunda, yapılan ikazları da dinlemedikleri için;
Bu askerler, komutanlarının da zorlaması ile uyarı ateşi ettiklerini, sonrasında ölen ve yaralananların olduğunu görürsünüz…
Eğer rütbesiz askerler, Komutanlarının ateş emrinin hepsini uygulasalardı;
Belki yüzlerce, binlerce sivil insan hayatını kaybederdi ve Darbe girişimi de sonuçlanırdı…
Bu itibarla Darbe girişiminin önlenmesinde;
Korumasız sivil Halkın direnmesinin elbette etkisi ve rolü olmuştur.
Ama rütbesiz askerin olup-biteni anladıktan sonra, kendilerine verilen ateş emrine uymak istemedikleri için, darbe girişimi, başarılı olmamıştır.
Dolayısıyla rütbesiz askerler; aldıkları emri aynen uygulayıp, örneğin sivilleri tarasalardı, tankları bilerek, Halkın üstüne sürselerdi, kim, ne yapabilirdi ki?..
Onun için diyorum ki, asil ve kahraman Mehmetçiğin hakkını teslim edelim…
Bu noktada, özellikle, şu soruyu sormak isterim:
Emekli Tümamiral Soner POLAT;
24 Temmuz 2016 Pazar günü ulusal Kanal’da, ALTERNATİF Programında Darbede görev alan SUBAY ve Askerlerin sayısı konusunda, kendi hesaplarına dayanarak, rakamsal bir şeyler söyledi ve dedi ki:
Darbede görev alan Subay ve Askerin toplam sayısının en fazla 5 Bin kadar olduğunu düşünüyorum.
Hâlbuki TSK’nin personel sayısı 700 Bin. Dolayısıyla Darbe girişiminde görev alan Personel sayısının;
TSK’nin toplam sayısının yanında, devede kulak misali gibi olduğuna vurgu yaptı.
Dolayısıyla TÜRK Silahlı Kuvvetleri’nin çok büyük bir bölümünün, darbe ile ilişkisinin olmadığı, anlaşılıyor…
28 Temmuz 2016 Perşembe, SÖZCÜ Gazetesi:
 Genel Kurmay Başkanlığı’nın verdiği resmi rakamları paylaşıyor ve diyor ki:
O gece kullanılan silah ve asker sayısı açıklandı
İHANETİN DÖKÜMÜ…
Ve darbeye katılan asker sayısının da; toplam mevcudun; % 1,5 kadar olduğuna işaret ediliyor.
Sonuç itibarıyla, Darbeye katılan toplam Asker sayısı: 8651
1676 Er ve Erbaş.
Diğer bilgiler de şöyle:
36 F-16; 37 Helikopter;74 Tank; 172 Zırhlı araç ve 3 Gemi.
Bu rakamlarda, Emekli Tümamiral Soner POLAT’ın yaklaşık olarak bulduğu rakamlarda, bir abartı olmadığını ortaya koyuyor.
Ve sayının büyük payı; rütbeli Askerlerde
  Bu Gazetede, çoktandır görmeyi unuttuğumuz doğru ama geç kalınmış, başka paylaşımlarda da, bulunuyor;
Ve AKP Genel Merkezi’nin dış duvarında; bir tarafta büyük boy, Mustafa Kemal ATYATÜRK’ün resmi;
Diğer duvarda yine büyük boy bir, Türk Bayrağı asılmasına, vurgu yapmış…
Tabi ki, bu gibi görüntüler de;
Ülkemiz adına kaygı duyan herkesi mutlu ediyor…
Umarız, bu gibi görüntüler; bundan sonra da, devam eder…
Şimdi başarısız Darbe girişimiile ilgili değerlendirmelerimize devam ediyoruz.
Bu noktada sorulması gereken soru şu:
Eğer elinizde arta kalan bu kadar büyük bir Askeri potansiyel varsa,
Ya da elinizde büyük bir Polis ve Özel Harekât gücü varsa;
Niye bu korumasız Halkı, sokağa döküyor ve önleme yapmasını, istiyorsunuz?...
Örneğin, kayıtlarda  İstanbul’da37979 Polis görünüyor.Muhtemelen bu rakama,her sınıftan polis dahil edilmiştir.Yine de, büyük rakam…
Eğer rütbesiz askerler, kendilerine verile emri yerine getirip, ateşe devam etselerdi, ya da tankları Halkın üzerine sürüp, büyük can kayıpları yaşansaydı,
Ya da, IŞİD ve PKK gibi Terör örgütleri bombalı ve silahlı saldırı da bulunup, yine büyük can kayıplarına sebep olsalardı, bunun hesabını, cevabını kim ve nasıl verecek ti?...
2-TESLİM OLAN ASKERLERİN DÖVÜLMESİNİ, ONLARA EZİYET EDİLMESİNİ, BAZILARININ ÖLDÜRÜLMESİNİ ASLA DOĞRU BULMUYORUZ…
Yukarıda da vurgulama ya çalıştığım üzere, özellikle İstanbul’da Boğaziçi köprüsünü giriş ve çıkışa kapatan askerlerin, aslında Halkın üzerine ateş etmek niyetinde olmadıklarını, olup biteni anladıklarında da, sabahtan teslim olduklarını gördük…
Kendiliğinden teslim o0lan askerlere siz, niye eziyet ediyorsunuz, onları kemerle acımasızca, niye dövüyorsunuz, ya da onlardan bazılarını, niye öldürüyorsunuz?...
Şimdi yetkililere soruyoruz;
Askerlerimize böylesi eziyet edenleri bulup, gerekli cezaya çarptıracak mısınız?
Bazılarının öldürüldüğü, birinin boğazının kesildiği, birinin köprüden aşağı atıldığı ve sosyal medya da dolaşan görüntüler var…
Bunlar doğru mu?...
Eğer bunlarda doğruysa; yapanların yakalanıp, cezalarının verilmesi gerekir…
Teslim olan askerlerin, bel üstündekilerin çıkartılarak yarı çıplak bir şekilde, sağ ve sol taraftan polis refakati eşliğinde götürüldüğü, görüntülerine şahit olduk…
Bazıları bunlar, darbeye karışan askerler; onun için, polis marifetiyle götürmek zorundayız deseler bile
Türk Askerinin bilerek, ya da bilmeyerek, aşağılandığı, küçük düşürülmek istendiği algısı, daha yaygın…
Sonra Darbeye karıştıkları iddiasıyla;
Polis tarafından yakalanıp, ters kelepçe takılarak, yine polis tarafından rencide edici bir şekilde götürülmelerini de doğru bulmuyoruz.
Yakalanan bu Rütbeli subayların, hepsinin Fethullah’çı olduklarını kabul etsek bile;
Üzerlerinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin üniformasını taşıyorlar…
Sonuç itibarı ile bu gibi görüntü ve muamelelerin;
TSK’nin imajını olumsuz yönde etkileyeceği, ona zarar vereceği de ortada…
Şevki kırılmış, morali çökmüş bir Asker, PKK, PYD ve IŞİD gibi terör örgütleri ile nasıl, mücadele eder?
Ya da, bu manzaraları gören Yabancılar;
TÜRK Askeri’nin eskisi gibi kuvvetli ve savaşçı olduğuna, nasıl, inanır?...
Genelkurmay Başkanlığı, Askerlerine, niye sahip çıkmıyor, bu gibi konularda, niye bir şeyler söylemek, yapmak istemiyor?...
3-CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN;
HALKTAN İKİNCİ BİR EMRE KADAR ALANLARDAN ÇEKİLMEYİN DEDİ…
PEKİ, DARBE ATLATILDI AMA HALA MEYDANLARI DOLDURAN YÜZLERCE, BİNLERCE İNSANIN TOPLANDIĞI YERLERDE;
EĞER, PATLAMA LAR OLUR VE ÇOK SAYIDA İNSAN ÖLÜRSE;
BUNUN SORUMLULUĞUNU, KİM ÜSTLENECEK?...
Darbe tehlikesi daha geçmedi gibi nedenlerle, insanları her gün meydanlarda toplamanın gerekli olmadığına inanıyorum.
Darbe girişiminin bastırıldığı 16 Temmuz 2016 Cumartesi gününden bu yana,15 günü aşkın bir süre içerisinde, bir patlama, bir can kaybının olmamasını, memnuniyetle karşılıyoruz…
Kimse bir patlama olmayacak diye de, bir garanti veremez…
Tedbiri elden bırakmamak için, böylesi bir hususa, dikkat çekmek istedim
Gerekenler zaten yapılıyor ve yapılacağı da anlaşılıyor…
Bu vesile ile artık, ülkemizin sorunlarına dönmemiz, çözüm üretmeye ve çalışmaya da, başlamamızın gerektiğini söylemek istiyorum.
Benim, Halkımızın güvenliği konusundaki kaygılarımın nedenini, şu şekilde özetleyebiliriz:
Bu tarihe kadar, çoğunu IŞİD’in yaptığı anlaşılan ve çoğunun canlı bomba o0lduğu anlaşılan 17 patlamada, yüzlerce insanımız, hayatını, kaybetti…
Ama hep istihbarat zafiyeti denildi ve konu geçiştirilmeye çalışıldı…
Halkımızın büyük bir bölümü, bu gibi, konularda;
Yetkililerin görevlerini yerine getirmediğine inanıyor…
Her nasılsa;
Darbe’den yaklaşık 1 Hafta öncesinden başlayarak, bu güne dek, Allah’a şükürler olsun ki, böylesi bir patlama olmadı.
İşin en ilginç yanı; bu süre içerisinde, Güneydoğu Bölgesi’nden, şehit haberleri de gelmedi. Varsa da, biz bilmiyoruz…
Bu da, sevindirici bir şey, tabi…
Darbe girişiminin bastırılmasından, birkaç gün sonrasında, küçük çaplı PKK saldırılarının yeniden başladığını, şehit sayısının 8-10’dan, 2-3’e indiğini görüyoruz…
Şimdi şehit sayısında tekrar artış olduğunu ve eski rakamlara çıktığını görüyoruz.
Tabi ki bu gibi konularında nedenini, tam olarak, bilemiyoruz…
Türkiye çapında, kutlamalar adı altında;
Merkezi meydanların araç trafiğine kapatılmasının, günlük yaşamımızı nasıl olumsuz etkilediği konusunda da, bir şeyler söylemek istiyorum.
Örneğin Ankara’da Kızılay meydanının, trafiğe kapatılması ile ilgili olarak, yaşanan sorunlar konusunda, bir şeyler söylemek istiyorum.
Kızılay  meydanı Ankara’nın merkezİ.
Bir semtten hareket edip, başka semtlere gidecek olan çoğu özel, resmiya da Toplu Taşım aracın da, geçmek, ya da uğramak zorunda olduğu bir yer.
Bu itibarla, Kızılay’dan geçmek zorunda olan araçlar;
Ya güzergâh değiştirip yolu uzatıyorlar,
Ya da özellikle Belediye otobüslerinin çoğu, yolcuları daha geride, örneğin Sıhhiye meydanında indirmek zorunda kalıyorlar.
Bu da, insanların fazla yol yürümelerine ve zaman kaybetmelerine sebebiyet veriyor.
Böylesi bir durum;;
İşyeri Kızılay’da olup ta, her gün gelip gitmek zorunda olan insanlar için de, sorun oluyor ve zaman kaybına neden oluyor…
4-DARBE GİRİŞİMİNİN BASTIRILMASINDAN MEMNUN OLDUK AMA
BU İŞİN AKP ADINA;
VE ÖZELLİKLEDE, CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN İLEHİNE;
İMAJ TAZELEMEVE SİYASİ BİR YARAR SAĞLAMA DÜŞÜNCESİNİN OLDUĞUNU DA GÖZLEMLİYORUZ…
15 Temmuz darbe girişimi öncesinde;
Suriyelilerin Türk vatandaşlığına geçirilmek istenmesi,
Suriyelilerin vatandaşlarımıza saldırıp, huzursuzluk yaratmaları,
Ekonomik sorunlar,
Güneydoğu’dan her gün gelen şehit cenazeleri dolayısıyla Halktan gelen eleştiriler ve sönen ocaklar,
Bir türlü önlenemeyen canlı bomba eylemlerinde hayatlarını kaybeden çok sayıda vatandaşımızdan dolayı, Hükümete karşı güvensizlik,
Ve nihayet diploma tartışmaları gibi konulardan dolayı;
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN,zor günler yaşıyordu
15 Temmuz 2016 Cuma günü akşamı, Fethullah’çı Askerlerin Darbe girişimi ve Darbenin  bastırılması sonucunda;
 Tüm sıkıntılar unutuldu…
Ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN;
Çoğu insanın gözünde; Darbeyi önleyen Cumhurbaşkanı algısı oluştu…
Bu hususu bazı yazarlar; fırsatı ganimete çevirmek diye yorumluyorlar.
Herhalde şimdi bir seçim, ya da bir referandum olsa;
En büyük payı AKP ve Recep TAYYİP Erdoğan alır herhalde…
Kızılay’da her gün toplanan insanlar, hoperlörlerden yapılan konuşmalar, çalınan Mehter marşları,
Dağıtılan yiyecek içecek gibi yapılan ikramlar, bedava otobüs ve raylı sistemlerden yararlanma gibi imkânlar; ki bizim vatandaşlarımız, bu gibi işlerden çok hoşlanırlar…
Bu gibi konular seçim dönemlerin sıkca kullanılan ve oy olarakta karşılığı olan bir yöntem…
Meydanlarda ellerinde Türk Bayrakları, söylem ve mehter marşlarıyla çoşturulan insanlar,
Araçlarla Meydanlara gelirken,
Ve araçlarla Meydanlardan dönerken; bazı gençler vücutlarının üst kısmı arabadan dışarı çıkartıp, ellerindeki Türk Bayraklarını sallayarak, tezahürat yapıyorlar.Arabalarda, korna çalarak, iştik ediyorlar.
Yol boyunca bilbordlarda; seçim dönemlerini andıran ve Darbe konulu söylemler…
Tam bir Karnaval ve seçim havası…
Başbakan Binali YILDIRIM da havaya uydu
Ve O’da Darbe girişimi, nedeni ile yaptığı gezilerde, ellerinde bayrak olan topluluğa, hitap ediyor…
Ve bu vesile ile seçim içinde; şimdiden, yatırım yapmış oluyor.
EĞER SON BAHARDA BASKIN BİR ERKEN SEÇİM OLURSA;
KİMSE HABERİMİZ YOKTU DİYE ŞAŞIRMASIN…
DARBE GİRİŞİMİNİ ARAŞTIRMA KOMİSYONUN KURULMASI;  İYİ VE GÜZELDE…
Bu Komisyon’un yaptığı araştırmalar ve vardığı sonucun inandırıcı olması için;
                Partilerin Komisyona vereceği Üye sayısının; Partilerin Milletvekili sayısına göre değil de;
                Her Parti için, eşit sayıda Üye ile oluşturulması lazım.
Tersi bir durumda, böylesi bir Komisyon’un vardığı sonuç, inandırıcı da olmaz, bir fayda da sağlamaz…
31 Temmuz 2016 Pazar, CUMHURİYET Gazetesi;
MİT Akıncı Üssü ihbarını, saat 16.00’da verdi;AKAR’dan haber bekledi.
Eğer eşit sayıda Üyelerden oluşan bir Araştırma Komisyonu kurulursa;
Darbe girişiminin nasıl ve kimler tarafından başlatıldığı ve Sorumluluk makamında olanların;
Darbe girişimin başlamasında, bir kusurlarının ve bir maksatlarının olup, olmadığı, ortaya çıkar…
Zira Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN, Darbe girişimini, Eniştesinden,
Başbakan Binali YILDIRIM ise, korumalarından, eş ve dostlarından öğrenmiş…
Gerek Cumhurbaşkanı, gerekse Başbakan;
Bir istihbarat zafiyetinin olduğunu kabul ediyorlar. Ama her nasılsa, MİT Müsteşarı Hakan FİDAN, hala görevinin başında…
Sayın Cumhurbaşkanı böylesi bir hususu şöyle bir benzetme ile izah etmeye çalışıyor:
Dereyi Geçerken; At Değiştirilmez …
Böylesi bir yaklaşımda, doğru olamaz…
Sorumluluk Makamında olanlar, böylesi bir mazerette de bulunamaz ve bulunmamalıdırlar…
Zira Devlet’in bütün imkânları ve istihbarat bilgileri MİT’in elinde
Ve en önemlisi de Türkiye’de en kapsamlı, en modern, dinleme cihazlarının bulunduğu;
Askeri Elektronik Sistemler Komutanlığı ‘ da, TSK’den alınıp,,MİT’in hizmetine veriliyor.
Deniliyor ki; GES’deki dinleme cihazları sayesinde, örneğin gece saat 02, 03’de Diyarbakır’da , ya da başka bir Askeri hava alanında, bir savaş uçağı motorunun, çalışmaya başladığını, ya da bir Zırhlı Birlikler kışlasında, geceleyin, bir tankın çalıştığını duyulabileceğine işaret ediliyor.
Dolayısıyla MİT Müsteşarı Hakan FİDAN’ın, Askeri hava alanları ve bazı Zırhlı Birlikler kışlasında görülen olağan dışı hareketlilikten, bir darbe yapılabileceğini;
Saat16’da, hatta saat 15’de öğrendiğini,anlıyoruz.
Şimdi bu noktadan hareketle birkaç soru yöneltelim.
1-Hakan Fidan bu durumu saat 16’da,Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Hulusi AKAR’a bildiriyor.
2-MİT Müsteşarı, doğrudan, Başbakan’a bağlı,
Fiili durum nedeniyle herkesin bildiği gibi;
Başbakan’da Cumhurbaşkanı’na bağlı…
3-Ben; MİT Müsteşarı’nın, Başbakan’ın ve Cumhurbaşkanı’nın dinlemeye takılmayan, özel telefonlarının olduğunu düşünüyorum.
Bu durumda Hakan FİDAN;
Başbakan’ı ve Cumhurbaşkanı’nı, telefon ile arayıp, niye haberdar etmedi?...
4-Diyelim ki; telefon konusu, biraz sakıncalı. Peki;
 Hakan FİDAN;Başbakan’ın, Cumhurbaşkanı’nın uçaklarından birine atlayıp; yarım saat, ya da bir saat içerisinde, Marmaris’te Cumhurbaşkanı’nın yanında, olamaz mıydı?...
Konuyu bu şekilde toparladıktan sonra, şu soruları da, soralım:
5-Genelkurmay Başkanı Hulusi AKAR, mademki Darbe olacağını anlamış,
TSK’nin büyük bir bölümünün, bu Darbe girişimine katılmadığı da, bilindiğine göre ve de vakit varken;
Genelkurmay Başkanı, neden Birliklerini arayıp da;
Uçaklar, henüz hava alanındayken,
Tanklar, henüz Birliklerinde iken,
Gemiler limanda iken;
Neden bu olay, dallanıp-budaklanmadan, geceye bırakılmış;
Bunca hasar olmuş ve 246 kişi hayatını kaybetmiş?...
6-Mevcut durum bu iken, nasıl oluyor da;
Genel Kurmay Başkanı derdest edilip, eli kolu bağlanıyor ve helikopter ile AKINCILAR üssüne götürülüyor.
7-Aynı şekilde diğer Üst rütbeli 2 Komutan’dan biri, Ankara’da, diğeri de İstanbul’da bir düğünde, baskın neticesinde yakalanıp, elleri ters kelepçe ile bağlanarak, onlarda, bir yerlere götürülüyor.
8-Diyelim ki Genelkurmay Başkanı ve diğer Üst rütbeli 2 Komutan, işin içinde değiller;
9-Ama atik davranıp, görevlerini yapamadıkları ve pasif kalp, derdest edildikleri ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin manevi şahsiyetini yaralayıp, aciz kaldıkları için, görevlerinden alınacaklar mıydı?
Hayır alınmadılar…
Hakan FİDAN yerinde. JANDARMA Genel Komutanı Orgeneral Galip MENDİ, Darbe girişimi neticesinde, Kalp krizi geçirdiği için, sağlık nedeniyle ayrılmak zorunda kalıyor;
Yerine de; Genel Kurmay 2.Başkanı Orgeneral Yaşar GÜLER, getiriliyor.
Gelişmiş Batı Demokrasilerinde;
Böylesi bir MİT Müsteşarı,
Genelkurmay Başkanı ve diğer Üst rütbeli Komutanlar, asla görevlerinde, kalamazlar.
5-YÜKSEK ASKERİ ŞURA YAŞ’TA SÜRPRİZ BİR SONUÇ ÇIKMADI;
AYNI KADRO İLE YOLA DEVAM…
Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Hulusi AKAR.
Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Salih Zeki ÇOLAK.
Hava  Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin ÜNAL.
Deniz Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Bülent BOSTANOĞLU.
Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Yaşar GÜLER.
YAŞ Toplantısı öncesinde;
Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Orgeneral İhsan UYAR ile
EDOK Komutanı Kamil BAŞOĞLU,
Emeklilik için istifa dilekçelerini, Milli Savunma Bakanlığı’na vermişlerdir.
Darbe girişimine katıldıkları vesilesi ile
TSK’DEN,149’u General ve Amiral; 1 684 Subay ve Ast Subay ihraç edildi, yerlerine, başkaları atandı.
                Elde terfi ettirilecek yeteri kadar Kurmay Albay da, kalmadığından;
Bazı Albayların, Tuğgeneral’liğe terfi ettirildiklerini görüyoruz.
TSK’den ihraç edilenler nedeniyle, General ve Amiral konusunda, büyük sıkıntıların yaşandığı biliniyordu.
Ayrıca Hava Kuvvetlerinden atılan 300 kadar savaş pilotundan dolayı, büyük sıkıntı çekileceğine vurgu yapılıyordu.
Zira bir savaş pilotunun yetiştirilip, tecrübe kazanması için; 12 yıl geçmesi gerekiyordu.
Yaşanan bu gibi açıklarında;
Ergenekon, Balyoz, Poyraz Köy ve Askeri casusluk gibi uyduruk davalarla,TSK’den ilişkileri kesilen
Ama bu davaların düzmece olduğu, sonradan Yargı kararı ile anlaşılıp, beraat eden Subaylar la doldurulacağı düşünülüyordu;
Fakat genelde Albay rütbesinde olan küçük bir grubun, YAŞ kararı ile TSK’ye terfili olarak dönüşleri sağlansa bile
Çoğunluğun ve özellikle Üst düzey General ve Amirallerin, mağduriyetlerinin giderilip, TSK’ye dönüşlerinin sağlanmak istenmemesinde;
Asıl amacın başka olduğuna inanıyorum.
Bu gibi Subaylarda, bilgi, tecrübe, donanım hepsi var….
Ama ATATÜRK İlke ve İnkilapları’na ve Cumhuriyet’in kazanımlarına yürekten inandıkları,
TSK’nin Siyasallaştırılma çabalarına karşı durup, Siyasilerin emellerine alet olmayacakları,
Ve Darbe yapma potansiyelleri de var, gibi gerekçelerle
Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yeniden girişlerinin yapılmak istenmediği düşünülebilir.
6-SİYASİ İKTİDARIN;
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNİ YENİDEN ŞEKİLLENDİRME ÇABALARI…
Daha öncede Türkiye’de 1960’da, 1980’de Askeri Darbeler oldu.
Şimdiki gibi, sadece girişimde de kalmadı…
1960 Darbesinde, Demokrat Pati’nin Başbakanı Adnan MENDERES, Dış İşleri Bakanı Fatin Rüştü ZORLU, Dış İşleri Bakanı Hasan POLATKAN, idam edildiler.Bu Darbelerden siyaseten çok zarar görenler oldu…
1980 Darbesinde;
Rahmetli Bülent ECEVİT, Süleyman DEMİREL ve çok sayıda siyasetçi, hapis yattı, siyaseten, yasaklı oldu…
Ama bu siyasetçilerden hiçbiri TSK’nin yapısıyla oynamadılar.
Tarafsız kaldılar.Ama TSK’nin güçlü olması konusunda, her türlü desteği verdiler.
Rahmetli Süleyman DEMİREL: Darbe ve muhtıralarla, 6 defa gitti, 7. Defada, kendi gücü ile tekrar geldi…
Böylesi bir Ordu ile Türkiye Cumhuriyeti;
Amerika’ya rağmen, İngiltere’ye rağmen, Yunanistan’a rağmen, Kıbrıs Adası’na çıkarma yaptı.Yıl:1974
TÜRK Silahlı Kuvvetleri TSK’nin içinde, yuvalanmış Fethullahçı Subayların Darbe girişiminde bulunmalarını, elbette tasvip etmiyoruz.
Ama bu vesile ile Siyasetçilerin de, böylesi Stratejik bir kurumu, kendi isteklerine göre şekillendirmek istemelerini de, doğru bulmuyorum.
Eğer Fethullah GÜLEN  mensupları, TSK dahil, tüm stratejik kurumlara sızıp, yerleştiler ise;
Bunların çoğu AKP hükümeti zamanında oldu…
Eskinin Başbakanı, şimdinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN, bir defasında, Fethullah’çılar için şöyle demişti;
Ne istediler de vermedik ki…
Şimdi sizlere, yaşadığımız bu Darbe girişiminde yaşanan ilginç bir örnek vernek istiyorum
Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Hulusi AKAR’ın Emir Subayı ile Koruması,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın  3 Emir Subayı ve Koruması’nın da Fethullah’çı oldukları anlaşıldı.
Ama bu kişiler, sözde inançlı insanlardı ve 5 vakit namazlarını da kılıyorlardı.
Ama bu kişiler Genel Kurmay Başkanı’nın ve Cumhurbaşkanı’nın canına kast etmek istediler..
Ama Marmaris’te Alevi Türkmen bir Polis;
Marmaris’te, Cumhurbaşkanını, Kaldığı otelde; suikastten korumak için, canını verdi.
Şimdi soru şu:
Bu Görevlilerden hangisini, tercih edersiniz?
Koskoca Osmanlı imparatorluğu, nasıl çöküp, dağıldı?
Yeni eri Ordusu’nun içine, yapıya uygun olmayan eş-dost ilişkileri içinde, bazı kişilerin yapıya dahil edilmesi sonucunda;
Bu gibi faktörlerden dolayı, askerlik yapma ve savaş kazanma ,ikinci planda kalmış,
Yerine kurulan Nizamı –Cedid adıyla anılan ordu da, işi toparlayamamış ve sonuçta;
Koskoca Osmanlı İmparatorluğu dağılıp, parçalanmıştır.
1912’deki BALKAN Savaşlarında, Ordu’nun siyasete bulaştığı, politize olduğu gibi nedenlerle;
Bir avuç Bulgar militanlarına yenildik ve sonunda, Balkanlardan da kovulduk…
TARİH;tekerrürden ibaret derler.Eğer geçmişte yaşanan acı tecrübelerden ders almazsak;
Geleceğe umutla, nasıl bakabiliriz?...
Bu coğrafya da, kuvvetli bir Ordumuz olmazsa, bizleri yaşatmazlar.
Tek yol; ATATÜRK İlke ve İnkilapları’na ve Cumhuriyet’in Kazanımlarına, yürekten inanmak ve bu ilkelere bağlı kalmak…
Sonuç itibarı ile şunu söylemek isterim:
Jandarma Genel Komutanlığı’nın ve Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın;
İç İşleri Bakanlığı’na bağlanması,
Genel Kurmay Başkanlığı’nın, Milli Savunma Bakanlığına bağlanması,
Askeri liselerin kaldırılması,
Terfide Kurmay olma şartının kaldırılması,
Harp okullarına İmam-Hatip ve diğer Meslek Liselerinden mezun olanların da  alınması ve daha bir çok konular…
Bu gibi değişikliklerle; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin daha da güçleneceğine, vurucu gücünün daha da, artacağına kim inanır?..
Daha da önemlisi; bu gibi temel ve stratejik konularda;
Bir siyasi Parti tek başına karar veremez ve vermemelidir de…
Sonra bu gibi konular;
Kanun Hükmündeki Kararlarla asla yapılamaz, yapılması da, doğru değildir.
Muhalefet Partileri; CHP ve MHP, bu konuyu acilen, Meclis gündemine taşımalıdır…
Bilindiği üzere, OHAL yasası;
Acil durumlarda, olağanüstü zamanlarda;
Bazı TasarılarınMeclis’e sunulup, oylamasını beklerken, zaman kaybını önlemek açısında ve kısmen basit adli konularda;
Meclis’in Bakanlar Kurulu’na, bir süre için, verdiği bir yetkidir.
Burada bir acil  durum yok ki…i
Bu konu, bütün Partilerle konuşulup karar verilmesi gereken,
Hat ta, referanduma sunulması gereken, çok önemli, çok hayati bir konu…
7-KIŞLALARIN, ASKERİ BİRLİKLERİN, ŞEHİR DIŞINA ÇIKARILMAK İSTENMESİNE;
 NE DEMELİ?...
 Askeri Birliklerin şehir dışına çıkarılması gibi konular da, daha önceleri de birileri tarafından gündeme getirilmişti…
Şimdi: TSK içine sızmış olan, Fethullah’çı  Subayların,giriştikleri başarısız Darbeyi bahane ederek;
Sanki Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tamamını  suçluymuş gibi bir algı yaratarak, O’nu küçük düşürme, manevi şahsiyetine zarar verme girişimleri de, asla doğru değildir,
Sonuçta  arazilerine el konulmak istenmesinin arkasında da, Ticari amaçların olduğunu da, söyleyebiliriz..
Başbakan Binali YILDIRIM’ın,Darbe girişiminin, bertaraf edilmesinden sonra;
KAZAN’da yaptığı mitingde;
Orada bulunan AKINCILAR Hava Üssü’nün kapatılacağını, arazilewrinin de, piknik alanı yapılacağını söyledi,
Başka bir konuşmasında da, elinde mikrofon;
Tankların, şehrin içinde, ne işi var diye bağırıyordu…
Aslında bu gibi konuşma ve beyanatlar; maksadı aşan söylemler olarak değerlendirilse bile;
Sonuçta Türk Silahlı Kuvvetleri’nin manevi şahsiyetine, farkında olmadan, büyük bir zarar veriliyor…
Bakın ANKARA-Etimesgut, Zırhlı Birlikler Eğitim ve Tümen Komutanlığı’nın giriş kapısının önünü, Ankara-Büyük Şehir  Belediyesi;
Çöp kamyonları ve iş makineleriyle kapatmış…
Yani Ankara Büyük Şehişr Belediye Başkanlığı da, işini gücünü bırakıp;
Türk Silahlı Kuvvetlerini karalama ve küçültme, kervanına katılmış…
30 Temmuz 2016 Cumartesi, AYDINLIK Gazetesi.
Bakın bu konuyu, nasıl yansıtmış: Siz o çöp kamyonlarını ve iş makinelerini, gidin, Adana’da , Amerika Birleşik Devletleri’nin kontrolündeki;
İncirlik Hava alanının önüne koyun…
Zira Darbe günü akşamı, havalanan F-16 savaş uçaklarının yakıt ikmali;
Bu Hava Üssü’nden kalkan Tanker uçakları tarafından, havada yapılmıştı…
Şu hususa da dikkatinizi çekmek isterim:
Asker, elindeki arazileri boş bırakmıyor. Oraları aynı zamanda ağaçlandırıyor, yeşil kuşak haline getiriyor.
Bu gibi faaliyetler çevre kirliliğinin önlenmesi ve Halkımızın sağlığı açısından da, son derece önemli, son derece faydalı şeyler…
Sonra TSK tasarruf gibi konulara da, azami dikkat ve özeni gösteren bir kurum…
KIZILAY’a yakın bir yerde olan, Genel Kurmay Başkanlığı’nın, pencerelerine bir bakın;
İlk yapıldığı gibi, pencere çerçeveleri; elle kaldırıp indirmeli.
Birde Büyükşehir Belediyesi’nin, aşağı yukarı her yıl, özellikle de seçim zamanlarında, kaldırım taşlarını gereksiz yere söküp, yerine, yenilerini döşemesi,
Ve bu yolla, Halkın parasını çarçur etmesini düşünün…
Dolayısıyla sorumluluk Makamında olanların, Birilerini suçlarken;
İğneyi öncelikle, kendilerine batırmaları lazım…
Sonra bu Askeri Birlikler ilk defa kurulurken, yer seçimini Yapanların;
Okuma-yazma bilmeyen insanların örneğinde olduğu gibi;
Parmaklarını kullanarak, hesap yaptıklarını mı sanıyorsunuz?..
Sonra şehir dışında da, yer mi kaldı ki?...
TSK’nin elinde bulunan arazilerin parasal değeri, Örneğin Etimesgut, Kızılay, Dikmen gibi yerlerde;
Bu gün itibarıyla, çok yüksek…
Eğer TSK, bu arazilerden çekilse;
Emin olun buralarda, ne AVM’ler, ne binalar yapılır?…
Kimler zengin olur?..
8- DARBE GİRİŞİMİNİN BLANÇOSU:
23 Temmuz 2016 Cumartesi, Cumhuriyet Gazetesi.
44530 Kişi, Kamu’dan atıldı
Darbe girişiminin ilk haftasında, bilanço şöyle:
246 Kişi hayatını kaybetti.
1537 Kişi yaralandı,
10 Bin 410 kişi, gözaltına alındı,
4 Bin 60 kişi tutuklandı,
Gözaltına alınan Asker sayısı 7 Bin 423,
Tutuklanan Asker sayısı 2 Bin 430,
DARBE girişiminden sonra;
2 Bin 14 Hakim ve Savcı, gözaltına alındı,
1366’sı tutuklandı,
Kamu’dan uzaklaştırılan personel sayısı 44 Bin 530,
FETHULLAH GÜLEMN Cemati’ne ait olduğu öne surülen 1669 okul , kapatıldı…
9-TEMENNİMİZ:
Darbe girişimi ve uzantıları araştırılırken;
Ümit ve temenni ederiz ki;
Sapla saman birbirine karıştırılmasın,
Yeni mağdurlar oluşmasın ve küskünler oluşmasın,
Hukuk’un ve Evrensel kuralların dışına çıkılmasın,
Ve ADALET YERİNİ BULSUN…
Saygılarımla 1 Ağustos 2016 Pazartesi.
                             Makine Yüksek Mühendisi Ahmet YALVAÇ
                              Enerji Uzmanı – Gazeteci Yazar